Rum tarafına bir hastalık musallat oldu. Hastalığın adı “Kuzey’e tüm Kıbrıs’ın devleti olduğunun rüştünü ispat etmek!”
Müzakerelerle kabul ettiremediği bu iddiasını şimdi bazı “baskı” yöntemleriyle deniyor!
Mesela çok iyi biliyor ki eğer Rum Meclisinden “Türkiye’nin garantörlüğü asla kabul edilemez” kararını çıkartırsa Türk halkının hem yeni müzakere hem de çözüm beklentilerine büyük bir darbe vuracak!
Çünkü ne Kuzey’in ne Türkiye’nin böyle bir kararı tanıması mümkün değil, geri çekmedikleri sürece de müzakerelerin başlaması mümkün değil! Nitekim bizim taraf Rum Meclisinin aldığı kararı protesto etmeye başladı bile! Peki ama neden Güney Rum Yönetimi “ben adanın tek devletiyim” iddiasında muzırlık halini almış bu kararla uğraşıyor? Çünkü:
KORKUYOR! Son zamanlarda KKTC dünyaya daha çok açılabiliyor, siyasi arenada statüsü “gözlemci ülke” olarak gözükse de mesela Rusya’nın St. Petersburg kentinde düzenlenen Parlamentolar arası Birlik’e (PAB) Meclis başkanımız Sibel Siber’le katılabiliyor..
Olay küçümsenecek gibi değil. Çünkü Siber orada konuşurken “KKTC’nin demokratik bir rejimle yönetildiğini, seçimlerini yaptığını, AB Parlamentolar Birliği (AKPA) İslam İşbirliği (İŞİPAB’a) gözlemci üye olarak katıldığını buna karşın neden dünyanın en büyük ve eski parlamentosu olan PAB toplantılarına KKTC’nin sadece “gözlemci” olarak kabul edilmesi mantığının izah edilemez olduğunu söyleyebiliyor..
KKTC bugün Türkiye’nin dış ülkelerdeki Büyükelçileriyle çeşitli kademelerdeki memurları tarafından büyük yardım görmekte önemli toplantılara katılma fırsatları yaratılmaktadır.. Rum tarafı tabi ki bundan gocunacak, korkacaktır çünkü KKTC’nin bu siyasi açılımları Güney’in “tek devlet” stratejisine terstir. Kısaca eğer Güney muzırlıklarını artırmışsa demek ki doğru yoldayız canını sıkıyoruz! ***
BİR DİĞER OLAY! Son zamanlarda Rum tarafı diline pelesenk “kuzey’de ikamet eden Rum ve Maronitlerin Kuzeyde ‘mahzur’ kaldıklarını yayarak bu iki unsur üzerinden siyasi çevrelere Kuzey’in “işgal altında” olduğunu duyurmaya çalışıyor.
BÖYLE siyaset terbiyesizliği olamaz, olsa olsa Rum’a has olur! Çünkü bu insanlar ne esirimizdirler ne de tutuklu! İstedikleri anda Güney’e geçerler istedikleri zaman yakınları tarafından ziyaret edilirler! Artı bir elleri yağda bir elleri de baldadır. Tam 43 yıldır hem Güney’den maaş alırlar hem gıda yardımıyla ilaç! Böyle hayata can kurban! Üstelik tarlalarını ekip biçerler, kiraya verirler.. Pekala nedir bu yüzsüzlük? Mazlum, mağdur ve mahsurmuşlar! Dünyayı kaldırıp oturtuyor “bizimkiler” de “çanak tutuyorlar!”
OLAY NE? Türk halkını töhmet altına itmek, kendi devletini öne çıkarmak! Ne yaparlarsa yapsınlar gün gelecek çözümü kendileri isteyecek! Bölge değişiyor bunlar rüya görmeye devam ediyorlar!
