Grant Montana sonrası yakaladığımız bizden yana rüzgârla hangi hız ve doğru rotada hareket ettiğimizi henüz bilemiyoruz!
Türk tarafına hak veren bazı açıklamalarla mesajları görüyoruz ama bunların başta BM’ler olmak üzere AB ile ilgili ülkeleri ne denli bizden yana siyasi tutum değişikliğine ittiğini de bilemiyoruz!
Mesela AB üyesiyken, Kıbrıs siyasi sorunu ve müzakerelerle ilgili sessiz kalan ayni zamanda üç garantörden biri İngiltere’nin başbakanı Theresa May hâlâ sessizliğini koruyor! Buna karşın “Kıbrıs Türklerine Adalet Platformu” bundan sonrası için beklentilerini içeren bir mektubu May’a sunarken, şunları söylüyor:
“Son müzakere süreci Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti liderliğinin sorunun çözümüne dönük içten çabalarına karşın Rum tarafının aşırı talepleri yüzünden çöktü. Bu “platform” Türkiye’nin 1960 Anlaşmasıyla elde edilen ve Kıbrıs Türklerinin güvenliği için hayati önemi olan garantörlüğü ve yasal tek taraflı müdahale haklarını sulandıran hiçbir çözümü desteklemiyor ve desteklemeyecektir…”
İYİ BAŞLANGIÇ: May’e sunulan bu mektubun Adada tapulu üssü olan ayni zamanda 1960 KC’i ahkâmlarından kalan garantörlüğü devam eden İngiltere’yi devreye girmesi yönünde ne kadar etkileyeceği bilinmiyor. Her şeye karşın bu tip politik çıkışların yoğunlaşarak özellikle ambargoların kaldırılması yönünde büyük çaba sarf edilmesi gerekir.
Nitekim “Kıbrıs Türklerine Adalet Platformu” mektubunda “Kıbrıs Türk halkının artık izolasyonlar altında ezilmesine tahammül edilemeyeceğini ve Kıbrıs Türklerine suçlu muamelesi yapılmasının karşısında olduğumuzu belirtiyoruz” diyor, Kıbrısta bir “B” planının ciddi olarak masaya konmasından söz ediyor!
STÖ’LERİNİN İŞLEVİ: Kuzey’de sorununun çözümü için uğraşan, AB ile işbirliği içinde ve finansmanıyla çalışan pek çok STÖ olduğunu biliyoruz. Artık bu örgütlerin hem başlarını Güney’den kaldırıp AB ve BM’lere yönelmeleri hem de “içinden çıktıkları Kıbrıs Türk halkı ile kavga etmekten vazgeçip Rum tarafının masadaki “siyasi riyakârlığını” dünyaya anlatmak görevini üslenmeleri gerekir. Nasılsa AB’den ödeniyor, bari o avrolar işe yarasın diyoruz!
YASALAR NİÇİN VAR? (HUKUK MU GUGUK DEVLETİ Mİ?)
Bir devlet kendi yasalarının gerisinde kalır mı? “Çıkarılan yasalar” çıkarılmayan yasalardan dolayı kadük hale gelir mi?
“Yasası olmasına” karşın yanlış uygulanmasına, dolayısıyle çiğnenmesine seyirci kalınır mı?
Çıkardığı yasalar ikide bir Yüksek İdare Mahkemesinden döner mi?…
KKTC’de EVET! Nitekim geçen hafta böylesi yasalar furyası ile bayıldık ayıldık!
Hatırlayacaksınız. Kamu doktorlarının ikinci iş yapmaları yasa gereği Ağustos ayı itibarı ile sonlanacaktı. Öyle de “Döner Sermaye Yasası” Anayasa mahkemesine takıldı! Bu nedenle doktorların mağdur olacağı düşünülerek bu kez dendi ki “yasa hazırlanana kadar doktorlar mesaileri dışında hasta bakabilecek!”
Eee! Ne oldu onca hırgürle geçen ayların tartışma ve yasa çalışmaları! Sağlıkta devrim yapacağız derken, “eskiye” devam!
GEÇEN hafta Karpaz’da bu kez de yıkılan bangalovların geriye kalan artıkları yıkıldı. Tabi yine arbede koptu, yine huzursuzluk yaratıldı!
Oysa bu ülkede yasa vardır. O yasaları uygulayıp korumakla yükümlü devlet organları vardır. İlçelerde kaymakamlar, muhtarlar, belediye başkanları vardır! Sormaz mısınız? Bu kaçak yapılar gözlerden nasıl kaçar? Hadi kaçtı! Çatır çatır iş yapmaya, çalışmaya başladıklarında yine mi gözlere çarpmazlar! İlle de kaçak yapılacaklar, kaçak çalışacaklar sonra bir gün “yasa” akla gelecek gidip yıkacaklar!
Ha ekleyeyim! Geçen haftanın bu konuda incisi sayılacak lafı “Karadeniz Kültür Derneğinden” geldi: Ülkede insanların ne zaman eşit haklara kavuşacağını sorarak şöyle dedi: “Dipkarpaz’da ahşabı yerle bir eden yargının kılıcı ne zaman beton yapılara dokunacak?”
Nitekim ayni sıralarda ne diyordu Anıtlar Yüksek Kurulu Üyesi Refikoğlu: “…Lefkoşa’da tarihi ambarlarda süren kaçak inşaat devam ediyor…” Her halde bitmesini bekleyip gidip yıkacaklar!
ÖTE YANDAN: Hatırlayıp yazmaya gerek var mı seyrüsefer ruhsatları sorununu! Memleketin altı üstüne gelmedi miydi!
Siz ne diyorsunuz. 1977’den beridir çıkan yasasına karşın hâlâ doğru dürüst uygulanmıyor. “Eşdeğer Mal Hak Sahipleri Yasasından” söz ediyoruz. Arazi tahsislerinde öncelik eşdeğer hak sahiplerindeyken, nasıl yasal olmayan uygulamalarda o arazilerin ranta dönüştürüldüğünü görüp bilmeyen mi var?
Ve daha dün: “Çiçeği burnunda bir haber: Mahkeme kararına rağmen Kıb-Tek yine de Çatalköy’deki bir özel araziye iki yüksek gerilim hattı direği dikti!.. Vesselam hukuk devleti olmadan ancak guguk devleti olarak kalırız!
KISACA TAKILDIĞIM: (MEMLEKETİN DİNGİLİ KOPTU!)
Henüz Kuzey’e inşaatlardan adım atacak yer kalmadı demek için erken! Yani toprak çok! Fakat kentlerde gitgide artık adım atacak yer kalmadı üstelik her tarafta işçilerinin kazaları, yaralıları ve ölümleriyle birlikte çok katlı binalar yükseliyor! Ve açık seçik görülüyor ki gelecekte bu kentlerde iki karışlık arazi altın olacak! Pekala şimdiden nasıl “kapatılır?”
İşte bunu da geçen gün Genel Kurul toplantılarını yapan İnşaat Taşeronları Birliği başkanı Osman Amca söyledi: “Memleketin ihtiyacı olan yıllık inşaat 800 olmasına karşın son 3 yılda 6 bin 328 inşaat yapıldı” dedi!
Olay ne? Yarın pahasının üzerinde daha da paha kazanacak arazileri bugünden kapatıp üzerine de inşaat yaptıktan sonra “geleceğin ihtiyaçları” için elde tutmak! Sizce bu rant değil mi? Spekülasyon değil mi? Yasa dışılık olması gerekmez mi?
Kısaca bir zamanlar dilimizden düşürmediğimiz “mütegallibe” yani “gasp eden” yine sahnede! Bir sorunu kapatsak on tanesi hortluyor, memleketin direkleri kopuyor!