Dün akşam (14 Haziran) Beyaz TV’de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek vardı. Gökçek, Gezi Parkı olaylarını George Soros’un yaptırdığı yönünde görüş belirtmiş.
Soros 12 Ağustos 1930 doğumlu, Macar ve Yahudi asıllı finans spekülatörü ve liberal girişimcidir. Pek çok ülkeye parasal yardımlar yapmakta. Bu nedenle yardımsever olarak anılması yanında, yardımlarının ‘sosyal’ olmaktan çok ‘siyasal’ özellik taşıdığını iddia edenler de var. Değişik ülkelerdeki bazı devrimleri finansal olarak desteklediği ve pek çok ülkede sivil toplum kuruluşları kurduğu ve finans kaynağı olduğu iddiaları mevcut*.
Sayın Gökçek, Soros’un TC’de de ‘Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’nı desteklediğini, bu kuruluşun da 187 nolu üyesinin Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu söyledi. Gezi Parkı olaylarının tertiplenmesinde Soros’un etkisini kendince uzun uzun anlattı. Bu arada da Kılıçdaroğlu’nu töhmet altında bıraktı.
Bu gibi söylemler AK Parti’nin, Gezi Parkı olgusunu, hükümet düzeyinde okuyamadığını göstermekte. Gezi Parkı olgusunu dış mihraklar ve içteki işbirlikçilerine yüklemek, sosyal bir olguyu okuyamamaktır. Gezi Parkı olgusu sosyal bir uyanıştır. 1980’li yıllarda Ankara parklarında gezen biz gençler, korku psikozunu da omuzlarımızda hissediyorduk. Geçen bir yasa polise istediği kişileri sorgusuz sualsiz karakola götürme ve istediği kadar gözaltında tutma yetkisi veriyordu. O yıllarda saçı uzun olan genç erkekler üniversitelere sokulmuyordu, Hacettepe Beytepe kampüsünde jandarmanın gençlerin üzerine salınmasını yaşamıştık.
Gezi Parkı olaylarında polisin orantısız güç kullanması, tarihi bilenler ve yaşayanlar için sürpriz değil; beklendik bir durum. Yıllarca polis için ayrı bir TC yaratılmış. Polis lojmanları, sosyal tesisleri yaratılarak polis halktan koparılmış, yaşam koşulları halka nazaran iyileştirilmişti. Polis, kendi halkına karşı kullanılmak üzere araç-gereçlerle donatılmış. Ancak onların kullanılması ayrı bir iş. Bunu için de halktan koparmak, polise halkı bir düşman gibi göstermek eğitimin ürünü. Sonuç olarak polis sokaktaki kendi kardeşine orantısız güç kullanmada hiç bir sakınca görmeyecek bir ruh haline dönüştürüldü.
Sayın Gökçek gibi düşünen siyasiler, eylemler sırasında ölen Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert ve dün akşam hayatını kaybeden ama adını henüz öğrenemediğimiz gencin ölümünde Soros’u mu suçlayacaklar? Halbuki devlet kendi vatandaşının hayatını korumak zorunda. Gezi Parkı’na alış-veriş merkezi yapmak ve buradan gelecek rant, hiçbir vatandaşın hayatından daha değerli değildir.
Gezi Parkı sosyal bir uyanıştır. 1980’li yıllardan günümüze kadar gelen, yavaş yavaş değiştirilen sosyal yapıya karşı halkın tepkisidir. Parktaki ağaçların kıyımına, rantçılığa, özel yaşamla ilgili sınırlamalara karşı, bireylerin sokakta yaşamlarını geri alma mücadelesidir. Siyasetteki uzun yılların genellemelerinin de yıkılmasıdır.
Şimdi 15 Haziran Cumartesi saat 23.34, Taksim tam bir savaş hali durumunda. Gezi Parkı polisin müdahalesiyle boşaltıldı. Eylemciler İstiklal caddesinde. Polis Toma ile caddeye girdi. Gaz bombaları atılmakta. CHP milletvekili Ramiz Topal, polise kimlik kartını gösterdiğini ama polisin kaskını burnuna vurarak kırdığını iddia etmekte. Polis hala daha aşırı şiddet uygulamaya devam etmekte. Olaylar bir iki güne kadar bitecek diye beklenirken tekrar başa dönüldü. Hükümet hala daha olayları okumakta zorlanmakta ve 19 günlük eylemleri yönetmede başarısız. Yarın AK Parti mitingi Taksim’de. İktidarda kalmak için vatandaşlardan oy istenecek. O vatandaşlara bu gece şiddet uygulanıyor, Gezi Parkı boşaltılıyor.
Demokrasi ve insan hakları bir toplumsal yapının en temel referans noktası olmalıdır. Diğer bütün unsurlar da bu iki temel referans noktası ile tutarlı bir şekilde yapılandırılmalıdır. Eğitim sisteminde okulöncesinden yüksek öğretime her düzeyde bireylere demokrasi ve insan hakları kazandırılmalı. Aksi durumda kurumsallaşmış gibi görünün bir toplumun, diktaya yenik düşmesi kaçınılmaz olur. Örneği Gezi Parkı olgusunda görüldüğü gibi.
https://tr.wikipedia.org/wiki/George_Soros