YEŞEREN KOOPERATİFÇİLİK ÜZERİNE
“Köşemi” okuyanlar bilirler. “Kooperatifçilik” hastasıyım.. Ki hep söylerim. Biz daha ilkokulda “kooperatif bilinçle yetiştiydik!” Okulda ilk öğrendiğimiz “her hafta Pazartesi günü “Mağusa Türk Kooperatif İktisat Bankası”na adımıza kayıtlı “defterciğimizi” götürerek, vaziyetlere bağlı 3-4 kuruş “yatırım” yapmaktı! Bilirdik ki “damlaya damlaya göl olur.” Zaten ilk öğrendiğimiz okul şarkısı da “damlaya damlaya göl olur”du. Şimdilerde de mesela maaşımın geldiği, borçlandığım banka Kıbrıs Türk Öğretmenler Koop. Bankasıdır…”
SONRALARI Mağusa’da Rahmetlik İsmet Kotak’ın Koop. Heyecanını kendi heyecanım yaptımdı. Keza Nazif Borman’la da kooperatifleri yeniden kurmak amacında köylere yolcuğumuz olduydu.. BU ülkede özellikle tarım alanında “Kooperatifleşmeden” arzu edilen düzeye gelmek mümkün olmayacaktır buna bir örnek 1958’de kurulan ve bugün çok başarılı olan “Koop-Süt’tür. Geçtiğimiz yıllarda 15 Kooperatifin birleşmesi ve çalışanlarının büyük fedakârlıklarıyla kurulan “Koop-Süt” müdürü Salih Yücesoylu bakın ne diyor: “BBATMIŞ bir kurum çalışanların elleri, kıooperatif ortakları ile adeta küllerinden yeniden doğdu. Koop Süt önce emekledi, sonra düştü, ardından yürümeye başladı, şimdi ise koşuyor. Bu koşu hiç bitmeyecek…”
İşte Kooperatifçilik ruhu budur. Nitekim şu anda en kaliteli süt ürünleri Koop-Süt’ündür. TABİ bu tip başarılı Kooperatifler yeni koop. Oluşumlarını tetikler. Nitekim Tarım Bakanlığının da teşviki ile geçtiğimiz günlerde 13 çiftçi bir araya gelerek “Kooperatifleştiler.” Oysa bizim ülkede iki işinsanı bir yere gelip ortaklık bile kurmaz! KOOP.’ları yaymak, ayni zamanda sosyoekonomik gelişimin başlangıcı olabilir. Çünkü Kooperatifleşmek sadece “güç ve iş birliği yaratmaz.” Bir araya gelerek üretim plan ve programlarla kader birliği yapmak sosyalleşmeyi de geliştirir, karşılıklı saygı sevgi dayanışmayı da..” Ki bu ülkede asıl eksik ve zayıf olan tarafımızdır sosyobiliteyi oluşturamamış olmamızdır. Bu nedenle büyük projelere imza atılamıyor, bireysel kapitale dayalı, aslında alengirli dalaveralı yatırımlarla yetiniliyor ki sonuç memleketin çarpık yapışlaşmasından bellidir! Kısaca bir kez daha kooperatifçilik diyoruz…
KISACA TAKILDIĞIM: (UTANDIRILMAK İSTİYORUM!)
Yıllar sonra “nihayet” diyeceğimiz bir mucize gerçekleşti ve Mağusa’da ihale sonucu İsmet İnönü Bulvarı yol ve kaldırım yenileme yapımlarına başlandı. Hayırlı uğurlu olsun.. Bir kent yolları, kaldırımları, ışıklandırmaları, trafik düzenlenmeleri, parkları ile vardır. Bunların bir teki eksik olsa o kentin bir ayağı bir eli falan kırk demektir! Gelelim gailemize: Belediye Başkanı Sn. Arter söz verdi: “Kaldırımlarda tek kaçak yapı, lokanta, kafe gibi eğreti yerler, barakalar kalmayacak… Fakat içimden bir ses diyor ki “kalacak!” Hadi utandır beni Mağusa belediyesi!