Dome Otel, “The Detention Centre” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Poli

Dome Otel, “The Detention Centre”

 

[dropcap style=”circle” color=”#ffffff” bgcolor=”#0065ad”]Y[/dropcap]aklaşık 12 yıl çalıştım Dome Otel’de. Orayla ilgili birçok anım ve hatıram vardır. Bugünkü yazım ise Dome Otel’le ilgili olmasına rağmen benim orada çalıştığım dönemi anlatmamaktadır. Bugünkü yazım bundan 42 yıl önce, o sıcak yaz aylarında Dome Hotel’in yüklendiği tuhaf bir rolle ilgilidir.


Bazı mekanlar sır küpüdürler. Birçok yaşanmışlığın izlerini taşırlar duvarları arasında. Dome da bu tip mekanlardan bir tanesidir. 1931 yılında açıldıktan sekiz yıl sonra tam beş yıl boyunca hali vakti yerinde bazı Polonyalı mültecileri barındırmıştı bağrında. Otel ile ilgili Girne’de birçok şehir efsanesi mevcuttur. Örneğin, bir efsaneye göre otelin sahibi Costas Charalambus veya namı değer  Katsellis, otel temelini kazarken bulunan bazı antik mezarlarda hazine bulmuş ve bu parayla Dome Otel’i inşa etmiştir. Diğer bir şayiaya göre ise Katsellis ilk oteli Sea View’de İngiliz idarecileri yedire içire, şimdiki Dome otelin yerini ele geçirmiş ve üzerine otel yapma iznini almıştı. Otel’in yeri eskiden Belediye ambarları ve sinemasının olduğu yermiş ve alımında bol bol rüşvet dönmüş.

Ailesinin anlattıkları ise bize başka bir Katsellis ve Dome hikayesi sunar. Costas çok genç yaşta Amerika’ya göç etmiş ve New York’un restoranlarında bulaşık yıkayarak gastronomi mesleğine adım atmış. Bir süre Amerika’da ve Kanada’da aşçı ve restoran şefi olarak çalıştıktan ve bir miktar para biriktirdikten sonra Kıbrıs’a geri dönmüş ve Girne’de görüp tanıştığı bir kızla evlenmiş. Tabii aile evlilik iznini Costas’ın geri Amerika’ya dönmeyeceğine dair verdiği sözden sonra vermiş. Costas ise şart olarak aile evini otele dönüştürme izni almış ve ilk otelcilik macerasına 1919 yılında bu sekiz odalı evi otele dönüştürmekle başlamış.

Kayıtlardan Katsellis’in otelcilik macerasına 1921 yılında yaptığı 30 odalı Sea View otelle devam ettiğini görürüz. 1931 yılında ise Dome Otel’in ortaya çıkmasıyla birlikte Katsellis’in mesleğinin zirvesine çıktığı bilinir. Dome Otel kısa bir sürede Kıbrıs’ın en beğenilen oteli olmuştu. Gittikçe artan sayfiye turizmi bu girişimi hep daha başarılı bir noktaya taşımıştır. İki dünya savaşı arası dönemde insanlar yavaş yavaş denizi tekrar keşfetmişler ve plajları doldurmaya başlamışlardı. Girne de bu arada en popüler sayfiye kasabasına dönüşmüştü. Onlarca İngiliz ve yeni burjuva Kıbrıslı oralarda evler yaptırmışlar ve çok kültürlü bir kasaba yaratmışlardı.

