UBP ve Eroğlu’ndan kurtulmak gerekiyor - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Kıbrıs

UBP ve Eroğlu’ndan kurtulmak gerekiyor

UBP ve Eroğlu’ndan kurtulmak gerekiyor

“RASYONEL DAVRANIN”… “Ülkenin içinde bulunduğu durumu düzeltmek için mevcut iktidardan kurtulmak lazım. Bu iktidar Kıbrıs Türkü’ne yaramadı. Hem UBP’den, hem Cumhurbaşkanı’ndan, kurtulmak lazım. Günü gelip de, Kıbrıs Türkü iradesini sandıklara yansıtacağında, bu yansıtımda rasyonel davranmalı, öfkelerine kapılmamalıdır”
“EROĞLU İSTEKSİZ”… “‘Anlaşmamak da bir anlaşmadır’ şeklinde Kıbrıs Türk halkının böyle bir şey söyleme lüksü yoktur. Böyle bir durumda, ekonomimizin, uluslararası düzeyde bir entegrasyon içine girmesi mümkün değil. Bu da, esnafımızın, insanımızın her düzeyde büyük sıkıntılar yaşaması demektir”
EROĞLU ENGELİ AŞILABİLİR Mİ?.. “Rum tarafını çözüme yönelteceksek, hareket bizden başlamalıdır. Bunu yapacak kapasitemiz de var. Ancak, buradaki engelleri aşabilecek miyiz, benim endişem oradadır. Sayın Cumhurbaşkanı ‘anlaşamamakta anlaşmadır’dan bahsetmektedir. Dolayısıyla, bu anlayıştaki bir Cumhurbaşkanı çözümü zorlar mı, Türkiye ile birlikte hareket ederek, onu bilmiyorum”
“GÖRÜŞMELER EYLÜLDE BAŞLAR”… “Rum Yönetimi lideri Anastasiadis ile konuştum ve bana, ekibini oluşturmak, Kıbrıs konusunda hazırlanmak için zamana ihtiyacı olduğunu söyledi. Rum basınında çıkan haberlere göre de, eylül ayında başlanması planlanıyor görüşmelerin”
“ÇÖZÜM MÜMKÜN OLABİLİR”… “Uluslararası toplum hareketlenir ve Yunanistan ile Türkiye’yi de iş birliği içine sokabilirse, çözüm konusunda adımlar atılması söz konusu olabilir”

Kıbrıs sorunu son günlerde yeniden tartışılır duruma gelmeye başladı. Rum Yönetimi Başkanı Anastasiadis’in göreve başlaması, Güney’de AB Başkanlığı’nın sona ermesi, artık gözleri yeniden başlayabilecek iki taraf arasındaki maratona çevirdi. Anastasiadis’in daha ılımlı bir lider olarak görülmesi bir çözüm umudunu artırırken, Türk tarafından da, “artık olacaksa olsun, olmayacaksa da biz böyle devam edelim” gibisinden sesler yükselmeye başladı. Bizler de İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a, özellikle Kıbrıs sorunu konusunda gelinen son noktayı sorduk. Değerlendirmelerini aldık.
HAVADİS: Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun “anlaşmamak da bir anlaşmadır” yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
TALAT:
Bana bunu sorduklarında söylediğim hep şu oldu: “Derviş’in fikri ne ise zikri de odur” Eroğlu’nun bir fikrini biliyorduk. “Çözümsüzlük çözümdür”ün ona ait olduğu biliniyor ve öyle inanılıyor. Şimdi de onun başka bir sürümünü piyasaya sürdü. “Anlaşamama da bir anlaşmadır” diye. Halbuki değil. “Anlaşamamak”, hatta, “anlaşamadığımızda anlaşmak”, bizim bugünkü durumun devamına razı olmamız demektir. Bunu kavraması lazım Sayın Cumhurbaşkanının . Eğer Rum tarafı, anlaşamadığımızı kabul ederse bize bir şey verecek değildir. Ya da uluslar arası tanınmaya da, izolasyonların bizim üzerimizden kaldırılmasını teşvik edecek veya rıza gösterecek yaklaşımı, tamamen içi boş bir düşüncedir. Gerçekten yazık ediyor. İğne ile kuyu kazarak bir imaj kazanmıştık. Bu imajı hoyratça yıkıyor Sayın Cumhurbaşkanı ve bu da beni oldukça üzüyor.
