“Yıktın perdeyi eyledin viran” cümlesiyle yazıya başlamayı düşündüm.
Sonra eski tecrübelilerden biri çıkıp da “bu perde zaten hep verandı ve yıkıktı” deyip de beni kontrpiyede bırakacağını düşünerek vazgeçtim.
Çünkü doğrudur.
1 Ağustos 1958 tarihi itibarıyla devrettiğimiz egemenliğimiz yani kendi kendimizi yönetme hakkımız hala “devredilmiş” haldedir.
Üstelik uluslararası hukuk tarafından “alt yönetim” olarak damgalandık.
En trajiği ise “alt yönetimi” olduğumuz “yönetim” de bunu mühürleyip onayladı.
Bize de bir kukla oyunu kaldı.
Kendi kendimize eğleşip ömür tüketeceğimiz.
***
Ak Parti yönetimi ve başkanı Erdoğan Kıbrıs Türküne yapabilecekleri kötülüğün en had safhasını icra etmeye başladılar.
Annan planı döneminde Kıbrıs Türkünün iradesini açığa çıkması için uğraşanlar, şimdilerde bun iradeyi gasp etmek için hiçbir masraftan kaçınmıyorlar ve hiçbir şey de umurlarında değildir.
Eli kulağında bir cumhurbaşkanlığı seçimi vardır, dünyanın Kıbrıs Türkünü tanıdığı tek makamdır ve dolayısı ile layıkıyla bir seçim yapılsın, Kıbrıs Türkü istediğini seçsin, Kuzey Kıbrıs’ta serbest seçimlerin yapılabildiği, halk iradesinin sandığa yansıdığı koşullar vardır diye yedi düvel farkına varsın dertleri hiç yoktur.
Ankara’yı ele geçirenler, Lefkoşa’yı viran eylediler.
“Çatı adayı” diye beyhude bir uğraş için kuklalarını Ankara’ya çağırdılar.
“Haydi bir araya geliniz de bize biat edecek bir arkadaşı cumhurbaşkanı seçiniz” direktifi.
Kuzu kuzu gittiler.
Geri geldiklerinde ne olacak biliyor musunuz?
Kaybedecekler.
AK Parti ve Erdoğan uzun bir süredir Kıbrıs Türkünü kaybettiği gibi…