Katsellis, Oteli yıllar içerisinde genişletmiş ve William Carolle tarafından dizayn edilmiş orijinal yapısını büyük oranda değiştirmiştir. Genişleme sırasında eski otel büyük bir oranda özelliğini kaybetmiş ve yükselen talebi karşılamak için onlarca yeni oda eklenmişti.  Hatta otelin adını aldığı iki Kubbe (Dome) de ekstra bir kat çıkmak için yıkılmıştı. Denizdeki küçük adayı da tesise katan Katsellis 1970’lere gelindiğinde 200 odalı 400 yatak kapasitesine sahip büyük bir Sayfiye Oteli’nin sahibi olmuştu. Müşterilerinin büyük bir kısmını İngiliz aristokratlar ve, zengin Avrupalılar oluşuyordu. Peter Sellers, Raquel Welsh, Paul Newman gibi birçok ünlü kişinin de oranın daimi müşterileri arasında olduğu rivayet edilir.

Tabii bugünkü yazının amacı Otelin turistik potansiyeli veya geçmiş tarihini yazmak değil, aksine duvarlarının arasına sıkışmış bazı unutulmuş anıları ortaya çıkarmaktır.

Toplumlararası olaylar 1963 yılında patladıktan sonra Girne’nin gelişimi Lefkoşa anayolunun Kıbrıslı Türkler tarafından kontrol edilmesinden dolayı biraz duraksama geçirmişti. Alternatif yolların açılması ve 1968 yılından sonra BM konvoylarının geçişlerinin kolaylaştırılması ise kasabanın tekrardan canlanmasına neden olmuştu. Bu gelişme sürecinde Kıbrıslı Türkler daha çok Türk mahallesine sıkışmışlar, bir kısmı ise güvenlik nedeniyle Zeytinlik (Temros) köyüne veya Lefkoşa’ya kaçmışlardı. Gelişme daha çok Kıbrıslı Rum komşularına yaramıştı.

Dome ise açılan yeni otellerle rekabet etmeye devam ediyordu. 15 Temmuz 1974 günü Yunan ve EOKA B darbesi Kıbrıs’ın kaderinin bir daha değişeceğinin sinyalini vermişti. Türkiye’nin müdahalesi gecikmedi ve Türk ordusu 20 Temmuz günü adaya ayak bastı. Birinci harekat bittiğinde Girne kasabası tamamen Türk ordusunun eline geçmişti. Kasabada bulunan yabancılar arasında erken davrananlar İngiliz üslerine sığınmışlar ve İngiliz donanmasının yardımıyla adayı terk etmişlerdi. Yardım gelene kadar Girne’de sıkışmış kalan yabancılar ise Dome Otel’e sığınmıştı. 400 yatak kapasiteli Dome Otel birinci harekat boyunca yaklaşık 800 yabancıya ev sahipliği yapacaktı.

O günleri yaşayan kişilerden biri olan ve 1976 yılında Avrupa Konseyi İnsan Hakları komisyonuna bilgi verenler arasında bulunan Girne Belediye Başkan yardımcısı Dr Charalambides, 23 Temmuz günü Dome Otel’e sığındıklarını ve orada hala daha 800 yabancının bulunduğunu belirtmişti. Bütün bu yabancılar (çoğu otelde kalan turistler ve Girne’de yaşayan İngilizler’den oluşuyordu) birkaç gün içerisinde Helikopterlerle İngiliz üslerine ve oradan da ülkelerine gönderileceklerdi. Onların ayrılışıyla birlikte otel Girneli Rumlarla dolmaya başlayacaktı. İkinci harekata kadar otele yaklaşık 800 kişinin sığındığını iddia eden Dr. Chalambides, otelin idaresinin ikinci harekattan sonra Kıbrıslı Türk polislere devredildiğini ve askerlerin dışarıda kaldıklarını da verdiği ifadede not etmişti. Askerler sadece gazeteciler oteli ziyaret etmek istediklerinde otele onlara eskort etmek için giriyorlardı.

