Gene “dedim dedi” dönemleri başladı!
“Anastasiadis ne dedi?” “Kiprianu ne söyledi?” Hristodulidis’in beyanatı neydi, Sn. Akıncı’nın önerileri, Çavuşoğlu’nun uyarıları!..”
Tüm bu “dedim dedi” deyişleri Türkiye’nin Doğu Akdeniz’e inmesi üzerine diziliyorlar! Rum tarafı hem kuşkulu hem şaşkın!
Oysa İsrail, Mısır, Lübnan, Fransa ve tabi Yunanistan’ı da yanına alarak kurduğu ittifakları Doğu Akdeniz’de faalilyet gösteren İtalyan Eni, Amerikan Mobil şirketleriyle de pekiştirerek; bölgeyi “babasından kalan mirası” gibi tepe tepe kullanırken, çok da neşeliydi! Hatta Afrodit yatağında hidrokarbona ulaştığı haberleriyle neşesinin şerefine bayramını bile yaptıydı!
Dolayısıyla KKTC’nin bir süredir müzakerelere yeniden başlama çağrılarına dönüp bakmıyordu bile!
Nereye kadar? Türkiye’nin kafatasını attırana kadar!
Ki artık Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin sondaj gemileriyle onların güvenliğini sağlayan savaş gemileri de var..
GELİŞMELER günlük haberlerin manşetlerinde salınırken, Doğu Akdeniz’deki Türk, Rum sondaj çalışmaları olayı, Kıbrıs’taki çözümsüzlükten dolayı tabi ki netameli hatta “hasmane” olacaktı, nitekim oldu!
Şöyle ki Yunanistan’ı da yanına alan Rum tarafı Kıbrıs’taki Türk tarafını ve Türkiye’yi yok sayarak Doğu Akdeniz’de tepeden inme emrivaki ile kendine ait yeni bir egemenlik alanı yaratmak istedi ama bu hayali hüsranla sonlandı!..
Dolayısıyla siyasi rotayı değiştirerek o her zamanki “zaman kazanma” taktiğiyle havayı yumuşatıp hem Türkiye’ye işbirliği çağrısı yapmaya hem de müzakerelerden söz etmeye başladı!
NE var ki bugünlere “komşumuzu” koklaya koklaya burnumuzun direği kırılarak geldik!
Kaldı ki “mal” hâlâ meydanda! Örneğin daha dün Sn. Akıncı’nın “ortak komite” kurulması teklifine asla olamaz derken, şimdilerde iğnenin deliğinden bile geçecek kadar yumuşamasının bilmez miyiz asıl nedenini? Tek Kİ yıllar müzakere masalarında geçerken, artık bundan sonrası olası müzakereleri her halde “takvimsiz” ve “ön şartsız” sürdürmek hiç akıllıca olmayacak!
Bu kanaate bağlı olarak inanıyorum ki Türkiye hakkı ve hakkımız için Doğu Akdeniz’e (geç de olsa) sondaj gemilerini göndermekle, Rum’u fena halde köşeye sıkıştırmakla kalmadı, AB’yi de telaşa düşürdü..
Nitekim AB’nin bir süre önce TC için aldığı “yaptırım” kararı bu telaşın sonucudur! Ne var ki Türkiye söz konusu kararı elinin tersiyle sinek kışılar gibi itelerken, “inadına” Oruç Reis Sondaj gemisini de gönderdi Akdeniz’e..
BAŞA döneyim.. “Peki müzakereler hiç mi başlamasın? Eşyanın tabiatına zıtlıkta “inat” olmaz.. Güney’de Rum devleti Kuzey’de Türk devleti varken, bu adada siyasi çözüm zorunludur. Bunun için de görüşmek gerekir..
Ancak artık masada hem “Kırmızı çizgilerimiz” olmalıdır hem de “ulusal birliktelik” içinde, üzerinde uzlaşıya varılmış “çözüm planımız” olmalıdır..
Yazık ki henüz böylesi bir “birlikteliği” yaratamadık! Hatta Sn. Cumhurbaşkanı ile şimdilerin Hükümeti bile sanki başka ülkelerdeymişler gibi halkın önüne kendi “çözüm görüşlerinı”koymaktadırlar!
İnsaf ama! Benzer olayı Annan planında da yaşadıktı, geriye “tatsızlığıyla halk katlarındaki husumetleri” kaldı!
Bu çelişkileri aşmak zorundayız çünkü ulusal davalar adı üzerinde “ulusaldırlar!”
**********
BAŞBAKAN TATAR’IN HEDEFİ!
Sn. Başbakan Tatar geçtiğimiz günlerde Anadolu Ajansına ekonomik kalkınmayla ilgili açıklamalarda bulunduydu.
Önümüze koyduğu “hedefler” büyüktü. Ancak “neden gerçekleştirilemesin” diye düşündük. Ki önümüzdeki tek engel sadece çözümsüzlükten kaynaklanan olumsuzluklardır ki bunları da Ankara ile birlikte aşmak mümkündür.. Kaldı bir başka şansımız da vardır, Türkiye’ye uzanan bütün yollarımız açıktır..
BU nedenle Sn. Tatar’ın önümüzdeki günlerde TC ile imzalayacağı 2019 yılına ait “Ekonomik İşbirliği Protokolünde” yer alacak tüm “vaat” ve “icraatların,” uygulanacağını zannederim..
Nitekim diyor ki Sn. Başbakan, “hedef Kıbrıs Türk halkının kişi başına düşen ulusal gelirini (ki 14 bin dolar kadardır) 25 bin dolara yükseltmektir..”
Fakat ondan önce (internetten de yararlanıp aktardığım) şu “Ulusal Gelir” Olayına bir bakalım.
Eğer bu “hedefin” “KKTC halkının ortalama refah düzeyini ifade ettiğini.. Gayri Safi Milli Hasılasının KKTC nüfusuna bölündüğünde kişi başına düşen gayri safi hasılasının bulunması ise.. (Ki Sn. Tatar’a göre şu anda Gayri Milli hasıla 20 milyar TL’nin üzerindedir…)
Ve Gayri Safi Hasıla bir yılda vatandaşların ürettikleri toplam mal ve hizmetlerin belli bir para birimi karşılığında değerinin toplamıysa…
İŞTE anladığımız: Bunlara varabilmek için kat katıyla “üretmekten” başka çaremiz yoktur!
Oysa biz “üretmiyoruz ithal ediyoruz!” Açığı turizmle kapatacağız ama “casino işletmeciliğinden” öte pek büyük bir gelir yaratamıyoruz.. Ki şarkıcı türkücülerin “oralardan” sağladıkları gelirleri, devletin sağladığından daha fazla olmalıdır..
YANİ bilinen gerçektir. “Hedef” koymak gerekli olsa bile “varmak” zordur!
Nitekim bugüne kadar hemen her yıl bir yeni bir hükümet göreve Meclisten onaylı programıyla geldi! sonuç?
Memleket kalkınacağına gitgide fukaralaşıp ve sorunlarının altında kalıp “battı batar hallere düşüyor!..
Yine de ekonomist kimlikli Sn. Tatar’ın “hedefini” tabi ki Kıbrıs Türk halkının kalkınması ve refahı özlemlerinde gözlemeye devam edeceğiz..