Ülkemizde yaşanan skandalların toplum üzerindeki etkisi nedir?
Toplumda nasıl bir algı yarattı?
Bu konuda düşünmeye, tartışmaya ihtiyacımız var…
Halkımızın on yıllardır yaşanan siyasal, ekonomik ve sosyal krizleri yeterince sorgulamaktan imtina ettiğini görüyoruz. Tanımladığımız bu kriz şekillerinin birçoğunu birçok kez yaşanmış olmasına rağmen hiçbirinde doğal tepki vermeyen, suskun kalmayı tercih eden, eleştiriyi kendi arasında yapan, haksızlıklara göz yuman, yaşanan olumsuzlukların içerisinde hiçbir payı olmadığını düşünen, olayların sonuçlarını normalleştirme noktasında oldukça halkımızın iyimser bir noktada olduğunu söyleyebiliriz. Yaşanan pislikleri temizlemeden, iyi ile kötüyü ayıklamadan halının altına süpürerek yokmuş gibi davranmak ve yola devam etmek gibi bazı alışkanlıklar ne yazık ki toplumumuzda yerleşmiş durumda.
Ülkemizde demokrasinin, insanların yaşamını çağdaş normlarda özgürce yaşayabileceği, özgürlüğünün bir diğer bireyi rahatsız etmediği, paylaşımcı bir düşünce olarak tanımlanmadığı apaçık ortada. Hal böyleyken ‘demokrasiyi’ istedikleri gibi evirip çeviren büyük bir kesim, bu ülkenin gerçeklerini görmezden gelerek siyaset yapmayı sürdürdüler.
Yıllardır toplumun önünü açamayan, kısırlaşmış, ideoloji taşımayan, duruma ve zamana göre siyaset üreten, popülizm yapan, rant peşinde koşan ve buralardan beslenenlerin yönettiği ülkemizde geldiğimiz nokta içler acısı. Bu siyasilerin ülkeyi kirli ilişkilerle yöneterek, halka değil baronlara hizmet ettikleri apaçık ortaya çıkmış bulunuyor. Kimin eli kimin cebinde bilinmesine rağmen bu işlerden faydalanan, haksız kazanç sağlayan, hakkı olmayan yerlere gelenler, devletin olanaklarını tepe tepe kullanarak bu ülkenin sonunu getirdiler.
Halkın yoksullaşmasını görmezden gelenler, yasa-hukuk tanımayanlar, toplumun eşit yurttaşlık haklarını yok sayanlar, birçok değerimizi görmezden gelerek yaranma ve nemalanma becerilerini geliştirerek ülkeyi bu batağın içine soktular. Kamu ve özel sektörün içindeki işbirlikleri sonucu herkes bireysel işini görme noktasında yaşamını sürdürüyor ve işte bugünlere böyle geldik.
Geldik de ne oldu? Deniz bitti! Şapka düştü, kel göründü!
Peki ne yapmalı?
İnsanların duygularına kimliklerine ve dezavantajlı yanları üzerinden edebiyat yapanların ülkeyi getirdiği rezil durum ortadayken hepimize düşen çok önemli görevler vardır. Ülkesini seven, toplum için gailesi olan, derdi halkın kalkınması, demokrasisi, hukukun üstünlüğü ilkesine sadık olacak, hiç kimsenin inancı, özgürlüğü, kimliğini siyasette araç olarak kullanmayacak topluma öncülük edecek, Kıbrıs Türk halkının varlığını birincil hukuku ve sorumluluğu sayacak bireylerin ve siyasi yapıların toplumun önüne çıkarak, bu yaşananları sonlandırma noktasındaki kararlılığına ivedilik oluşmuştur.
Bundan sonra yaşanacak olanları yönetme sorumluluğunu hedef olarak koyanlar, neyi nasıl hangi takvimde yapacağını kararlı bir şekilde ortaya koymasına ihtiyaç vardır.
Kendini özne hisseden seçmenin ise bundan sonra yönetime getireceği kişileri değerlendirme kriterlerini son yıllarda yaşananlardan da ders çıkararak daha dikkatli, daha adil ve baskı altında kalmadan değerlendirmesi gerekmektedir.