[newsbox style=”nb6″ title=”POLİ SAYI 278″ display=”tag” tag=”Poli, 278″ number_of_posts=”3″ sub_categories=”no” show_more=”no” post_type=”post”]

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komitesinin 1976 yılının Haziran ayında yazdığı rapora göre, Bellapais ve Dome Otel birer “detention center”’e dönüşmüştü. Öte yandan 24 Temmuz 1974 tarihli BM raporu Dome otelde yaralı Milli Muhafız askerleri de dahil olmak üzere 500 kadar Kıbrıslı Rum’un alıkonulduğunu yazar. Bu sayı birkaç günün içerisinde 800’ü bulacaktı. İlginç bir şekilde 5 Ağustos’da Bellapais’teki Rumların tutuldukları askeri kamptan evlerine gitmelerine izin verilmesine rağmen Dome Otel’deki Girneli Rumlara aynı izin verilmemişti. Hatta bir süre için balkona çıkmaları bile yasaklanmıştı. Her şeye rağmen BM oradakileri kayıt altına almış ve onların izni olmadan başka yere sevk edilmelerini önleyecek veya en azından takip edecek pozisyona gelmişlerdi.

Fakat her şey istenildiği gibi gitmiyordu. Yurtdışında devam eden barış görüşmeleri bir türlü sonuç veremiyordu. Türkiye ise adaya yaptığı asker sevkiyatına devam etmekteydi. Bütün bu askeri unsurlar Lefkoşa ve Girne arasındaki bölgede sıkışmışlardı. Bu ortamda BM askerlerine o bölgedeki mobiletleriyle ilgili kısıtlamalar getirtildi. Ordu BM ve yardım kuruluşlarına Rumlara yapılacak tüm yardımların kendileri üzerinden yapılmasını talep etmişti. Bu kısıtlamalar 30 Temmuz günü UNFICYP’e bildirilmiştir. Ayrıca kısıtlamalar bununla kalmamıştı. 14 Ağustos günü Ordu, BM askerlerine Dome Otel ve Bellapais’te bulundurdukları karargâhlarını boşaltmaları için sadece üç saat vermişti. Hava belli ki ısınıyordu. BM direnmeye çalışmasına rağmen şiddetli bir protesto vererek istenileni yapmak zorunda kalmıştı. Otel’de sadece Kızıl Haç’tan bir gözlemci kalmıştır artık. Beklenildiği gibi orada tutulmakta olan aileler arasındaki tedirginlik iyice artmıştı. Balkona bile çıkamayan Rumlar birbirlerine sarılarak korku içerisinde ikinci harekatın bitmesini bekliyorlardı artık. Gökyüzü onlarca helikopterin ve savaş uçaklarının sesiyle gürüldüyordu.

Harekattan sonra kısıtlamalar biraz olsun rahatlatılmıştı. Dr Charalambides, Kıbrıslı Türk polislerin eskortunda hasta ziyaretine gitmeye başladığını ve Yukarı Girne’de Türk mahallesi yanındaki Rumların, geçmişten gelen mahallenin Kıbrıslı Türkleriyle olan dostluklarından dolayı daha serbest bir şekilde evlerinde kaldıklarını belirtir. Zamanla diğer tutuklular da Banka’ya veya bakkala gitmek için polis eskortunda dışarı çıkmaya başlamışlardı. Şahitlere göre otelin idaresi Girne’deki komutana bağlı Kıbrıslı Türk bir Polis subayına verilmişti. Girne’den sorumlu Ordu komutanı ise oteli şahsen üç defa ziyaret etmişti.

Tutuklular artık balkona çıkabiliyor, otelin yüzme havuzunu kullanabiliyorlardı. Bir süre sonra haftada iki defa olmak üzere Girne limanına kadar gitmelerine izin verilmeye başlanmıştı. Artık her Pazar sabah 9.00 ile 11.00 arası Kilise’ye gitmek için de izin veriliyordu. İlginç bir şekilde Eylül ayında başlayan bütün bu rahatlamalar Aralık ayında durdurulacaktı. Büyük ihtimalle Türk tarafı güneyden kuzeye kaçmaya çalışan bazı Kıbrıslı Türklere kötü davranılmasını özür göstererek böyle bir karar almıştı. Veya bu tip hareketleri kendi kontrolündeki Rumları kısıtlamak için özür olarak kullanıyordu. Örneğin Baf’tan kaçarken dağlarda yakalanan bir gurup Kıbrıslı Türk, dayak atıldıktan sonra gerisin geriye kendi köylerine gönderilmişlerdi. Buna tepki olarak Kıbrıs Türk tarafı Davlos (Kaplıca) köyünün Rum sakinlerini otobüslere yükleyerek bir gecede güneye göndermişti. Aynı tarihlerde Kıbrıslı Rum bir taksicinin Kuzey’e geçmek isteyen üç kadın ve iki çocuğu öldürmesi, Kuzey’de öfke patlaması yaratmıştı.

Otelde tutuklu olarak kalmış olan Kıbrıslı Rumlar ise bir çok defa onlara evlerine gönderilecekleri sözü verilmesine rağmen, bu sözün tutulmadığını uluslararası örgütlere bildirmeye çalışıyorlardı. Oteldeki tutukluların durumu kuzeydeki diğer tutuklu kamplarından daha iyi olmasına rağmen 400 kapasiteli otele 800 kişinin sıkıştırılması bazı zorluklar yaratıyordu. Devamlı kesilen elektrikler ve dışarı çıkamama en önemli sorunların başında geliyordu. Diğer yandan Birinci harekattan hemen sonra otele sığınmış olan 18-58 yaş arasındaki tüm erkekler bir gün ansızın Lefkoşa’ya Saray Önü Hapishanesine sorgulamaya götürülmüşler ve altı gün sonra geriye sadece İngiliz pasaportlu olanlar gelebilmişti. Bu arada orada tutuklananların çoğu Adana’daki hapishanelere sevk edilmişlerdi.

dome hotel (3)

Otel’deki tutukluların 400’ünü Ayios Georgios, Trimithi, Karmi, Fterikha ve Karavas köylerinin sakinleri oluşturuyordu. Onları oraya Türk askerleri getirmişti.

Bu arada tutuklular kendi aralarında bir komite kurarak dış dünyayla ilişkilerini yürütmeye çalışıyorlardı. Ekim ayında tutuklu ailelerin eskort eşliğinde evlerini ziyaret etmelerine izin verildi. Birçoğu gördükleri sahneyle perişan olmuşlardı. Birçok ev savaş sırasında zarar görmüş, yağmalanmış ve pislik içerisindeydi, koku her taraftaydı. Aynı günlerde tutuklular Girne’deki kiliseyi (şimdi ikon müzesi olarak kullanılıyor) de temizleyip tekrar ibadete açmışlardı. Özellikle Girne, güneyden gelen göçmenlerle dolmaya başladıktan sonra Otel’deki Rumların birçoğu kalış şanslarının azaldığına inanmaya başlayacaklardı. Otel’den dışarı her baktıklarında bütün mekanın dönüşümünü gözlemliyorlardı. Evler yağmalanıyor, Rumca yazılar siliniyor, her taraf Türkçe tabelalar ve bayraklarla donanıyordu. Kasaba hızla Türkleşiyordu. Tutuklular artık yavaş yavaş Güneye gitmek için dilekçe vermeye başlamışlardı.

Diğer yandan tutuklu askerler arasında değiş tokuşu yapılmış ve Türkiye’ye gönderilmiş 3,000 kadar Rum askeri güneyde tutuklu bulunan Kıbrıslı Türklerle Ekim ayında değiştirilerek güneye gönderilmişlerdi. Bu askerlerin Girne’deki aileleri ise onları takip ederek Güney’e gideceklerdi.

Her şeye rağmen bazı Girneli Rumlar otelde kalmakta ısrar etmişler ve kasabadaki evlerine dönme umuduyla beklemişlerdi. Ağustos 1975 tarihine geldiğimizde Otel’de sadece 47 yaşlı Kıbrıslı Rum kalmıştı. Bunlardan bir kısmı daha sonra güneye geçecek, yaklaşık yedi aile ise Girne’de kalmayı başaracaktı. Otel’deki son Girneli Rum gittikten sonra, tesis 1975 yılının Kasım ayından itibaren Vakıflar Turizm İşletmelerine tahsis edilecekti. Bir aydan kısa bir zaman içerisinde otel temizlenecek ve turizm sektörüne kazandırılarak, Yılbaşında ilk Türk kafileler Otel’de konaklamak için geleceklerdi.

dome hotel (2)

Otelin ilk müdürü TMT’nin eski Sancaktarlarından Kale Bey’den başkası değildi. Personeli eğitmek için Türkiye’den bazı uzmanlar getirtilmişti. Güneyden gelen göçmenler ise turizmi öğrenmek için otelde düzenlenen bazı kurslara katılarak artık Türkleştirilmiş olan Dome Otel’in ilk çalışanları olmuşlardı. İlginç bir şekilde Otel çalışmaya başladıktan iki hafta sonra yani 1975 yılının Aralık ayının başlarında ilk grevini yapacaktı. Kale Bey’in metotları çalışanlara biraz fazla askeri gelmişti. 1976 yılının Ocak ayında ise Koley Sen Sendikası Vakıflarla toplu sözleşme için masaya oturacaktı. Bir süre sonra toplu sözleşmeli, %10 kar payı hakkı da dahil olmak üzere, bir çok benzeri hakka sahip bir çalışma hayatının temelleri atılacaktı Dome Otel’de. Otel artık “Kamu” malıydı. Ve o dönemin moda terimiyle sosyal adalet ilkeleriyle yönetilecekti artık. Bu arada eski sahibini ne soran vardı ne de düşünen.

2003 yılına kadar Girne’de kalmayı başaran son Rum kadın, işte bu Dome Otel’in sahibi Katsellis’in kız kardeşiydi sanırım, evi otelden yaklaşık 50 metre uzaktaydı. Hatırladığım kadarıyla 2004 yılında hayata gözlerini yummuştu. Yaşlı kadın 1974’ten sonra her şeye rağmen Girne’de yaşamını devam ettirmeyi başarmıştı. Haftada bir BM askerlerinin getirdikleri yardım paketlerini almaya çıktığında ortaya çıkardı. Yanılmıyorsam 1990’larda hala daha kendi evinde yaşamasına rağmen, İskan Bakanlığı evi Kıbrıslı Türk bir Güney göçmenine tahsis etmişti, o ise hala daha kendi evinde yaşamakta ısrar ediyordu. Hiç bir yere gitmeye niyeti yoktu. Onu bazen siyah elbiseleriyle bahçesinde çamaşır sererken görürdük. Fakat 1990’ların ortalarında evine gece birilerin girdiğini duyduk. Yaşlı kadını çok kötü hırpalamışlardı. Fakat, kadın her şeye rağmen evinde kalmakta diretecekti. Tabii bu olay onu hem psikolojik, hem de fiziki olarak çok yıpratmıştı. Yapayalnız Türkleşmiş ve yabancılaşmış bir ortamda hızla yaşlanıyordu. Akrabalarını yıllarca görememişti. İki bölge arasındaki demir duvar buna engel oluyordu. Ama o bekliyordu. Bir gün çok hastalandı. Bir süre sonra ambulansla gelen akrabalarının onu Güney’e götürdüğünü duyduk.

İki hafta sonra ise evin eşyaları yeni “sahibi” tarafından dışarı atıldı ve bir ay sonra turistik kafe bar olarak faaliyete başladı, sanırım tarih 24 Nisan 2003’tü. Hatırlıyorum çünkü o gün sınır kapıları açılmıştı. Her yerde Kıbrıs’ta barış engellenemez sloganları atılıyordu.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar