Dohni katliamı nasıl olmuştu? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Dohni katliamı nasıl olmuştu?

1974 savaşında, 15 Ağustos’ta Larnaka kazasına bağlı karma bir köy olan Dohni (Taşkent)’deki Türkleri teslim alan EOKA’cı Rumlar köyün erkeklerini iki otobüse doldurmuşlar. Dohnilerin yanı sıra yakın köylerden Tatlısu (Mari) ve Terazi (Zigi) köylerinden aldıkları erkekleri de aynı otobüslere koymuşlar. Toplam 83 (seksen üç) masum insan esir alındı sonra da öldürüldü. Güya onları Leymosun’daki esir kampına götürecekler. Yolda başka yöne döndüler ve iki otobüs dolusu insanı kurşuna dizip öldürdüler. Cesetler bulunmasın diye Leymosun’daki Yerasa ve Periklişa bölgelerinde buldozerlerle çukurlar açıp gömdüler. Aralarında sadece bir kişi SUAT KAFADAR şans eseri ölmedi ve kurtuldu. Suat Kafadar’ın haber vermesiyle katliam yapıldığı öğrenildi.

Ancak katledilen insanların kalıntılarına ulaşmak kolay olmadı. Nitekim kayıpların kalıntılarına 40 sene sonra, 2014’te ulaşıldı. DNA testlerinden sonra kalıntılar ailelere teslim edilmeye başlandı. Bu çalışmalarda büyük çaba gösteren Otonom Kayıp Şahıslar Komitesi ile bu yola baş koyan gazeteci arkadaşımız Sevgül Uludağ’a teşekkür ederken tüm şehitlerimiz saygı ile anar tanrıdan rahmet dileriz.


Tekrar o günleri yaşamamak dileği ile Taşkent katliamından kurtulan tek kiş olan Suat Hüseyin Kafadar ile Sevgül Uludağ arkadaşımızın 2004 yılında yapmış olduğu tarihi röportajı kısaltarak okuyucularımıza sunuyoruz. (*)

SORU: 20 Temmuz günü neredeydiniz?

SUAT KAFADAR: 20 Temmuz günü olaylar patlak verdiğinde biz köydeydik, köydeki normal yaşantımızı sürdürürdük.

SORU: Siz 19 yaşında olduğunuza göre ne yapardınız o zaman?

SUAT KAFADAR: Ben o zaman 101 Evler’de, St. Hilarion’da askerdim. İzne çıktık, köye geldik, geri dönecektik… 48 saatliğine.

SORU: Kaç gündü izniniz o zaman?
SUAT KAFADAR: 48 saat. İzne geldik, 19 Temmuz günüydü, papazı devirdiklerinde yollar kapandı, barikatlar vardı tabii Lefkoşa’ya gelmek için. Geçemedik, gelemedik, köyümüzde kaldık. 20 Temmuz günü harekat başladığında ben köydeydim gene, tekrar görevime geri dönemedim. 20 Temmuz’dan 14 Ağustos’a kadar, yani ikinci harekatın başlamasına kadar köydeydik, normal yaşantımızı sürdürürdük.

SORU: Kaç kardeştiniz?
SUAT KAFADAR: Dört kardeştik, iki oğlan, iki kız… Bir tanesi işte şehit oldu. En büyükleri bendim… En küçüğü de 14-15 yaşındaydı, şehit oldu. Benimle beraberdi olay yerinde. İkinci harekat 14 Ağustos’ta başladığında, Rumlar köye geldi ve bize dediler ki silahlarınızı verin…

SORU: Bunlar aynı köyden miydi?
SUAT KAFADAR: Aynı köyden de vardı, komşu köylerden de geldi. Mesela Maroni’den, Yalançıköy’den, Şororga’dan… Tanırdım bazılarını. Mesela makinist Magi vardı Maronili, Galavason’dan polis vardı işte Stasi, Maro… Geldiler köye ve silahlarınızı teslim edin dediler. Üç beş tane av tüfeği, bir iki tane “sten” derdik o zaman, ufak bir şey… Biz tabii telsizlerden haber aldık ki bütün merkezler düştü, sancaklar düştü. Biz dedik ki “Tamam, madem böyle oldu biz direnemeyik…”

SORU: Çünkü bir yerlerden yardım geleceği yok…
SUAT KAFADAR: Zaten yardım gelse ne olacak? Adam yığar topunu, tüfeğini, köylünün üstüne, binlernan insan, sen onun iççinde yüz kişi neysa… Silahlarımızı teslim ettik ama Birleşmiş Milletler’e teslim ettik…

SORU: Rumlar da teslim etti miydi silah?
SUAT KAFADAR: Yok… Beş on tane ne silahımız varsa Birleşmiş Milletler’e verdik, tabii köyümüz karma bir köydü, dere geçerdi. Bir tarafında Rumlardı, bir tarafında Türklerdi, aldılar, karşı tarafa geçtiler, her şey sakin. Aradan bir gün galiba geçti…

SORU: Yani 15 Ağustos günü…
SUAT KAFADAR: Evet… Öyle, öğle vakti başladılar taramaya bizim tarafı… Allah Allah nedir dedik. Kurşun yağmuruna tutular bizi. Herkes saklandı. Rumlar daha sonra bizim tarafa geçip “Çıkın evlerinizden” diye bağırmaya başladılar. Birleşmiş Milletler’e silahlarımızı teslim ettiğimiz halde, bir de bakarık silahın üstünde mesela “Birinci Mevzi” yazar. Biz silahları BM’ye verdik, Rumların elinde ne arar bu silahlar? Demek onlar gitti Rumlara verdi silahları. Onlar da korktuydu, bir şey söyleyemezlerdi…

SORU: Yani Birleşmiş Milletler’i kullandılar, sizi silahsızlandırmak için…
SUAT KAFADAR: Evet, öyle… Aldılar Rumlara verdiler silahları…

SORU: O dönem Birleşmiş Milletler hangi memlekettendi, hatırlar mısınız?
SUAT KAFADAR: Bak onu hatırlayamayacağım. Sonra Rumlar başladılar bizim erkekleri toplamaya. Kapılara vururlar, girerler içeri, onlar silahlı, biz silahsız artık… Evde bulduğuna silahı dayar, yürüyün gideceyik Rum okuluna der, esir…

SORU: Toplayanları hatırlar mısınız? Sizin köyden miydiler? Cemaliye Hanım bana Andriko Furo, Stasi’den bahsettiydi…

SUAT KAFADAR: Andriko Melani, köylü… Bu Magi, Stasi… Bir iki tane Leymosun’dan vardı, onların isimlerini hatırlamayacağım, çoğu vardı, köyden dahaları vardı, tabii onları görmedim, bana gelenleri gördüm. Ve beni götürenleri tanırım. Kaçını buldularsa getirdiler Rum okuluna. Burada dediler esir kalacaksınız… Okulun içindeyken – ki esir olarak gittik – üç yıldızlı bir Yunanlı asker geldi, adam geldi bir konuşma yaptı. Dedi ki “Arkadaşlar hiç korkmayın, bugün siz esirsanız, yarın da biz esir olabiliriz. Askerlikte esirlere kötü muamele yapılmaz” diye bir şeylerden bahsetti, belli yani asker olduğu. Adam çekti gitti. Aradan birkaç saat geçti, başka sivil çapulcular geldiler, başladılar hakaret etmeye. Daha köyün dışına kaçanlar olduydu, bazılarını bulup götürürlerdi, arabada da yaşlı insanlar vardı, çok yaşlı… Onları salıverdiler, gittiler. Bir gün bir gece okulda kaldık. Köye Birleşmiş Milletler geldi ama gene. Arabayla Birleşmiş Milletler geçtiği zaman, kapıda bekleyen Rumlar, “Oturun aşağı” dedi “Gözükmeyesiniz…” Geçtiler, döndüler, kaçtılar… Zaten komşu köyde, Terazi köyünde kalırdı Birleşmiş Milletler, gene geri birliklerine gittiler.

SORU: Ama bir gün önce gelip köyden silah toplayan Birleşmiş Milletler, merak etmedi mi nere gitti bu insanlar diye?

SUAT KAFADAR: E ne bileyim artık, bak işte köye geldiler… Türk tarafına geçtiler mi, geçmediler mi, onu da bilmem…

SORU: Köy okulu büyük bir yer miydi?

SUAT KAFADAR: Normal iki-üç sınıfı vardı…

SORU: Bir odada mı tutarlardı sizi?

SUAT KAFADAR: Bir odadaydık, epey büyüktü oda, 100 kişi sığardı…
SORU: Sadece Dohnili erkekler mi vardı orada?

SUAT KAFADAR: Yok, Terazi’den de getirdilerdi…

SORU: Yani Birleşmiş Milletler’in burnunun dibinden da alıp getirdilerdi…

SUAT KAFADAR: Evet, oradan da alıp getirdilerdi. Bir akşam orada kaldık. Ertesi gün sabah, işte on gibi falan…

SORU: Peki kadınlar gelip baktı mıydı size?
SUAT KAFADAR: Yok, gelmediler, bilmem, bırakmadılar… Bazılarının çocukları gelip yemek getirdiydi ya da gelip babasına sigara getirip babasını gördüydü… Gördü kaçtı, ama bir şey demediler. Ertesi günü on gibi bir otobüs geldi köye. Otobüs de Limasol’dan geldi, Türk otobüsüydü. Nasıl Türk otobüsüydü? Limasol düştükten sonra bunlar yağmaladıydılar ya, EOKA’cılar geçirdiydi ya idareyi ele, Kemal Küçük vardı “Kars Otobüsleri”, o otobüslerden biriynan geldiydiler. Bir tanesi girdi içeri, “Kalkın da sizi Limasol’daki esir kampına götüreceğiz” dedi, “Bir bir girin sırayla arabaya” dedi. Üç-dört kişi dururdu silahlı, herkes kalktı, bir bir otobüse girdik. Otobüs dolunca, “Tamam otobüs doldu” dedi.

SORU: Siz ilk otobüsteydiniz…
SUAT KAFADAR: Evet, ilk otobüsteydim.
SORU: Peki bu okulda 80-84 kişi vardı galiba… 11-12 yaşında çocuklar da vardı, yaşlılar da vardı…
SUAT KAFADAR: Evet vardı… Mesela benim kardeşim 14 yaşındaydı, ondan daha küçükleri de vardı, 60 yaşında adam da vardı… Her yaştan vardı… 15 yaşından, 13 yaşından, 60 yaşına kadar insan vardı… Hiç ayırım yapmadılar. Otobüse bindikten sonra yol aldık…

SORU: Kim sürerdi otobüsü? Tanır mıydınız?
SUAT KAFADAR: Yabancıydı. Ama köydeki Rumlar bizi alıp onlara “Alın bunları esir kampına götürün” dedi.

SORU: Otobüste kaç silahlı Rum vardı?
SUAT KAFADAR: 5 kişi, otobüsün önünde otururlardı. Biri şoförün arkasında dururdu, diğerleri de camın kenarında otururdu. Beşi de silahlı… Kimsesi yerinden kıpırdayamazdı.

Devamı yarın…
Kaynak:

7 Ekim 2004 tarihli Yenidüzen-Sevgül Uludağ ve www.hamamboculeri.com

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar