Kabul edelim ki, bozulduk... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Kabul edelim ki, bozulduk…

Kıbrıs Türk toplumu için artık bilinen, geleneksel tanımlamaları yapmak olanaksız.
Hani iyi eğitimli, görgülü, kibar, başkalarının haklarına sonuna kadar saygılı, demokrat insanlar olarak tarif ederdik kendimizi.
Dıştan gelenler de aynı şeyi söylerdi hep, “İngiliz kültürünün izleri var” derlerdi.
Şu an için bu nitelemeleri yapabilir misiniz..?
Ben yapamıyorum şahsen…
Sakın karıştırılmasın, sadece nüfus yapımız değiştiği için söylemiyorum bunu. Yani başka başka kültürlerle karıştığımız için değil…
Onun da etkisi var, ancak köken olarak Kıbrıslı olarak kabul ettiğimiz bizler de bozulduk…
Aşırı uç olaylar, organize suçlar içinde nice yerli insanlar var. Asayiş olaylarının içinde de aynı şekilde. Banka soygunlarını hatırlayın…
Bunları geçtim; en basit günlük yaşantımızda dahi, diğer insanların haklarına ya da toplumun geneline veya doğaya saygı kaldı mı..?
Trafikteki sorumsuzluklar, gelişigüzel park etmeler, arabanın penceresinden fırlatılan şişeler, piknik yerlerini çöp deryası yapıp bırakmalar, dağları taşları dibine kadar oymalar… Üç kuruş daha fazla kazanmak için zehirli ürünü piyasaya sürenler…
Hazımsızlık, tahammülsüzlük, çekememezlik, ben merkezcilik…
Ve tüm bunların doğal olarak siyasete yansıması… Siyasi ahlaksızlıklar, döneklikler…
Alışkın mıydık bunlara? Hiç değil. Ama her nedense öyle kolay kabullendik ki…
Ben bütün sorunun eğitimle ilgili olduğunu düşünüyorum.
Nedir eğitim; bireylerde istenen davranışların geliştirilmesi süreci…
Mesleki eğitim değil konu, temel eğitim…
Peki “istenen davranış şekli” ne olabilir..? Başta doğaya, insanlara, yaşadığı ülkeye, geleneklerine, göreneklerine, çağdaş kabul edilen ilkelere saygı olabilir. Yasalara, kurallara uyma olabilir.
Kötünün ne, iyinin ne olduğunu ayırdedebilme becerisi olabilir… Kültürünü koruma geliştirme becerisi olabilir… Var mı böyle bir durum? Bence yok…
Geçtiğimiz günlerde CNN Türk’de, Tayvan’da eğitim sistemini ve kurumlarını inceleyen bir belgesel izledim…
Bir ilkokul gördüm ki, adeta ormanı andırıyordu. Devlet okuluydu ve rastgele seçilmiş bir örnekti. Suncu, diğerlerinin de aynı olduğunu vurguluyordu…. Bahçe tümüyle ağaçlarla kaplı, pencere önleri, koridorlar çiçeklerle dolu. Çocuklar önce doğayı korumayı öğreniyorlar…
Sınıflar ise ayrı bir alem. Zenginliğin verdiği teknolojik imkanlar bir yana, en modern okul düzenini kurmuşlar. Sıra yok, tüm çocuklar gruplar halinde oturuyor, birlikte, etkileşim içinde ders görüyorlar. Programda konuşan öğretmenler, önceliklerinin kültürlerinin yaşatılması olduğuna vurgu yapıyor.
Nitekim sunucu da, “Herhalde dünyanın en kibar, en saygılı insanları Tayvanlılardır” diyordu.
Anladığım, Tayvan mucizesinin altında, insana yapılan yatırım var… Bir hayal kurmuşlar ve gereğini yapmışlar…
Ülkesini seven insanlar yetiştirdiğinizde, ileride her biri ülkesi için daha iyiyi yaratmaya çalışan meslek sahipleri olacaklardır. Onlar egoist olmazlar, öncelik ülkeleridir çünkü. Dolayısıyla daha çok üretmeyi, daha çok kalkınmayı hedefleyen nesiller ortaya çıkar…
Biz maalesef işte bunu yapamadık. Temel eğitimimiz, yasak savmaya döndü. Çıksın biri de bana aksini söylesin, kabul etmem… Kupkuru toz toprak içinde betonlarda, tahta sıralarda, asla geliştirilmeyen müfredatlarla ne çıkacaktı ki..?
Eğer konu reformsa, eğitimden başlanmalı. Bugünden başlasak, sonucunu 25 yıl sonra alabiliriz. Ama böyle devam edersek, 25 yıl sonra ne oluruz, işte onu bilemiyorum…

