Zeynep Songülen İnanç: Türkiye gücünü AB’den alıyor - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Türkiye

Zeynep Songülen İnanç: Türkiye gücünü AB’den alıyor

ŞANGAY AB’DEN FARKLI BİR ÖRGÜTTÜR…
Şangay bir uluslararası iş birliği örgütüdür. Uluslararası iş birliği demek devletlerin kendi egemenlik haklarını koruyarak,  belirli bir alanda uluslararası seviyede birlikte çalışılan bir yapıda yer almak üzerinden düşünülür. Bu çerçevede bir devlet, bir uluslararası işbirliğine taraf olduğu zaman o uluslararası işbirliği girişimi çerçevesindeki her tasarrufu kendi ulusal meclisine sunmak durumundadır. AB’de durum farklıdır

AB’DEKİ KRİZ MEVCUT REFAHI KORUMA KRİZİDİR…
Türkiye’ye gücünü veren şey aslında Avrupa ile kurulmuş olan kurumsal bağlar. Avrupa’da kriz olduğu zaman biz ilk başta “oh ne iyi oldu” dedik. Oysa Avrupa’daki kriz, mevcut refah seviyesini koruma krizi olarak ortaya çıkıyor ve üstelik Avrupa’nın krizde olması bizi doğrudan etkiler. Ekonomiden başka mesela Suriye konusuna bakalım. Eğer Avrupa daha tek sesli biçimde daha fazla inisiyatif alabilseydi Türkiye Suriye’de çok daha aktif hale gelebilecekti


AB Uzmanı Zeynep Songülen İnanç kendisi ile yaptığımız röportajımızın ikinci bölümünde AB Türkiye ilişkileri ve Şangay meselesi konusundaki sorularımızı yanıtladı. İnanç, Türkiye’nin gücünü AB’den aldığını söyledi. Zeynep Songülen İnanç, Türkiye’deki demokratikleşme süreci ile ilgili değerlendirmelerde bulunurken “Türkiye’deki demokratikleşme sürecine baktığınız zaman Avrupa ile olan siyasi iş birliği ile her zaman paralel ilerlemiştir. Avrupa etkisi Türkiye’de ne kadar fazla hissedilirse, Türkiye’de demokratikleşme hep o dönemlerde olumlu bir seyir izlemiştir” dedi.

Mete Tümerkan: Bir ara “AB olmazsa Şangay olur” denildi.
Zeynep Songülen İnanç:
Şangay bir uluslararası iş birliği örgütüdür. Uluslararası işbirliği demek devletlerin kendi egemenlik haklarını koruyarak,  belirli bir alanda uluslararası seviyede birlikte çalışılan bir yapıda yer almak üzerinden düşünülür. Bu çerçevede bir devlet, bir uluslararası iş birliğine taraf olduğu zaman o uluslararası iş birliği girişimi çerçevesindeki her tasarrufu kendi ulusal meclisine sunmak durumundadır. BM ve NATO uluslararası örgütlerdir. NATO çerçevesindeki her tasarruf Meclis’ten geçirilir. Oysa AB, bir entegrasyon hareketidir. Belirli alanlarda egemenliğinizi devrettiğiniz dinamik bir harekettir. Aynı gümrük birliğinde olduğu gibi. Dolayısı ile entegrasyon dediğimizde bunun ekonomik, siyasi ve sosyal yönleri bulunur. Ekonomik anlamda ortak pazar ve tek para hedeflenir, toplumsal seviyede vatandaşlar arasında yatay bağlar tesis edilmeye çalışılır, siyasi yönelimler ortaklaşır. Yani devletler arası iş birliği ile entegrasyon süreci birbirinden teknik olarak son derece farklı organizasyonlardır. Entegrasyon, toplumsal eklemlenmelere dayanır ve AB’de bunun karşılığı sınırların kalkmasıdır. Dünyada AB gibi bir entegrasyon hareketinin bir başka örneği yok. Asya’daki entegrasyon hareketleri daha geriden geliyorlar. Dolayısı ile bu ikisini karşılaştırmak armutla elmayı karşılaştırmak gibi.
Mete Tümerkan: Türkiye’nin demokratikleşmede yaşadığı sancılar son dönemde AB ile ilişkilerini etkileyen bir unsur olarak karşınıza çıkıyor mu?
Zeynep Songülen İnanç:
Türkiye’deki demokratikleşme sürecine baktığınız zaman Avrupa ile olan siyasi iş birliği ile her zaman paralel ilerlemiştir. Avrupa etkisi Türkiye’de ne kadar fazla hissedilirse, Türkiye’de demokratikleşme hep o dönemlerde olumlu bir seyir izlemiştir. Dolayısı ile Türkiye’de demokratikleşme maalesef toplumun içerisinden çıkan güçlü bir irade ile değil de, AB ile yakınlaşma çerçevesinde söz konusu oluyor. Türkiye’nin iç siyaseti açısından Avrupa çıpası son derece önemli. Ne zaman ki Avrupa ile olan bağlar biraz savsaklanır, tam da bu günlerdeki gibi, o zaman sıkıntılar artıyor. Türkiye savruluyor. Nereye gireceğini kestiremiyor.
“Avrupa’dan ne zaman uzaklaşsa Türkiye savruluyor”
Tanzimat’tan beri tercihini hep batı yönünde kullanmış. Devletlerin temel yönelimlerini belirledikleri dönemler genellikle uluslararası sistemin değiştiği dönemlere denk gelmiş. Türkiye bu dönemlerde tercihini hep Avrupa’dan yana kullanmış. Ama Türkiye’de şu anda son derece ciddi bir Avrupa karşıtlığı var. Bu belirli bir grubun karşıtlığı değil, AKP’de de, CHP’de de bu var. Ama biz bunu hiç tartışmıyoruz. Avrupa’dan ne zaman uzaklaşsa mesela içeride “Kürt sorunu” veya dış politikada İran ile ilişkilerindeki sorunlar gibi sorunlar yaşanmış. Türkiye’nin bugün bölgede etkili aktör olması tartışmaları da aslında Avrupa-Türkiye birlikteliğiyle ilgili bir tartışma. Suriye meselesi ve Patriotlar, İran ile ilişkilerde NATO etkisi gibi pek çok unsur sayılabilir. Batıyla entegrasyon düzeyinin yüksek olması Türkiye’ye bölgede rahat hareket etme imkanı sunuyor. Model tartışmaları tam da Türkiye’nin AB ile ilişkilerinden kazandıklarının bir sonucu olarak ortaya çıkıyor.
“Avrupa’da kriz olduğu zaman ‘oh ne iyi oldu’ dedik”
Bölgesel devlet olmak için de Kürt sorununu çözmek zorundasınız, azınlıklara haklarını vermek zorundasınız, Ermenilerin tarihini paylaşmak zorundasınız gibi uzun bir liste var. Söylemek istediğim şu: İç politika, uluslararası ilişkiler veya ekonomi, herhangi alana bakarsanız bakın Avrupa her zaman çok önemli bir noktada duruyor. Türkiye’ye bu gücünü veren şey aslında Avrupa ile kurulmuş olan kurumsal bağlar. Avrupa’da kriz olduğu zaman biz ilk başta “oh ne iyi oldu” dedik. Oysa Avrupa’daki kriz, mevcut refah seviyesini koruma krizi olarak ortaya çıkıyor ve üstelik Avrupa’nın krizde olması bizi doğrudan etkiler. Ekonomiden başka mesela Suriye konusuna bakalım. Eğer Avrupa daha tek sesli biçimde daha fazla inisiyatif alabilseydi Türkiye Suriye’de çok daha aktif hale gelebilecekti. Karşılıklı bağımlılıktan ve uzun bir geçmişi paylaşmaktan kaynaklanan geri dönülemez kazanımlar var. Konjonktürel sorunlar yakınlaşmayı şimdilik ertelese de ben uzun vadede daha fazla bütünleşmenin kaçınılmaz olduğu kanaatindeyim.
Mete Tümerkan: ABD ve İsrail ile olan ilişkilere nasıl bakıyorsunuz?
Zeynep Songülen İnanç:
ABD ile AB serbest ticaret antlaşmasını imzalama yolunda. Avrupa ile Amerika arasında bizim Türkiye’den bakıp “Batı” olarak adlandırdığımız kadar bir birinin aynı bir yapı yoktur. Üstelik ABD ile AB’nin taban tabana zıt yaklaştıkları konular da bulunur. Ancak batı daha fazla bütünleşmeye karar verdi. Yani yükselen ekonomiler, değişen uluslararası sistem gibi pek çok etken batıyı daha fazla bir arada olmaya zorladı. Sistemsel etkilerden söz ediyorum. Öte yandan BRICS ülkelerinin kalkınma bankası kurma yolundaki kararları da ilan edildi. Yani herkesin yerini daha fazla belirlediği, kimlerle birlikte olduğunu veya olmadığını daha fazla ortaya koyduğu bir süreçten geçiliyor. Dolayısıyla ABD ile AB arasındaki serbest ticaret antlaşması yalnızca bir ticaret antlaşması değil; sembolik değeri bunun çok ötesine giden bir birlikteliğin ilk aşaması olarak değerlendirilmeli. İsrail ile ilişkiler ve özür, Türkiye’nin bölgesel rolünün önemini tekrar gözler önüne seriyor. Ancak Türkiye’nin bölgede hassas bir rol oynaması bu rolün kırılganlığını da işaret ediyor. İsrail ile ve bölgedeki diğer aktörlerle kırılganlıklar yaşanmadan yumuşak zeminlerde uzlaşılması Türkiye’nin dış politika etkinliği açısından önem taşıyor.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar