Dün “üyesi olmadığımız halde üyesi olan Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin sayesinde AB’nin “parlamento” seçimlerine 9 aday ile KKTC de katıldı..
İlginçtir ve bir ilktir.
Çünkü AB parlamento seçimlerine Güney’den Akel’in adayı Niyazi Kızılyürek katılırken, Kuzey’den Yasemin Hareketi Partisinden Şener Levent ve arkadaşları, Kıbrıs Sosyalist Partisinden de Mehmet Birinci ile Kâzım Halit katıldı.
Benim için “sonuç” önemli değil!. Çünkü bu saydığım “aday isimleriyle partiler, AB Parlamentosuyla bizatihi AB’nin kendisi, benim için “uğurlarına seçimlerine katılıp oy kullanacağım” adaylar olamayacakları bir yana.. Zaten KKTC’nin tanınmamışlığı bağlamında da siyasi hükümlerinin olabildiğini sanmıyorum.
ÇOK kısaca AB zaten Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanımıyor!
Üstelik KKTC’e uyguladığı ekonomik ambargoları, sürekli Rum’dan yana tarafgirliği ve Rum-Yunan ikilisinin TC’e yönelik vetolarını da yanına alan siyasi tutumuyla, doğrusu sindirilecek bir AB değildir!
Dolayısıyla “oyundan ve taktikten başka” anlamı olmayan “AB’nin Parlamento seçimlerine” seçmen olarak katılmayı mümkün değil düşünmedim bile zaten AB yurttaşı da değilim!
NİTEKİM geçen gün bizdeki genel seçimlerde bile bu kadar büyük heyecan duymayan bazı “tanıdıklarım” ısrarla sordulardı: “Yarın oylamaya katılacaksın değil mi? Aramızda seni de göreceğiz değil mi?”
“Yok” dedimdi. Bana ekonomik ambargo uygulayan, son zamanlarda Doğu Akdeniz’deki Rum’dan yana tutumuyla yine tarafgirliğini ortaya koyan, hele artık Doğu Akdeniz’de Rum Yönetiminin güvenliği için (tabi ki Türkiye’ye yönelik) Güney’de askeri üs sahipliği kapan Fransa, İtalya gibi ülkeler arasında nasıl AB parlamentosu seçimine katılırım ki..
KARŞI cevap “sloganlaşmış” tabi! “Geleceklerimiz için, çocuklarımız için” deniyor..
AB’de iki sandalyenin sahibi olacağız ki kapıları açalım düşüncesinden kaynaklı bir gelecek gözetiliyor..
Ve (Bana göre) Rum’un istediği bir göz, biz bu katılımla ikisini de veriyoruz!
Çünkü Parlamento seçimleriyle AB’e kadar taşınmış “iki toplumlu ilişkiler” Azınlıktaki Türklerin, adanın tanınmış ve AB üyesi olan çoğunluktaki Rum toplumuna biraz daha adapte olup, siyasi iradesi altına girmesinden başka bir senaryo değildir.
AB Türk halkına himmette bulunmak istiyorsa önce ambargoları kaldırsın, Güney’e yönelik parasal ve ekonomik katkılarını Kuzey’e de yöneltsin… Eh belki gönlümüzü az biraz hoş eder! **********
GELECEK ŞEN ŞAKRAK DEĞİL
Hiçbir hükümet bu kadar kısa süreli bir kararla istifa edip görevi bırakmadıydı! Ve hiçbir hükümet adeta ışık hızıyla bu kadar erken kurulmadıydı. Ki bugün Meclis’te programı bile okunacak!
Belli ki Başbakan Tatar bu sonuca ve sürece çok hazırdı. Nitekim ne Erhürman hükümetinin istifasına ne de anında hükümeti kurma görevinin kendisine verilmesine hiç şaşmadı!
ÖTE yandan: Zaten UBP Başkanı seçildikten sonrası beyanatlarından da biliyorduk. Fakat görevi devraldıktan sonrası açıklamalarından da anladığımızca Yeni Başbakan Ersin Tatar “Ankara”ya müthiş güven duyuyor..
Nitekim altını çize çize söylediklerinden bir kaçı, “başta siyasi sorun olmak üzere sosyoekonomik sorunların da ancak Türkiye ile iş ve güç birliği içinde çözüleceği” yönünde..
(Ya istifa eden Erhürman Hükümeti Ankara’ya inanmıyor muydu? Ayrı bir değerlendirmeyi gerektirse de şöyle mi deyim: “Ankara’nın kucağına oturmak istemedi! “Devletin bağımsızlığını” TC ricalarının ulaşamayacağı ötelere çekerken, “Eğer KKTC’nin hükümetiysek kendi siyasi irademizin sahibi olacağız” denecek bir politika yeğledi!
Yoksa neden Ankara kör gözüne parmağım, üç milyon Suriyeli mülteciyi sırtarırken KKTC hükümetini maaşları bile ödeyemeyeceği duruma düşürüp borcun içine batırsındı?)
FAKAT Tatar peşin peşin daha ilk günden ne diyor: “İlk işim 2019 protokolünü imzalamaktır!”
Ne var ki TC’den para akışının yeniden başlaması belki mali vaziyetleri az biraz düzeltecektir ama TC’den gelen haberler önümüzdeki dönemlerde dövizin yeniden yükselişe geçeceği yolunda.Bunun da nedeni ABD ile S 400 füzeleri, Amerika İran sürtüşmesi, Doğu Akdeniz’de sürekli tırmanan Türkiye-Rum-Yunanistan dalaşmaları, İdlip’in gitgide çıban haline gelmesi, İsrail-Filistin- Gazze- Kudüs gibi hem siyasi hem çatışmalı bölgelerin kanamaları falan diyeceğiz de bu çok olumsuz gelişmeler bizi hiç mi rahatsız etmeyecek?
ÖTE yandan Tatar’ın Kıbrıs siyasi sorununa yönelik görüşleri de biliniyor. Eğer değişmeyecekse Dışişleri Bakanı Özersay’ı müzakerelerde etkin konuma getirmek için Sn. Akıncı ile takışmayı bile göze alabileceği de biliniyor..
Yani TC ile ilişkilerin iyileştirilmesi istikrar için yeterli değildir. Dolayısıyla KKTC’deki müzmin ve kangren hale gelmiş sorunları da mevcutlarına ekledik miydi, doğrusu geleceğe şen şakrak bakamıyorum!
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (İLK DEMEÇLER)
Eğitim bakanlığına getirilen Nazım Çavuşoğlu’ndan geldi.
Açıklamasında dedi ki “Eğitimin iyileşmesi için tüm hedeflere birlikte yürünmesi gerekir..”
Aman Sn. Bakan! Sen tecrübelisin. Bilirsin ki bu ülkede herkes inadına ve dikine kendi yolunda yürür!
Önce göster kendini.. Eksikleri gider, gedikleri kapat görelim de… Düşünürüz birlikte mi yürüyeceğimizi!