HAVADİS: Bu yaklaşım bize ne getirir ne götürür? Cumhurbaşkanı her zaman bu yaklaşımını dile getirmişti.
TALAT
: Doğrudur. Cumhurbaşkanının bu yaklaşımını bilerek halk kendisini seçti. Ben Sayın Eroğlu’nu suçlamıyorum, sadece uyarmaya çalışıyorum. Yani, “ Bu bize bir şey getirmez, bugünkü şekli ile kalmamız ise, bize ne getirdiği zaten belli. Ekonomimizin gelişememesi, uluslararası hukukun dışında bulunmamız ve bunun getirdiği bir sürü yan etkiler. İzolasyon. Düşünün bir geminiz olsa ve geminize “KKTC tescilli bayrağı” ile sefere çıkarsanız, bunu kabul eden ülke çok az, ikincisi de IMO, Uluslar arası Denizcilik Örgütü’nün yakın zamanda geliştirdiği kuralara göre her geminin bir kod numarası var. Bunu da alamıyoruz. Kısacası, durum kötüye gidiyor. Örneğin, bu yaklaşım yoktu daha önce. Bu kural güvenlik için kondu. Sizde bu olmayınca, uluslar arası yaptırımlarla karşılaşıyorsunuz. Yani terörizme karşı kontrol yapan bir gemi Akdeniz’de, sizi durdurur ve kodunuz yoksa, sorgular. Çok büyük bir dezavantajdır. Limanlar sizi kabul etmez kodunuz olmadığı için, vs. O nedenle zaten KKTC bayraklı gemi nerede ise yok. Ancak TC ile Kıbrıs arasında gidip gelecekse takabilir.
HAVADİS: İçinde bulunduğunuz durum gittikçe kötüleşiyor mu?
TALAT:
Kesinlikle, çünkü uluslar arası hukuk hemen hemen dünyadaki tüm alanları, yani, iş, yaşam, yeni teknolojilerin getirdiği yeni ihtiyaçları hep kurallara bağlıyor ve kurallara bağlarken siz, hep dışarıda kalıyorsunuz. Dışarıda kalmak zorunda kalıyorsunuz. Birçok durumda TC bize, kendisinin bir vilayeti gibi göstererek yardımcı oluyor. “Mersin 10 Turkey” gibi.
HAVADİS: Cumhurbaşkanı Eroğlu bu durumdan memnun ama?
TALAT:
Memnun da, bizim gelişme perspektifimiz yok. Uluslar arası hukukun içine girme imkanımız yok. Dolayısıyla da ekonomimizin, uluslar arası düzeyde bir entegrasyon içine girmesi mümkün değil. Bu da, esnafımızın, insanımızın her düzeyde büyük sıkıntılar yaşaması demektir. Neden göç artıyor. Bu sıralarda KKTC’den ciddi bir göç var yurt dışına. Güney Kıbrıs’a bile göç var. Daha düşünün dünyada da kriz var. Dünya krizini atlattıktan sonra bu göç daha da artacak. Çünkü insanlarda umut kalmadı. Ümitsizlik de insanları karamsarlığa itiyor ve sonuçta insanımız çok büyük eziyetler çekiyor.
HAVADİS: Bu söylediklerinizden, “Kıbrıs Türkü’nün anlaşmama lüksü yok” diyebilir miyiz?
TALAT
: Diyebiliriz tabii ki. Anlaşmama bizim için bir seçenek değildir. Bugünkü durum uluslar arası alanda gittikçe kötüleşmemizi getiriyor.
HAVADİS: Bir çözüm sonrası doğacak ortamdan rahatsızlık duyacak kesimler olabileceğini düşünüyor musunuz siz?
TALAT:
Kim kaybeder ki. Ben öyle düşünmüyorum. Çok dar bir kesimdir öyle olsa bile. Kuzey Kıbrıs’ın izolasyon altında bulunmasından kazançlı çıkan ancak vizyonu dar olan insanlardır. O bile doğru değildir. Elinde çok mal tutanlar için bile çözüm daha elverişlidir. Çünkü o malların değeri artacak. Ancak şu olabilir. Haksız yere mal almış ve bundan yararlananın, haksız yere mal aldığı ortaya çıkacak bir çözümle. Bu olabilir. Ama bunun dışında vizyonu dar, dünya görüşü hasta insanlar ancak çözümü istemeyebilir. Başka hiç mantığı yok. Düşünün bir iş insanı, uluslararası hukukun içine girdiğinde, ticaretini çok daha rahata yapacak, fiyatlar azalacak, rekabet gücü artacak, Güney’e kayan ekonomi duracak. Bir de dar vizyonlu politikacıların işine gelebilir bu. “Biz burayı idare edebiliriz. Bu bize yeter. Buraya gelen kaynakları aramızda bölüşürüz. Ne gereği var ki uluslar arası hukukun içinde olalım da soruşturulalım. Çünkü hele AB’ye girdikten sonra yolsuzluk yapan soruşturulur. Kimsenin yaptığı yanına kalmaz. Bu ise, olabilir.
HAVADİS: Gençlerin ülkeleriyle ilgili umutsuzluk içinde olmasını nasıl yorumlarsınız?
TALAT:
İnsanlarımız hele gençlerimiz, dünya küçüldü hele gençlerimiz dünyanın her yerinde olan olayları gençlerimiz görüyor ve müthiş bir güvensizlik yaşıyor. Hangi siyasi partiden olursa olsun, kime oy verirse versin, gençler büyük bir umutsuzluk ve güvensizlik içindedir. Ne yargıya, ne polise güvenmezse, artık bu ülkede kendini tutan bir şey kalmaz. Kıbrıs sorunu, sürekli bir zehirdir. Hem Kıbrıs Türk halkı için, hem TC’nin uluslararası ilişkileri için bir zehirdir. Kıbrıs Türk halkını yavaş yavaş felç ediyor. Umutsuzluğun bu kadar yüksek olmasının nedeni budur. Başka bir şey değildir. Bugün hali vakti iyi olan insanlar bile umutsuzdur. Ben hangi insanla konuşursam konuşayım durumun kötü olduğunu söylüyor. Partisine de bakılmaksızın.
HAVADİS: Ülkenin bu noktaya gelmesinin nedeni nedir? Siyasi partiler midir, nasıl yorumlamak gerekiyor bunu?
TALAT:
En birinci mesele Kıbrıs sorunudur. Kıbrıs sorunundan kurtulduğuz taktirde bütün bunlar artık düzelme yoluna girecek. Kimse bize altın tepsi içinde her şeyi vermeyecek ama uluslar arası hukukun içine gireceğimiz için, insanlarımız daha güvende olacak, geleceğe daha güvenle bakacak. Kurumlarına daha fazla güvenecek. Kıbrıs Türkünün yaşadığı ciddi bir dağılma süreci var. Dağılma süreci, kimlik belirsizliği, kimlik erozyonu, ciddi bir şekilde toplumu sarmış durumdadır. Yani bir Kıbrıslı Türk, bugün ne olduğuyla ilgili ciddi çelişkiler yaşıyor kendi beyninde. Bazen kendisini Kıbrıslı gibi görüyor. Örneğin Güney Kıbrıs’ın kendisine sağlayabileceği olanaklardan yararlanabiliyor ve bunu çok rahat bir şekilde yapabiliyor ve bunun çok normal bir şey olduğunu düşünebiliyor. Halbuki daha düne kadar, Güney Kıbrıs ile Kuzey Kıbrıs, düşman kaplarda idi. Örneğin, kapılar açılmadan önce, hiç söz konusu olmayan, yapılması mümkün olmayan şeyler, bugün insanlar rahatlıkla yapabiliyor. İçselleştirdikleri, normal görüyorlar. Düşman olduğu devletin, kendisine verdiği kimlik kartını, pasaportunu alan insan, bunu kendi ihtiyaçları için alıyor ama doğaldır ki, bir çelişki yaşıyor, “Ben neyim. Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı mıyım? Yoksa ben, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti mensubu muyum” diye. Düşünebiliyor musunuz, KKTC yetkililerinden bu durumda olanlar var. Ve fakat, kürsülere çıkıp Rum tarafına düşmanca şeyler söyleyebiliyorlar. Ama bu çelişki sonuçta insanları ya mutsuz eder, ya kimlik sorunu yaşatır, “neyim ben” der. Hasta olur hastanelerinden yararlanır Güney’in. Rum Meclisi de şimdi göreceğiz, ekonomik önlemler almaya başlayacaklar yakında. Kıbrıslı Türkleri “ücretsiz” hizmet alma kategorisinden belki de çıkaracak. Ya da en azından eşitleyecek Kıbrıslı Rumlarla. Şimdi, pozitif bir ayrımcılık var Kıbrıslı Türklere. O zaman eşitleyecek, belki de kısıtlar giderek. Sonuçta söyledikleri doğru. Kıbrıslı Türkler vergi vermiyor onlara, nasıl sağlık hizmeti verecek. Dolayısıyla, tüm bunlar Kıbrıslı Türklerin kafasında karmaşa yaratıyor. Ve Kıbrıslı Türkler kimlik sıkıntısı yaşıyor. Gidiyor genç bir Kıbrıslı Türk folklor ekibi, oynuyor oyununu, ama KKTC bayrağı çıkarmasına izin verilmiyor. O zaman da, “Neyiz biz” diyor o insanlar. Bu uluslar arası bir ayıptır belki ama hepsinin temelinde yatan Kıbrıs sorunudur. O nedenle Kıbrıs sorunu çözümlenmelidir.
HAVADİS: Görüşmeciler konusu da son günlerde tartışılan konular arasında. Değişeceği konusu tartışılıyor. Siz bu konuda neler söylersiniz?
TALAT:
Görüşmeciyi hiç kimse değiştiremez. Esas görüşmeci Cumhurbaşkanı’dır. Anayasa gereğidir bu. Anayasa’nın bağımsızlık bildirgesinin bir parçasıdır. Cumhurbaşkanı yapar atamayı. Rum lider Anastasiadis, “Ben bir görüşmeci atayacağım” dediğine göre, otomatik olarak bizim tarafta da bir görüşmeci atanmak zorundadır. Belki o kişinin kimliği, kişiliği konusunda baskı altına alınır Cumhurbaşkanı Eroğlu ve kendisi gibi değil, çözümden yana birisi atanır belki. Ama bunun dışında görüşmecinin değişmesi mümkün değil.
HAVADİS: Gelinen bu aşamada nasıl bir başlangıç yapılacak Kıbrıs görüşmeleri konusunda?
TALAT:
Ben Anastasiadis ile konuştum ve bana zamana ihtiyacı olduğunu söyledi. Bunu hem ekibini oluşturmak Kıbrıs konusunda, hem de hazırlanmak için arzuladığını ifade etti. Büyük ihtimalle, ekonomik konuları da düşünüyordur, onlara konsantre olacaktır mecburen. Zaten Rum basınında çıkan haberlere göre de eylülde planlanmaktadır görüşmelerin başlaması. Hatırlayın bizim de öyle olmuştu. Ama biz ikili görüşmeler, üçlü görüşmeler yapmıştık birkaç kez ve hazırladık zemini, sonra Eylül’de başladık. Bunlar da mı öyle yapar, yoksa Eylül’e kadar mı sallarlar bilemiyorum.
HAVADİS: Hala takvimsiz mi devam edecek görüşmeler?
TALAT:
Tabii öyle olacak. Takvimi sağlamak çok büyük çalışma, efor gerektirir. Kıbrıs Rum tarafının AB başkanı oluşundan bu yana, görüşmelerden çekilen biziz aslında. Bu durumda nasıl baskıcı olabiliriz ki. Ne diyeceğiz BM’ye? Biz canımızı yedik görüşelim, görüşmeler hemen başlasın diye da Rum tarafı istemedi? Hayır, biz çekildik. Biz bitirdik. Hirstofyas birkaç kez, “Ben varım. Görüşmelere de devam ederim AB dönem başkanı iken” dedi. O nedenle “çok büyük gayretler gösterdik ama Rum tarafını yola getiremedik, hade bize yardım edin” diyecek yüzümüz yok. O nedenle görüşmeler başladığında ne olacak, onu da bilemiyorum. Ancak, büyük güçler, ABD, İngiltere, BM, TC ve Yunanistan, düşünülen o angajmanın içerisinde girerlerse, iş iyiye doğru da gidebilir. Mümkün değildir diyemiyorum. Ama bunun için Türk tarafının harekete geçmesi gerekiyor. Eğer biz Rum tarafını çözüme yönelteceksek, hareket bizden başlamalıdır. Bunu yapacak kapasitemiz de vardır. Buradaki engelleri aşabilecek miyiz, benim endişem oradadır. Sayın Cumhurbaşkanı “anlaşamamakta anlaşmadır” dan bahsetmektedir. Dolayısıyla, bu anlayıştaki bir Cumhurbaşkanı çözümü zorlar mı, Türkiye ile birlikte hareket ederek, onu bilmiyorum işte. Ama zorlarla, uluslar arası etkiye daha açık olduğunu düşünüyorum Anastasiadis’in.
HAVADİS: Anastasiadis ile Hristofyas arasındaki fark nedir sizce?
TALAT:
Annan Planı’na “evet” deme cesaretini gösterdi. Demek ki cesaretinde bir sorun yok. Gerçi Cumhurbaşkanı olabilmek için bazı ittifaklar yaptı ve bu ittifakların, müttefiklerinin bir kısmı çözüme sıcak bakmayanlardır. Ama buna rağmen Anastasiadis’in Hristofyas’tan daha cesur davranabileceğini düşünüyorum. Hristofyas’ın çeşitli zafiyetleri vardı. Kendisi söyledi zaten, “bana çamaşırcının oğlu muamelesi yapıyorlar” diye. Hor görmek ve genel çizginin dışında görmek anlamında kullanıldı bu. Düşünün kendisine karşı, Türk dostu suçlaması var, komünist, dinsiz suçlaması, kilise ile arası iyi değil. O nedenle Hristofyas her adım atacağında bu çevrelerden tepki almamayı hedefledi. Zaten başarısızlığının nedeni de budur. Kendi olamadı, hep korktu, hep çekindi. Bak, Anastasiadis hep kendidir.Milliyetçidir, kilisecidir, Türk dostu iddiası yoktur hakkında. Tek günahı Annan Planı’na evet dedi. Onu da çözebilmek için DIKO’nun da kabul edebileceği bir görüşmeci atayacak ve zaman kazanacak.
HAVADİS: Orams davası sonrası kuzeyde inşaat sektörünün sıkıntıya girmesi karşısında eşdeğer malların “politik risk” olarak sigortalanabileceği görüşü tartışılıyor. Sizce bu mümkün mü?
TALAT:
Kıbrıs sorunu çözülürse, eşdeğerleri ya da malları TC ödeyecek diye bir durum söz konusu değil. Sonuçta biliyorsunuz Annan Planı böyle değildi. Bu para çok büyük bir paradır ve Türkiye ekonomisi bunu zor kaldırırı. Bugün TC ödüyor doğrudur Taşınmaz Mal Komisyonu’nun verdiği kararları ama orada sayı sınırlıdır. İkincisi, şu anda TC’nin ödemesi dışında bir seçenek yoktur. Halbuki bir çözümde bu böyle olmaz. Çözümde, yurttaşlar da belli yükümlülükler altına girerler, hele fazla ise elindeki mal, ya da haksızsa. Sonra Güney’deki mallar da devreye girer burada. Bir sigortacı olarak kişi görüşlerini ortaya koyabilir ama pratikte siyasi olarak öyle çalışmıyor. Yoksa, tabii ki TC ben sigortalarım derse. Biz daha önce şunu söyledik TC ye çeşitli dönemlerde. “Uluslararası yatırımlara güvence ver” “Kıbrıs sorunu çözülürse ve zarar edersiniz, bunu biz tazmin edeceğiz” diye ama bugüne kadar böyle bir şey olmadı. Bu ciddi bir paradır. Üstelik bu risk ne kadardır ve bu katlanır da. Teorik olarak, tamam ama pratikte bu mümkün değil.
HAVADİS: Cumhurbaşkanlığı ile hükümet arasındaki bu yaşanan gerginliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
TALAT:
Bu olacak şey değildir. Böylesine bir kin, nefret. Bu iki taraflı üstelik. Eşlerin bir birini dava etmesini düşünün. Duyulmuş şey değil. Bu kavganın boyutunun nerelere kadar tırmandığını gösterir. Geçici olacak duruldu bence. Çünkü kurultay yapıldı. Zaten Sayın Eroğlu’nun yapabileceği bir şey yok şu anda. Ama ben Eroğlu’nun içten içe çalıştığını düşünüyorum ve çalışacaktır da. Tam bir yasa dışılıktır bakan ve bürokratların imkanlarını bu yarış için kullanmaları. O nedenle tarihimizde gördüğümüz en karanlık, en kötü günlerdir bunlar, bundan kötüsü olamaz.
HAVADİS: Ülkenin geldiği bu kötü noktadan nasıl kurtulunacak?
TALAT
: Bu iktidardan kurtulmakla olur bu? Bu iktidar Kıbrıs Türküne yaramadı. Bu açık ve net. Hem UBP’den, hem Cumhurbaşkanı’ndan kurtulmak lazım. Birinci şart budur. Sonra çok ciddi bir çalışma içine girmek gerekiyor. Kıbrıs sorununu canlandırmak lazım. Ciddi şekilde. “Biz bir an önce sonuç almak istiyoruz” şeklinde çalışmak gerekiyor.
HAVADİS: Son olarak Kıbrıs Türk toplumuna mesajınızı alalım?
TALAT:
Benim mesajım açık ve nettir. Kıbrıs Türkü, tabii ki burası seçimlerle yürüyen bir demokrasidir. Gün gelecek, iradesini sandıklara yansıtacak. Bu yansıtmada rasyonel davranmalıdır Kıbrıs Türkü, öfkelerine kapılmamalıdır. “Falan işi olduydu, olmadıydı, filanın zamanında yapılmadıydı” diyerek bir pireye, yorgan yakmamalıdır. Ve kıyas yapmalıdır. Bu iktidar nasıldı, bundan önceki iktidar nasıldı. Hangisi daha iyi idi. Değerlendirmelerini yapıp, rasyonel bir karar vermelidir. Ve bu rasyonel kararını sandığa yansıtmalıdır. Bu karar da ben eminim, UBP’den ve mevcut Cumhurbaşkanı’ndan kurtulmak yönünde olacaktır. Bu olduğu taktirde de daha güzel bir ülke, yakınlaşacaktır.


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar