Vakıf Mallarının Yağmalanmasıyla İlgili Deli Deli Konuşmak! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Poli

Vakıf Mallarının Yağmalanmasıyla İlgili Deli Deli Konuşmak!

Mete Hatay
Mete Hatay

Yaşlıca adam karşısında duran meraklı üç beş kişiye bağıra bağıra, Evkaf malının devredilemeyeceğini ve zaman aşımı denen bir şey olmadığını iddia ediyordu.

Hatta bir ara iyice coşan bu emekli Evkaf yöneticisi, kendini tutamayarak, “Bu iddiayı söyleyenin aklından şüphe ederim, böyle bir şeyi ancak bir deli söyleyebilir” diyecekti. Karşısında oturan kişiler ne diyeceklerini şaşırmışlardı. Hatta bir tanesi, adamın bu ısrarından sonra, “beyefendi bu kadar ısrar ediyorsa herhalde doğrudur” diyerek yaşlı adama destek bile verecekti.

Maalesef “hakikat” tartışmaları genellikle bizim memlekette, kim daha fazla bağırırsa onun haklı görülmesiyle sonuçlanır. Bu konuda da biraz öyle. Onlarca yıldır eski ve yeni Evkaf yöneticileri kah bağırarak kah yumuşak bir şekilde İngilizlerin kanunsuz bir şekilde evkaf mallarını gayrimüslimlere dağıttığını iddia eder. Bu iddia tabii ki doğrudur ama “kanunsuz” bir şekilde kısmı galiba biraz eksik kalan bir “hakikattir.”


Ulaşabildiğimiz bazı belgelerde İngiliz’in belli aşamalarla Evkaf mallarını mülke çevirdiğini ve kullanıcılarına özel mülk olarak devrettiğini biliyoruz. Aynen, Türkiye gibi laik ülkelerde yapıldığı gibi. Fakat bu iddiayı güçlendirmek için kullanılan “vakıf malı zaman aşımına uğrayamaz” iddiasının yanıltıcı olduğu iddiasını öne sürerek, bu gerçeğin saklanmasının, yapılacak evkafla ilgili hukuki mücadeleye yardım etmek yerine aksine zora sokacağına inanıyorum. Yani bastırılmış veya yarım gerçeklerin eksik bırakılmış yanlarının bir şekilde ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bu da Evkaf davasına yarar değil zarar getirecektir. Bu yüzden Evkaf hukukunun en önemli referans kitabı Ahkamül Evkaf’a bakarak gerçekten Evkaf mallarına zaman aşımının uygulanıp uygulanmayacağına baktım. Ve ayrıca vakfiyenin amaç dışı kullanılmasının onu vakıf kimliğinden çıkarıp çıkarmayacağını da inceledim.

Değerli hukukçu ve eski müzakere üyesi sevgili Oğuzhan Hasiboğlu, Evkafla ilgili yazdığı bir makalede, Evkaf’ın 1571’den itibaren “Ahkamül Evkaf” ve “Mülhak Vakıf kuralları çerçevesinde, Kıbrıs Vakıflar İdaresi’nin yönetim ve denetimi altında olduğunu yazar. Bu kurallara göre; Vakıf mallarının devredilemeyeceğini ve zaman aşımından etkilenmediğini de iddia eder. Örnek olarak Abdullah Paşa vakfı gibi kapalı Maraş’taki malları gösterir. Hasipoğlu vakfiyenin veya malın vakıf statüsünün çok istisnai hallerde, özellikle vakfedenin iradesi ve vasiyeti ile iptal edilebileceğini yazar. Ayrıca, Ahkamül evkafın son 500 senedir her yasal ve anayasal belgede ve konvansiyonda ilga edilmediğini ve haklı olarak da tam aksine yürürlükte olduğunu vurgular.

Hasiboğlu, Abdullah Paşa Vakfı‘nın dava konusu edilen mallarının istibdal edildiğine ilişkin ne bir yargıç kararı, ne bir Sultan, ne de İngiliz dönemi yöneticilerinin, örneğin valilerinin bir kararı, ne Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde meclisin, ne Kıbrıs Türk yönetimlerinin, daha sonra KTFD Meclisinin ve nihayet KKTC Cumhuriyet Meclisimin bir istibdal kararının mevcut olmadığının aşikâr oluşudur. İlgili koçan kopyalarına baktığımda ise “Exchange of title” yani bir şeyin karşılığında vakıf mallarının Rum şahıslara geçtiğinin gözlemlemekteyim. Bu geçiş neyin karşılığında, kimin rızasıyla, kime ne ödenerek yapılmıştır, bu husus müphemdir” der.

Buraya kadar çok mantıklı bir iddia vardır karşımızda fakat hukukçu olmasam da bir araştırmacı merakıyla iddiaların referans noktası Ahkamül Evkaf kitabını şöyle bir gözden geçirmek istedim ve kısa bir okumadan sonra çok enteresan bazı maddelerle karşılaştım.

İlk önce Evkaf’ın vakıf statüsünün vakfiyeyi yapanın oluru olmadan değiştirilemeyeceği iddiasına bir bakalım: Vakıfların resmi senetlerine yansıyan kurucu iradesinin korunması ve sürdürülmesi konusu, yıllardır vakıflar ile Yargı arasında tartışmalara ve çelişkilere yol açmıştır. Vakıfların senetlerinde yer alan ve vakfı kuran tarafından listelenmiş amaçlarının dışına çıkamayacağı Ahkamül Evkaf’da açık bir şekilde belirtilmiştir.  Bazı hukukçular “İrade” ifadesini vakıf resmi senedinde bulduktan sonra onun değişmeden devam etmesi, vakfedenin iradesinin korunması bakımından zorunlu görülmektedir. Fıkıh üstadı Ömer Hilmi Efendi bu kuralı şöyle anlatır, “Bir vakf-ı sahîh-i lâzımın muvâfık-ı şer’i olan şürûtunu vâkıfı bile tebdîl ve tagyîr idemez. İtmiş olsa sahîh ve mu’teber olmaz.” yani sahih bir vakfın şer‟i hukuka uygun şartlarını vakfedeni bile değiştiremez ve bozamaz. Gerek Türkiye’de ve gerekse Kıbrıs’taki vakıflarda senette yer alan “iradelerin” değiştirildiği ve vakıf gelirlerinin farklı amaçlar için (seküler) kullanıma sokulduğu bilinmektedir. Vakfiyede belirtilen ifade ebedi bir hukuk ifadesi taşımaktadır. Böylece bu tür vakıf mallarının ya yeniden esas amaçlarına döndürülmesi veya senetlerinin iptal edilmesi gerekmektedir diye düşünüyorum. Fakat Medeni hukukla şeri hukukun çelişkileri, vakıfların günümüze adapte edilmesini hala daha zorlaştırmaktadır. Yani bir taraftan Ahkamül Evkaf’a göre vakıf mallarının ölümsüzlüğü veya el değiştiremeyeceği öne sürülürken, diğer taraftan senette yer alan “iradeler” iptal edilmiş ve günümüzde hala daha vakfiyeler başka amaçlar için kullanılmaktadır.

Yukarda söz ettiğim diğer bir problematik ise “zaman aşımı” ile ilgilidir. Hukukçu Hasiboğlu gibi birçok gelmiş geçmiş Evkaf idarecisi de güya Ahkamül Evkaf’a göre vakıf malının zaman aşımına uğrayamayacağını iddia etmiş ve etmektedir. Fakat, Ahkamül Evkaf’a baktığımız zaman vakıf mallarının da zaman aşımına uğrayabileceğini açıkça görebiliriz.

KKTC hukukunda diğer mülklerle ilgili zamanaşımı için 30 yıllık bir süre mevzubahistir. Bu süre Türkiye’de 20 senedir. Yani eğer bu mallar vakıf malı değillerse ve kimse 30 yıl boyunca bu mallarla ilgili bir talepte bulunmamışsa, malların sahipliği zaman aşımı yasasına dayandırılarak değişebilmektedir. İşte siyasetçilerimiz ve bugünün Evkaf idarecileri malın vakıf olduğu ispatlanırsa bu yasanın geçersiz olacağını iddia etmektedirler. Fakat ilginç bir şekilde Ahkamül Evkaf’daki “zaman aşırı” maddesini ise kamuoyundan saklamaktadırlar. Yine tekrarlıyorum, ben hukukçu değilim ama bu konunun açığa çıkması ve daha sağlıklı tartışılabilmesi adına bugün sizlerle Ahkamül Evkaf’da yer alan maddeleri paylaşacağım. Hade gelin bir de Doğu Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Şölen Külahçı Serengil’i dinleyelim:

“Ahkam-ül Evkaf’a göre, “vakfın aslına ilişkin davalarda zamanaşımı süresi 36 yıldır. 36 yıl mazeretsiz olarak terk edilmiş̧ olan bir asıl vakıf ile ilgili bir asıl dava yargıçlar tarafından görülemez” (mesele 438). Dolayısıyla, vakıf taşınmazların olağanüstü̈ zamanaşımı yoluyla kazanılması ile ilgili olarak Fasıl 224 m. 10’da belirlenen 30 yıllık süre uygulanmamaktadır. Bu taşınmazlar bakımından, Ahkam-ül Evkaf’da belirlenen 36 yıllık süre geçerlidir. 36 yıl mazeretsiz olarak terk edilmiş̧ bulunan vakıf taşınmazlarla ilgili olarak görülen davalarda olağanüstü̈ zamanaşımı yoluyla mülkiyeti kazanma iddiasında bulunan kişinin bu iddiasının kabul edildiği görülmektedir.

Bir de yukarda söz ettiğim yaşlı Evkaf yöneticisinin “delilik” ithamına pabuç bırakmadan Ömer Hilmi efendinin hazırladığı Ahkamül Evkaf’taki zamanaşımı maddelerine şöyle bir bakalım. Toplamda üç kriter önerilmektedir zamanaşımı için. Şölen Külahçı Serengil Ahkamül Evkaf’ın bu üç kriterini şöyle analiz eder:

“1. Bir vakfın taşınmazını zilyetliğinde bulunduran kişi, söz konusu vakfın mütevellisi tarafından hiçbir müdahale olmaksızın zilyetliğini 36 yıl boyunca sürdürmesi halinde taşınmazın mülkiyetini kazanmaktadır. Bu durum, Ahkam-ül Evkaf’da şöyle belirtilmiştir: Bir kişi bir mülkü̈ bir vakfın mütevellisi karşısında 36 yıl mutasarrıfı olup da mütevelli bu süre zarfında mazeretsiz olarak sessiz kalmış̧ iken, halen mütevelli ‘söz konusu mülk yıllar önce mütevellisi olduğum vakfın müstegallatındandır’ demek suretiyle bir dava açar ise, açılan dava görülmez (mesele 438). Burada, olağanüstü̈ zamanaşımına konu olan taşınmazın zilyedin zilyetliğine hangi yolla geçtiğinin bir önemi yoktur. Önemli olan, taşınmazın 36 yıl boyunca malik sıfatıyla zilyet tarafından davasız ve aralıksız olarak kullanılmasıdır. Ahkâm-ül Evkaf’da vakfın mütevellisinin mazeretsiz olarak sessiz kalması olarak ifade edilen bu durum, olağanüstü̈ zamanaşımı yoluyla taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının düzenlendiği Fasıl 224’de “ihtilafsız ve fasılasız tasarruf “olarak düzenlenmiştir (m. 10). Buna göre, taşınmazın mülkiyetine sahip olan vakfın, taşınmazı zilyetliğinde bulunduran kişiye karşı taşınmazla ilgili herhangi bir dava açmaması ve zilyedin zilyetliğinin kesintiye uğramaması gerekmektedir.

  1. Ahkâm-ül Evkaf’da, vakıf taşınmazların olağanüstü zamanaşımı yoluyla kazanılabilmesi ile ilgili olarak ikinci durum, bir vakıf taşınmazının başka bir vakıf taşınmazı tarafından kazanılması bakımından düzenlenmiştir: Bir vakfın mütevellisi bir mülkü̈ sözkonusu vakfın müstegallatından olmak üzere başka bir vakfın mütevellisi karşısında 36 yıl boyunca kiralayıp da ikinci vakfın mütevellisi bu süre zarfında mazaretsiz olarak sessiz kalır iken, hâlâ o mülk için “ 36 yıl öncesinde olduğu gibi, benim mütevelli olduğum vakfın müstegallatındandır” demek suretiyle ilk vakfın mütevellisinden davacı olur ise, açılan dava yargıç̧ tarafından görülmez (mesele 438). Buna göre, bir vakıf taşınmazın başka bir vakfa kiralanması halinde, kiralayan vakıf 36 yıl boyunca kiracıya karşı hiçbir talepte bulunmazsa kiracı vakıf, söz konusu taşınmazın mülkiyetini kazanmaktadır. Ancak, kiralayan vakfın talebi olmaksızın kiracı vakfın 36 yıl boyunca belli bir kira bedelini vakfa ödemesi halinde söz konusu taşınmazın mülkiyetinin kazanılmasının mümkün olmayacağını kabul etmek gerekmektedir. Zira bu durumda, kiracı vakıf kiralayan vakfın üstün hakkını kabul etmekte ve ona riayet etmektedir. Nitekim, olağanüstü̈ zamanaşımı yoluyla taşınmaz mülkiyetinin kazanılabilmesi için zilyedin asli zilyet olması gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, zamanaşımı ancak asli zilyet bakımından işler. Bu nedenle, kiracı vakfın taşınmaz mülkiyetini kazanabilmesi için diğer vakfın üstün hakkına riayet iradesinin olmaması gerekmektedir.
  2. Ahkâm-ül Evkaf, vakıf taşınmazların olağanüstü̈ zamanaşımına konu olabilmesi bakımından son durumu şöyle düzenlemektedir: Bir mezrayı Araz-i Emiriyye’den olmak üzere bir vakfın mütevellisi bu sürede mazaretsiz sessiz kaldıktan sonra, söz konusu mezraa adı geçen yıllardan önce “mütevellisi olduğum vakfın müstegallatı idi” demek suretiyle yer sahibinin huzurunda bir dava açar ise, davası yargıç̧ tarafından görülmez (mesele 438). Buna göre, Araz-i Emiriyye toprak sınıfından olup da bir vakfa ait olan bir mezraayı (tarım arazisini) 36 yıl süreyle hiçbir müdahale olmaksızın kullanılması halinde söz konusu arazinin mülkiyeti zamanaşımı yoluyla kazanılabilir. Ancak, Kıbrıs’da uygulanan Osmanlı toprak sistemi Fasıl 224 ile kaldırıldığından bu hükmün nasıl uygulanacağının açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bu durumda, Osmanlı toprak sistemi Fasıl 224 ile kaldırıldığından olağanüstü̈ zamanaşımına konu olan toprağın hangi sınıfa ait olduğunun tespiti yoluna gidilmeden sadece tarım arazisi olup olmadığı tespit edilerek hükmün uygulanması sağlanabilir. Zira, olağanüstü̈ zamanaşımına konu olan toprağın, Fasıl 224’den önce hangi toprak sınıfına ait olduğunu tespit etmek artık mümkün değildir.

Ahkam-ül Evkaf’da belirlenen bu üç kriterde de bir vakıf taşınmazının zamanaşımı yoluyla kazanılması bakımından ortak nokta vakfın taşınmazıyla ilgilenmemesidir. Diğer bir ifadeyle, Ahkam-ül Evkaf’da yapılan düzenlemeyle taşınmazı ile ilgilenmeyen vakıf yerine taşınmazla ilgilenen üçüncü kişi tercih edilmektedir. Böylece olağanüstü̈ zamanaşımı kurumunun, var olan iki taraftan birini taşınmazı ile ilgilenmediği için cezalandırmakta; diğerini ise taşınmaz ile ilgilenip buna emek harcadığı için ödüllendirmektedir. Bu noktadan hareketle, taşınmazı ile ilgilenmeyen vakıf, taşınmazına bir başkasının malik gibi zilyet olmasına izin verme ve zamanaşımı suresince ona karşı hiçbir talep de bulunmayarak taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkını kaybetmektedir. Bu nedenle, olağanüstü̈ zamanaşımının sahipsiz kalma tehlikesine karşı toprak ile sahibinin ilgisinden uzak kalmış̧ olan toprağı malik gibi benimsemiş̧ olan kişiyi koruduğu kabul edilmektedir.”

1907 yılı, Maraş’taki evkaf mallarının içindeki kullanıcılara tapulandığı bir dönemin başlangıcıdır. Bu dönemde Evkaf idaresinin iki murahhas üyesi mevcuttu. Biri Osmanlı yönetimi tarafından,  diğeri ise İngiliz Sömürge yönetimi tarafından atanmıştı. Bu tarih niye 1907’dir diye bazı spekülasyonlarda bulunabiliriz. Örneğin bazı belgelerden bildiğimiz kadarıyla Evkaf tapu kayıtlarının çok kaotik bir halde olduğu ve birçok vakfiyenin zaman içerisinde ortadan kaybolduğu bilinmektedir. İstanbul Evkaf Bakanlığı’ndan veri istenmesine rağmen o tarihlere kadar çok kısıtlı bir verinin Evkafa’a ulaştığını biliyoruz. Bu dönemde köylüyü topraklandırmak isteyen İngilizler yıllardır ne aranıp ne sorulan bazı Evkaf mallarını tespit edip bunları kullanımında bulunan köylüye verdiği tahmin edilmektedir. Bu devir teslim de büyük bir ihtimalle Ahkamül evkaf’da bulunan zamanaşımı maddesine dayandırılmıştır diye düşünüyorum. Tabii ki Evkaf belgeleri araştırmacılara daha şeffaf bir şekilde açıldığı taktirde daha sağlıklı bir yorum yapmamız mümkün olacaktır. Örneğin dava konusu olan Maraş’taki mallardan en son ne zaman kira istendiği önemlidir. Eğer 36 yılı aşkın bir dönem mazeretsiz bir şekilde o mallarla ilgili Kıbrıs’taki Evkaf yönetimi bir işlem yapmadıysa, malların zamanaşımına uğratılarak kaybedildiği ortaya çıkacaktır. Onun için hakikatlerin ve verilerin yarısına değil bütününe ihtiyacımız vardır.

Ne zaman “Hakikatın” bütününü görürüz, işte o zaman, vakfiyelerde sıkça yer alan bazı bedduaları kullanarak hep birlikte bu vakfiyelerin yağmalanmasına neden olan o dönemin sorumlu Evkaf ve siyasi idarecilerine beddua edebiliriz:

“Herhangi bir kimseye bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, başka hâle getirmek, iptal etmek, işlemez hâle getirmek, ihmal etmek ve değiştirmek helal olmaz. Kim onun şartlarını değiştirir veya iptal ederse haramı üstlenerek günaha girmiş olur. Günahkârların alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün, Allah onların hesabını görsün. Cehennemde zebaniler onları denetlesin. Allah’ın hesabı hızlıdır. Kim bunları işittikten sonra, vakfı değiştirirse, onun günahı, değiştirenler üzerinedir.”

Kaynakça:

Oğuzhan Hasipoğlu, KKTC’de Vakıf Malları’nın Hukuki statüsü nedir? (https://www.emlaktasondakika.com/haber/yurtdisi/kktcde-vakif-mallarinin-hukuki-statusu-nedir/27140)

Ömer Hilmi, Ahkamü’l- Evkaf. Yayına haz. Derzinevesi, H./Kasapoğlu. M.K. Lefkoşa: Kıbrıs Vakıflar İdaresi Yayınları

Şölen Külahçı Serengil, Acquisition of Immovable Properties of the Vakf’s By Means of Acquistive Prescription (Comparison of Turkish Law and TRNC Law): https://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/1643/17567.pdf

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar