Cumhurbaşkanlığı seçimlerine “propaganda” süreci içinde bakarsak az bir zaman kaldı diyebiliriz. Nitekim geçen gün bir arkadaş sordu: “Kim kazanır?”
“Hangisi daha yakışıklıysa o” dedim!
Ve bu kez de (adayları, yazmama gerek yok) “yakışıklıkları” üzerine değerlendirmeler yaptık.. (Yazık ki aralarında bir “bayan” yok.. Olsaydı çok da enteresan olurdu:)
DÜŞÜNÜN olası bir müzakerede Anastasiadis’in karşısında Tük halkını temsilen bir bayan müzakereci..
Yada Guterres’le, TC Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile, BM’ler misyonu ile ciddi ciddi müzakerelerde bulunacak, toplantılarına katılacak, çağrılarına cevap verecek, eleştirecek, Türk tarafının siyasi tavrını ortaya koyup savunacak bir KKTC’li bayan Cumhurbaşkanı.. Dünya’da epey de emsali var..
Fakat şu anda adaylar belli olmasına karşın aralarında bir Bayan adayın olmadığı açık ve net.
Dolayısıyla hangi aday Cumhurbaşkanı seçilirse seçilsin.. KKTC’de bu güne kadar bir bayan Cumhurbaşkanı dolayısıyla bir bayan Müzakereci deneyimi yaşanmadığından, bu kez de gelip giden “erkek cumhurbaşkanları” gerçeğinde, Kıbrıs siyasi sorununu çözemeyecekleri gayet açık!..
“PEKİ dedim arkadaşa. “Kim seçilirse seçilsin ne bekliyorsun seçilecek olan Cumhurbaşkanından?”
“Tabi ki çözüm” dedi.. “Başka?
İşte bu “başka” sorusuna cevap vermekte tereddüt etti. Çünkü 1974’den hatta öncesinden beridir Rum tarafıyla süregelen siyasi soruna yönelik çözüm arayışlarının yetkilileri hep “Cumhurbaşkanları” oldu!” Ancak Devletin de başı olan Cumhurbaşkanı Yürütmenin başı değildir! Fakat bugüne kadar hiç “tarafsız” olanı seçilmedi ayni zamanda “muhalif veya muvafık” bir partilidir.
Yani son son bağlamda “partiler üstü” değildir! Dolayısıyla müzakere masasında önce “içinden çıktığı partisinin siyasi soruna yönelik görüşünü savunmaktadır.”
Öyle de olunca bugün de olduğu gibi “Devletçi UBP-HP koalisyon hükümeti” karşısında TDP’li federasyoncu Sn. Akıncı bir muhaliftir! Keza Sn. Akıncı için de UBP-HP farklı konumda değildir..
ARKADAŞIM, KKTC’nin bu “Yönetim kusuru” nedeniyle ulusal konsensusa varılamadığını anladı mı bilmiyorum.. Yönetimin tepesindeki “makamsal bölünmenin” Kıbrıs Türk toplumuna tırnak kadar hayrı olmadığını anladığını da sanmadığımca!
*****
BREXİT’Lİ İNGİLTERE İLE İLİŞKİLER FIRSATI..
Doğrusu bilmediğim bir konudur inşallah en yakın zamanda bilenler bilmeyenlere anlatırlar. “İngiltere’nin “Brexit” kararından sonra “ne kazanıp neleri kaybedeceğimiz!”
Ki Kıbrıs’ta Rum’unun Türk’ünün bir ayağı İngiltere’dedir. Tutun ki “ikinci bir Kıbrıs” da Londra’da vardır. (Hem de ve galiba Anavatanlarımız olan Türkiye ile Yunanistan’da olmadığı kadar..)
Çağrışım, İngiltere’nin AB’den ayrılmasıyla Türkiye’nin, “şimdi ekonomik ilişkilerimiz ve ulaşım koşullarımız nasıl değişikliklere uğrayacak” sorgulamasından kaynaklandı.. Ki Türkiye AB’nin gümrük Birliğindedir. İngiltere AB üyeliğinden kopmuş da olsa gümrük birliği devam edecektir.
PEKİ ulaşım, turizm, ikili ekonomik ilişkiler, devletlerarası öteki türlü çeşitli işbirlikleri nasıl kurulacak.. Artık AB’den kopmuş olan İngiltere (tabi ki Rum tarafıyla bir sorun yaşamayacaktır) ama “tanınmamış devlet olarak KKTC ile ilişkilerini hem de Rum Yunan engellemelerine karşın nasıl kuracak yada kuramayacaktır?
(BURADA bir parantez açayım: Yazık ki biz Kıbrıs Türkleri Rumlar kadar.. Türkiye’deki Türkler de Yunanlılar kadar.. Dış ülkelerde etkin ve yetkin “lobiler” oluşturamadılar!
Oysa Amerika’da, Londra’da, AB’nin büyük kentlerinde Rum, Yunan, Yahudi, Ermeni lobileri o kadar güçlü ve etkindirler ki “Parlamentolarında, Temsilciler Meclislerinde, Senatolarında falan at oynatıp o ülkelerin yönetimlerine bile müdahil olmaktadırlar..
“Türk tarafı” bu konuda kısır kaldı!
(Oysa rahmetlik dünya şairi Osman Türkay ta yıllar öncesinde Londra’dan bana gönderdiği “mektuplarında “gelip görsen Eşref bey derdi. Burada en az Rumlar Yahudiler kadar etkin olduk. Pek çok iş yerlerimiz vardır…” Diyerek Kıbrıslı Türk varlığından övgü ve gururla söz ederdi..)
EVET Londra’larda (bilemiyorum) belki diğer ülkelerde başarılı işinsanlarımız, girişimcilerimiz oluştu ama hep “bireysel” kalındı! Lobi oluşturulamadı! Belirli birliktelikler yaratılıp şimdilerde bize çok gerekli olan Kıbrıs siyasi sorununa sahip çıkılırken destek verecek “propaganda mekanizmaları” oluşturulamadı.. Hatta işittiğimce buradaki partizanlık neyse oralarda da öyleymiş!
Zaten bu yönümüz değil mi ki “yok birbirimizden farkımız” diyoruz! Yedisinde ne idiysek yetmişinde de oyuz!
FAKAT bu kez durum vaziyetler çok daha farklı. Artık İngiltere bir AB üyesi değil.
Bunun bir olumlu bir de olumsuz yanı vardır, anlatayım:
Olumlu yanı şudur: “Bundan sonra İngiltere’nin Kıbrıs siyasi sorunuyla ilgili alacağı karar veya serdedeceği görüşleri sadece kendini bağlayacak..
Olumsuz yanı da şu: Artık bağımsız ve bağlantısız İngiltere çok kolaylıkla ve çıkarlarını gözeterek istediği ülkeyle siyasi yönden “iş ve güç birliği anlaşmaları yapabilecek. Tabi bu konuda hangi ülkeyi kendine daha yakın bulursa!”
İşte “olumsuzluğumuzu” çakan bir tarafımız daha: “Türkiye son dönemlerde bir cepheyi kapatsa, yerine iki cephe daha açıyor! Yani savaşan Türkiye oldu! Başını savaşlardan kaldıracak halde değil..
OYSA tam da Kıbrıs siyasi sorunu nedeniyle İngiltere’yi tavlama zamanı. (Nitekim bakın ileride Rum Yunan ikilisinin İngiltere’nin bu Brexitini nasıl tepe tepe kullanacağını hep birlikte göreceğiz.) Buna karşın gene de İngiltere ile daha iyi ilişkiler kuracağımızı umut edelim.