Tanınmamış dolayısıyla “dünyaya yabancı” bir Devlet oluşumuzun siyasi kadersizliğine karşın; yıllardır yılıdır “yarınlarımızı” hiç eksilmeyen umutlarda yetişmekte olan gençlerimize emanet ettik..
19 Mayıs bu “emanetin” törenlerle devredildiği ulusal günlerimizdendir..
Nitekim böylesi günde babamın yakınlarımın, ağabeylerimin bu ülkede ölüp sonsuzluğa giderlerken; pırıl pırıl umutlarla parlayan gözlerini, gülen yüzlerini, “berhüdar ol oğlum” diyen seslerini görür işitirim..
Onlar büyük bir mücadelenin sonucunda kurtarıp yeniden kurdukları Kıbrıs Türk vatanını “evlatlarına” armağan ederlerken çok mesuttular..
Nitekim bugün de 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını kutlarken, bir zamanlar Kıbrıs Türk Gençliğinin bir genci olarak yine böylesi günleri kutladığımı ktsadığımı düşündüm..
Nesilden nesile, ellerden ellere taşınırken devredilen bir gençlik “meşalesiydi” bizim de taşıdığımız ve günü geldiğinde bizden sonrası gençlere devrettiğimiz meşale.. Fakat: Hesaplaşmanın tam zamanıdır diyorum… Eğer KKTC’i gençlere emanet edeceksek gözlerimizin arkada kalmasını istemiyorsak.. Aşağıdakileri bu nedenle yazıyorum:
***
…ZATEN orman fakiri bir ülkeyiz, ki olanları da yakarlarken, toplumca ayağa kalkıp “ciğerlerimiz yanıyor” diye feryat ediyoruz..
Ve tam da bu feryadın ortasında ne yapıyor bir yurttaşımız? Yanan ormandan arta kalanı da yakmak için yanıcı madde atıyor! Ki bu insanımız daha düne kadar yetişmekte olan bir gencimizdi! Ve Polise verdiği ifadesinde “şeytana uydum” dedi!
…HADİ ayni zaman dilimi içinde “medyada” haber haline gelmiş diğer bazı olaylara bakalım:
“Bir süre önce yolsuzluk iddiaları nedeniyle tutuklanıp kefaletle serbest bırakılan Büyükkonuk Belediye başkanı bu kez de “Kafanıza kurşun sıkacağım” iddiasıyla tutuklandı! (Hatırlayın. Bu ülkede ilk köy festivalini Büyükkonuk’ta başlatan, yerel ürünlerle yiyecek içecekleri sergilerken popüler hale gelen bir belediye Başkanı. O da yetişen gençlerdendi!)
Öte yandan Girne’de pek çok araca zarar veren genç tutuklandı. Onun da sinirleri bozukmuş!..
Mağusa’da patronunun arabasında ne var ne yok hepsini de çalan 19 yaşındaki gencin soruşturması ise devam ediyormuş…
Bir işyerine ait 74 bin TL değerinde Dayanaklı tüketim maddeleri çalan bir kişi tutuklanmış…
Sokağa çıkma yasağı bulunduğu sırada bir markette hırsızlık yaptıkları belirlenen üniversite öğrencileri tutuklanmışlar… Falan…
HEMEN her gün medyada salınan bu illegal haberleri o kadar kanıksadık ki “e bu kadarı da olacak canım” diyoruz.. Hatta “bir tarlada ot da biter bok da” deyişinin sahipleri olarak “olmazsa şaşacaktık!”
İşte usancın ve üstesinden gelemediğimiz sorunların teslimiyetinde bu düşünceye vardığımızda bilelim ki toplumca büyük bir “bozulma” içindeyiz! Kaldı ki buna siyasi gelişmelerde yerini alan politikanın kokuşmuşluğunu, kanunlar yerine “popülizmin” ikame edildiğini koymalıyız!
BURAYA kadar gelmişken size yıllar ötesindeki bir tespitimi de yazayım: İki bölgeye ayrıldığımız 1974’den hemen sonra Rum tarafı Teksas’a döndüydü! Tabancalarla düellolar yapılıyor, dünyanın her tarafından Güney’e akan ajanlar birbirlerini öldürüyorlardı..
Kuzey’deki biz Türkler ise vukuatsız asude bir hayat sürüyorduk. Çünkü henüz Devlet olmadıktı. Halâ paşalar yönetimi devam ediyordu..
Ve Güney’e bakıp gülüyor, sağlayamadıkları asayiş nedeniyle “bizi örnek alsınlar diyorduk” lafazanlıkla!
O yıllarda da “bir gün Devlet olursak…” Diye başladığım anlatımlarımda “sakın ola Rum tarafı gibi olmayalım” diyordum!
Bu nedenle olmalı: Son zamanlarda sık sık “topografik yapımızın bozulduğundan” söz ediyorum.
Ticari kazançlar gözeterek oluşturduğumuz üniversitelerden tutun da işçi ihtiyacımıza varıncaya kadar (abartmış da olsam) aramıza katılan nüfusumuz kadar nüfusla uğraşmak zorunda kalıyoruz!..
Kısaca aramızdaki “yabancıların” yarattıkları illegal olaylara kendimize ait olayları da katarak KKTC’i cennet yapmadığımız muhakkaktır!
Dolayısıyla bu virüsü de savdıktan sonra kendimizi yenileyecek bir ulusal seferberlik bayrağını artık açmamız kaçınılmaz olmalıdır.
