Bir Kayıp Devrimci: Fuat Fegan - 1 - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Bir Kayıp Devrimci: Fuat Fegan – 1

Bekir AzgınBekir Azgın

Fadıl Çağda’nın kaleme aldığı “Bir Kayıp Devrimci: Fuat Fegan” adlı kitap, Khora yayınları tarafından Mayıs 2017 tarihinde basılmıştır. Kitabın alt başlığı da “İşçi Sınıfı Mücadelesinde Enternasyonalist Bir Nefer”dir.

Kitabın önsözünde, kitabın işlevlerini dile getiren yazar, şöyle diyor: “… birincisi, yeni kuşak devrimcilerini, pek çoğunun tanımadığıKıbrıslı bir devrimci ile karşılaştırması; ikincisi ise, ilkinden de önemli olan, bildik güçlerle ortadan kaldırılan, kaybedilen bir arkadaşa duyulan vefa borcunun yerine getiriliyor olmasıdır” (s. 9).


Eski bir dosta vefa borcunu ödemeye çalışan Fadıl Çağda’yı yürekten kutlarım. Keşke bunu dostlarının tümü yapabilselerdi. Fuat bunu fazlasıyla hak etmiş bir abimizdi. Çoğumuza abilik yapmaktan hiç çekinmemiş biriydi.

“Merhum” veya “rahmetli” demeye dilim varmıyor. Adam yaşadığı İsveç’ten, bana söylendiği kadarıyla, bir konferansa katılmak üzere Almanya’nın Dortmund kentine gider. Gidiş o gidiş, ortadan kaybolur. Yer yarılır da içine düşer. Almanlar, bir türlü, cesedini bulup ortaya çıkaramadılar.

Fadıl Çağda’nın dile getirdiği “bildik güçlerle ortadan kaldırılan” ifadesinde bildik güçleri, doğrusu, ben bilemedim. Emperyalist güçler mi, Türkiye’deki derin devlet ve onun Avrupa’daki uzantısı olan bazı Ülkücü gençler veya Kıbrıs’taki uzantısı TMT mi, hangisi kastediliyor? Bu işi yapabilecek başka bir güç de rakip sol klikler olabilir. Yanlış hatırlamıyorsam, Kıvılcımlı’nın entelektüel mirasına sahip olmak isteyen Kıvılcımcılar arasında bile sürtüşmeler olmuştu. En sonunda bu mirasın Fuat ile onun eşi Lâtife hanımın elinde olduğu ortaya çıktı. (Yanılmıyorsam bu miras, daha sonra, Hollanda’da doğru dürüst bakımı yapılabilecek bir araştırma enstitüsüne teslim edilmiştir. Fuat ile Lâtife ikilisi, hayatları pahasına mirası korumuşlar ve dağılıp kaybolmasını önlemişlerdir.)

Aslında ben kitabın adındaki “Bir Kayıp Devrimci” ifadesini görünce “Nihayet Fuat’ın nasıl kaybolduğunu ve kimler tarafından kaybedildiğini öğreneceğim” diye sevinmiştim. Ama kitapta bu konuyla ilgili yeni bir şey yok.

Kitabın ilk yarısında, Fadıl Çağda’nın Fuat’la ilgili anıları; ikinci yarısında da Fuat’ın üç yazısı ve Dr. Kıvılcımlı’nın Brejnev’e yazdığı mektup yer almaktadır. Kitabın benim için esas ilgi çekici bölümü ilk yarısıdır çünkü Fuatın yazıları ile Kıvılcımlı’nın mektubunu daha önce okumuştum.

Ancak yarım asır sonra Fuat’ın yazılarını tekrar okurken iki husus dikkatimi çekti. Birincisi, Fuat’ın düzgün ve pürüzsüz dili. Günümüzde birçok gazeteci ve yazardan görmeye alıştığımız dil hatalarına Fuatın yazılarında rastlamak pek mümkün değil.

İkincisi, o dönem Kıbrıslı Türk solcularının hepsi gibi bir noktayı görmezlikten gelmiş olması. 1969 yılında Aydınlık dergisinde yayımlanmış olan “Kıbrıs Meselesi” adlı makalesinde Fuat şunları yazıyor: “Zaten yıllardan beri Kilise’nin emeli ‘ENOSİS’ Ada’daki diğer etnik gruplarca, özellikle Türkler tarafından benimsenemezdi” (s. 61). “Hareketin böyle sadece Kilise çevresindeki gerici unsurlara dayandırılması, Türkler için kabulü imkânsız Enosisçi bir hedef güdülmesi ve diğer yandan da hareketin başına Grivas gibi müseccel (sicilli-BA) bir emperyalizm ajanının getirilmesi, daha sonraki gelişmeler için esas zemini teşkil etmiştir. Belki de EOKA hareketi, gerçek bir milli kurtuluş savaşının doğmasını engellemek ve Ada’yı bugünlere hazırlamak için şuurlu olarak yaratılmış bir sözde milli kurtuluş hareketidir” (s. 62). “Silâhlı mücadele geliştikçe kazandığı olumlu niteliklere rağmen, AKEL daima hareketin dışarıdan destekleyicisi olmaktan öteye gidememiştir” (s. 61). Görüldüğü gibi Fuat ya Akel’in Enosis’i desteklediğini görmezden geliyor ya da Akel’in Enosis’i desteklediğini bilmiyor.

Fadıl Çağda anılarında benim de şahit olduğum bir durumu şöyle dile getiriyor:

  • “Kurduğumuz çekirdek örgütte bir araya gelip değerlendirmeler yapırorduk. Toplantılar bazen Lefkoşa bazen de Limasol’da, kırda, bayırda, hatta deniz kenarında plajda yapılıyordu. Dönem kritik bir dönem idi.
  • “Türkiye’den gelen gençlere toplum yönetimi kem gözle bakıyordu. Hele Türkiye’den sınır dışı edilmişler söz konusu olduğunda peşlerinden hafiyeler eksik olmuyordu.” (s. 35)

1971 veya 72 yılıydı. Yaz tatili için Kıbrıs’a gelmiştim. Babamlar Piroyi ile Bodamya arasındaki bahçede kalıyorlardı. Ben de çoğunlukla günlerimi orada geçiriyordum. Bazan da Lurucina’da kızkardeşimin yanında kalıyordum.

Bir gün Şefik (Rıfat) gelip beni bahçede buldu. “Falanca gün Lefkoşa’ya gel, seninle bir geziye gidelim” dedi. Anlaştığımız gibi buluştuk ve Limasol’a doğru yola koyulduk. Rahmetlinin kendine has bir araba sürüşü vardı. Bir kolunu bacağına yatırır ve dümeni alttan tutar, öteki kolunu sallayarak da konuşurdu. O sıralarda CTP’nin her şeyi Şefik’ti.

Evdim’de bir eve gittik. Fadıl ve herkesin Monşer olarak andığı Kuydul bizi bekliyorlardı. Sonradan bize birkaç kişi daha katıldı ama onların kimler olduğunu hatırlamıyorum. (Biri Taner Galip olabilir ama yemin edemem.)

Akşama geri döndük ve o gece birkaç arkadaşla Lurucina’da sinemaya gittik. Girişte Köyün Paşası yani bölge komutanıyla karşılaştık. Aniden durup bana “Toplantı nasıl geçti?” diye sordu. Şaşırdım ama bozuntuya varmedim. “İyi geçti” dedim “niye?” Gözlerimin içine bakarak anlamlı bir tebessümle “Hiiiç” dedi ve uzaklaştı.

Şefik’e söylediğim gibi, anladım ki yönetim, o günlerde, solun nefes alışını bile izliyordu. Ya hafiyeleriyle ya da köstebekleriyle.

   

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar