Rahmetlik Denktaş tabi ki “kendine özgü” bir liderdi. Ağırlığını sadece “politikacı” kimliğiyle” değil, “halkın lideri” olarak hissettirirdi.
Fakat “büyük” oluşunun asıl hikmeti mücadelesini her zaman Kıbrıs Türk halkının varlığıyla beslemesiydi. Bu nedenle bir “tepe adamı” olmasına karşın “halka açık ve kucaklayıcı siyasetiyle” gönüllerin de insanıydı.
Kıbrıs Türk halkı bilirdi ki Denktaş Kıbrıs Türk halkının yüce çıkarlarını korur, geleceklerde adadaki varlığını tehlikeye atacak siyasi tasarruflarda bulunmaz!
Bilirdi ki Denktaş Rum’un alavere dalaveresini püskürtecek kadar dirayetli bir liderdi..
Buna karşın Denktaş bile müzakereler süreçlerindeki gelişmelerden bir kısmını “kendinde saklı” tutardı!
YANİ Denktaş-Kleridis görüşmelerinden beridir “Cumhurbaşkanlarımız” tarafından sürdürülen müzakerelerde halkın gelişmelerle ilgili bildikleri her zaman “kısıtlı” olmuştur!
İlk kez bu “siyasi tutum” Crans Montana’da terk edilmiş, KKTC’den katılan gazeteciler müzakerelerin seyriyle ilgili günü gününe haberleriyle halkı aydınlatmışlardır.
Ne var ki 2015 de Sn. Akıncı’nın liderliğinde gerçekleşen Crans Montana ve Mont Pelerin’den bu yanadır müzakereler yine kapalı kapılar ardında devam ediyor. Zaman zaman Sn. Akıncı’nın Meclis’te yada bazı toplantılarda yaptığı açıklamalar da olmasa, süreçle ilgili hiç bilgimiz olmayacak!
…Şimdilerde yeni bir “beşli görüşme” denemesi için bu kez BM’ler Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsicisi Lute devrede!
Neredeyse Payitaht Lefkoşa’ya kök salıp vatandaşımız olacak hâlâ taraflar arasında zemin yoklaması yapıyor..
Uzlaşı sağlarsa sonrası 5’li görüşmeye gidecek ki üç gün aramızda kalan Çavuşoğlu da öylesi bir konferansa sıcak bakıyor..
“İnşallah hayırlısı olur” diyorum da işte yine o sorun:
“Bu temaslar konusunda nelerin nasıl ele alındığını, müzakereleri sürdürenlerden öte kimselerin bilemediği gerçeklerde mesela (ben) diyeceğim de genelde halk, medya ne biliyor ki?
Nitekim Crans Montana’da Türk ve Rum taraflarının hazırladıkları “Türk ve Rum bölgelerinin haritalarını da sonradan liderlere iade edildikleri halde hâlâ bilmiyoruz!
OYSA artık siyasi süreç “diyalog” olmaktan çıkmış, pek çok aktörün yer aldığı yada almak için çaba harcadığı daha şeffaf bir konuma girmiştir..
Biliniyor! Başbakan yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Özersay’ın siyasi soruna yönelik görüşleri Sn. Cumhurbaşkanıyla örtüşmüyor. Keza iktidardaki UBP’nin de!
…Öteden beri ulusal davalarda ayrılık gayrılığa, farklı görüşlere inanmayanlardanım. Ulusal davalarda “iktidar muhalefet olmaz, birliktelik olur..” Tutun ki artık siyasi sorunun yanısıra Doğu Akdeniz’deki gelişmeleri de kapsamına alacak bir “ulusal görüş birlikteliğine” ihtiyaç vardır. Ve çok tabi bir yargıda bunu sağlamak Sn. Cumhurbaşkanı Akıncı’nın görevidir..
**********
ÖNEMLİ KARAR: (GİRİŞ ÇIKIŞLARDA DENETİM)
Bir süre önce Tatar Hükümeti’nin 100 günlük icraatlarının açıklamalarını bizzat Başbakan’dan öğrenmiştik.
Açıklamalarına “yüz günde çok şeyler yaptık” diye başladıydı..
Tabi o kadar uzun boylu değil! Fakat TC’den taze kan nakli gibi akan 750 milyon liralık katkı tutun ki KKTC’e az biraz hayatiyet katarken, özellikle “İmar planı ile Emirnameler” konusundaki kararlı politika da “eğer istenirse bu memlekette iş yapılabilir” umudumuzu yeniden yeşerttiydi.
Şimdi bunlara yeni bazı icraatlar daha ulanıyor. Nitekim bir süre önce İçişleri Bakanı Ayşegül Baybars, “nihayet” dedirten bir kararla “ülkeye girişlere sıkı denetim getirileceğini açıkladı.” 23 Ekimde uygulamaya geçileceği de önemli bir müjde olmalıdır.
(Hemen vurgulayım. “Belediyeler konusunda ne düşündüğünü bilmediğim fakat mutlaka tedbir alınması gerektiğini, elbet Ayşegül Baybars’ın da takdir edeceği gerçeklerde, tutun ki Hükümetin “İnşaat Planması ve Emirnamelerle” başlattığı yeniden yapılanma cehdindeki alınan bu son kararı gözümden ırak tutamadım çünkü çok önemli!
Çünkü olayları yaşadığımız için çok iyi biliyoruz: Söz konusu Karar uzun süredir toplumun kanayan yarası olan, bir yandan da KKTC’i sorma gir hanına çeviren “ülkeye giriş çıkışlar sorunlarıdır!”
Kİ biz bu kararları almakta çok geciktik! Bu gecikmeler ülkede “yapısal bozukluklarla” toplum kademelerinde “dejenerasyona” bile neden olularken yarattıkları olayların ispatını da artık günlük medya haberlerinde görmekteyiz.
Nitekim “pis olaylarla sarılıp sarmalanmış KKTC artık bir çirkef yatağı gibi kokuşmuş salarken, mafia bozuntusu bir takım insanların da pislik, kaçakçılık yuvası haline geldi!
Bazılarının davaları mahkemelerde! Haberlerini okudukça kanımız donuyor!
Kİ ayni “gecikme” arabalar çoğalırken yetersiz kalan yollar ve ilgili altyapı eksiklikleriyle yaşandıydı, yaşanıyor!
Ayni gecikme artan öğrenci sayısına karşın eksik okul ve öğretmenlerle yaşandıydı yaşanıyor. Üniversitelerde değişik versiyonlarıyla yaşanıyor!
Ayni gecikme artan nüfusa dolayısıyla artan hastalara karşın, değişmediği için yetersiz kalan Sağlık servislerinde yaşandıydı devam ediyor!
Ayni gecikme çevre kirliliğini önlemede yaşandıydı. Hâlâ devamda.. Vesaire…
BU nedenle zamanında çözümü gereken sorunlar boyumuzu ve çapımızı aşarken, şimdi “neşterlenmeleri” gereken birer “toplumsal dert ve utancımız” oldular!
Limanlardan giriş çıkışlar bu “neşterlik” sorunlardan biridir. Üniversitelerimiz (tek amacı okumak olan öğrencileri tenzih ederek yazayım) iki paralık harçlar ve tabi parasal kazançlar uğruna “ne idüğü belirsiz öğrencilerle” dolduruldular vukuatları zaten ortalarda..
Elbette artık “yeter” denecekti. Bu iyilik ve fayda neyse ki Ayşegül Baybars’tan geldi..
**********