 


YERİN KULAĞI VAR
ÖZGÜRGÜN’ÜN KASTETTİĞİ:

UBP Genel Başkanı Hüseyin Özgürgün, “Son günlerde Kıbrıs Türkü Rum basın kaynaklı haberlerle psikolojik baskı altına sokulmaya çalışılmaktadır… Müzakere sürecini torpillemeye yönelik söylemlere itibar edilmemeli” diyor. Rum tarafından bazı siyasilerin uzlaşmaya hizmet etmeyen tutumlarına işaret ettiği için, “torpilleme” amaçlı söylemlerden kastının Rum siyasiler olduğu açık… Ancak “bunlara itibar edilmesin” derken, o söylemleri burada tepe tepe kullananları uyardığı da bir o kadar açık… 

POLİS DE BUNU YAPARSA:
Mağusa’yı birbirine katıyorlar, vatandaş bugüne kadar görmediği bir kavgayı canlı canlı izliyor ve taraflar tutuklanıyor. Nezarette bulunan bir tutukluda, emare olarak alınan cep telefonu bulunuyor. Anlaşılıyor ki, sanığa cep telefonunu veren bir polis memuru. Güvenlik ve asayişi sağlamakla görevli polis bunu yaparsa, varın gerisini siz düşünün…

DÜNYADA ÖRNEĞİ YOK:
Günlerdir döviz yükseliyor, bir türlü bu yükseliş durdurulamıyor diye feryat ediyoruz ama, aslında yükselen döviz değil doğrusu, değeri düşen Türk Lirasıdır. Türkiye’de yaşanan hükümet krizi, 1 Kasım’da yapılacak seçimler, TL’nin düşüşünün devam edeceğini ve dövizin de yükselişini sürdüreceğini gösteriyor. Bir başka ülkedeki krizin, bir diğer ülkeyi bu denli etkilediği bir başka yer yok herhalde dünya üzerinde… 

BİRŞEY OLACAĞINDAN DEĞİL:
Brüt 1730 TL olan asgari ücretle 4 kişilik bir ailenin hayatını insanca idame ettirmesinin mümkün olmadığını, hatta açlık sınırının da altında bir sefalet ücreti olduğuna inanan Türk-Sen, itiraz etmiş. Aslında bu itirazın bir işe yaramayacağını onlar da biliyor ama, hani itiraz etmiş olmak için itiraz ediyorlar. Bugüne kadar işçi kesimi itiraz ettiği için değişen bir asgari ücreti hatırlayanınız var mı..?

BÖYLE BİR FAKİRLEŞME YOK:
Hükümetin döviz konusunda bir çalışma başlatması umutları arttırdı. Dövize müdahale edilemeyeceğini herkes biliyor. Ancak sorun, halkın günden güne fakirleşmesi… Enflasyon iki yılda maaş ve ücretlilerin gelirinin tam yarısını aldı götürdü. Bundan daha şiddetli ve hızlı bir fakirleşme olabilir mi? Merak edilen de bunun bir politika olup olmadığı… Başbakanlığın başlattığı çalışmanın sonucunu dört gözle bekliyoruz…

BU ESER SİZİN:
KTOEÖS Başkanı Tahir Gökçebel, "Herkes her yerde şikayetçi ama, iş eyleme dökülmeye gelince kimse yok" değerlendirmesinde bulundu. İyi ama bunda siz sendikaların hiç mi hatası yok. Olur olmaz konularda üyelerinizi sokağa dökerseniz, her konuya müdahil olursanız olacağı buydu. Bence şikayet etmek yerine kendi özeleştirinizi yapmalısınız…

ZİRVEDEKİLER
Hakkı Atun:  UBP'nin içinde bulunduğu durumla ilgili olarak, "Anlamakta güçlük çekiyorum" diyen Atun, “Parti içinde 4-5 tane genel başkan adayının olması mümkün değildir. İngiliz sisteminde grup içinde oylama yapılır ve grup bir kişiyi genel başkan olarak seçer. Bu çerçevede tam bir kaos yaşanmaktadır ve partiye yazık edilmektedir…” diyor.

DİPTEKİLER
Yapanın Yanına Kalıyor: Gıda yasasını çıkardık ama, ne yazık ki tüzükler hazır değil henüz. Alsancak’ta 16 dönümlük üzüm bağında normal değerlerin 135 kat üstünde ilaç kalıntısı bulunan üzümler imha edilmiş. Bu arada yiyenler yemiş oldu ve yanlarına kaldı. Peki ya bu üretici ne olacak? İşte tüzüğün olmaması, onun elini kolunu sallayarak, yeni zehirler üretmesini teşvik ediyor, o kadar….

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar