Toscana Vadisi’nden kuşbakışı izlenimler - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
PoliSeyahat

Toscana Vadisi’nden kuşbakışı izlenimler

Dünya’da tarihsel geçmişinden ve mirasından halen en çok yararlanan ülkeler sıralamasında İtalya herhalde açık ara birinciliğe sahiptir. Asırlar boyu nerede ise dünyanın yarısına hükmetmiş Roma İmparatorluğu’nun tarihsel mirası, yeniden doğuş anlamına gelen Rönesans’ın 15 ve 16’ncı yüzyıllarda İtalya’ya bahşettiği muhteşem eserler ve Katolik dünyasının merkezinin halen Roma’da olması,  gezginler için İtalya’yı birinci derecede gezilip görülmesi gereken alanlar sıralamasının başına getiriyor.

İtalya, “bir defa gittim” demekle gezip görülebilecek bir ülke değil. Her yöresi ve her köşesi, sihirli bir değnek dokunmuşçasına akıllı ve bilinçli olarak yeniden düzenlenmiş. Her objeye, her köye her kasabaya bir hikaye ve kimlik kazandırılarak halkın ekonomisi ile bütünleştirilmiş. Sadece turizm gelirleri ile geçim yaratan çok sayıda köy ve kasabalar var.


Bir grup arkadaşla Toskana vadisini hedef alan bir haftalık bir gezi yaptık. Toskana, İtalya’nın özerklik verilmiş 20 bölgesinden birisi ve İtalyan mutfağına lezzet katan zengin bitki örtüsü, manzarası ve ortaçağ mirasıyla tanınıyor. Başta bölgenin başkenti Floransa olmak üzere bazı bölgeleri tarihsel miras kapsamında UNESCO tarafından tümüyle korunması gerekli alanlar olarak dünya mirası listesine eklenmiş.

Yöntem olarak bir minibüs kiralamak ve bölgede olabildiğince çok sayıda köy ve kasabaları gezmeyi ve görmeyi tercih ettik. Londra’dan, gerçekleştirdikleri turizm operasyonları ile pek çok ödülün sahipleri olmuş Zekiye-Tözer Karafistan çiftinin yol göstericiliği ile özel ve keyifli bir yolculuk yaptık.

Toskana bölgesinde turistler, otel rezervasyon ücretlerine ek olarak belediyeye her geceleme için 3 Euro özel bir vergi veriyorlar. Bu paralar, şehrin tüketilen kaynaklarının yerine konmasında kullanılıyor ve bu nedenle şehirler, köyler ve kasabalar her sabah baştan sona tertemiz hale getiriliyor. Yerleşim yerlerinin ortaçağdan kalma fiziksel dokusu, daha dün inşa edilmiş gibi düzgün ve bakımlı. Her bir yaşam alanı güçlü yasalarla korunuyor. Karşılaşılan düzen ve yaratıcılıktan oldukça etkilenen grupta “bizim yöneticileri bir süreliğine buralarda yaşamaya mı zorlasak?” yönlü tartışma yaşanıyor. Bazıları “buradakileri KKTC’ye göndermenin daha akıllıca olabileceği”ni ileri sürüyor. Fakat bizim halkın böylesi bir sonuç için nasıl eğitileceği sorusu ortaya atılınca tartışma kendiliğinden son buluyor.

İtalya’da 1861 yılına kadar dükalık denen kent devletçikler dönemi yaşanmış. Bu tarihten sonra dükalıkların birleşmesi ile bu günkü İtalya ortaya çıkmış. 15 ve 16’ncı yüzyıllarda yaşanan Rönesans, aslında dükalıkların kendi aralarındaki rekabetten doğmuş. Sınırsız zenginliğe sahip düklerin birbirlerine üstünlük taslamaları ve dönemin kültür, sanat ve bilim insanlarını kendilerinin şöhreti yönünde hizmet etmeleri için desteklemeleri sonucu sanat, kültür, felsefe ve bilim üretiminde sayısız eser ortaya çıkmış. Dükler arasında halen en sık adı geçen aile Medici ailesi. Pek çok yapı, saray, meydan hatta  Roma’daki parlamento binası bile bu günkü İtalya’ya Medici ailesinden miras kalmış.

Toskana bölgesinin panoramik fotoğraflarında çoğunlukla selvi ağaçları hakim. Kıbrıs’ta Mezarlık Selvisi veya Kalem selvi denen bu ağaçlara İtalyanlar CİPRO diyorlar yani Kıbrıs. Bir yanlış anlama olabileceği ihtimaline karşılık İngilizcesini söylemelerini istediğimizde CYPRUS diyorlar. Bu ismin Kıbrıs’ın Venedik döneminin bir mirası olabileceğine ihtimal veriyoruz. Ancak bu defa da bu ağacın Kıbrıs’ta neden Rumlar tarafından daha sıklıkla kullanıldığını, Türk yerleşim yerlerinde daha az rastlandığını merak ediyoruz. Oysa ki Toskana’da hemen bütün yol boylarında, evlerin, şatoların etraflarında sıklıkla görünen bu ağacın Müslüman veya Hıristiyan gelenekleri ile bir ilgisi yok. Araştırmalar, Latince’de Cupressus Semperviren Horizontalis denen bu ağacın M.Ö 4000-2000 yılları arasında Mezopotamya’da yaşadıklarına inanılan Sümerlerin mitolojisinde kutsal kabul edildiğini gösteriyor. Mitolojide, Sular Tanrısı Enki’nin ölümsüz oğlu Tammuz için şöyle yazılıymış:    “Bir yığın Haşur Ormanlarının arasında sen pırıl pırıl parlayan bir selvi ağacıydın ve senin bulunduğun yere sadece güneş gelebilirdi”. Bu nedenle Sümer tapınaklarında Tammuz’un sembolü olarak selvi ağacı dikilirmiş. Tammuz, sular tanrısı Enki’nin oğlu olduğu için, tapınaklarda aynı zamanda havuz, su kuyusu veya çeşme de olurmuş. Bugün mezarlıklarda selvi ağaçlarının olmasının nedeni, selvi ağacının “ebedi hayat”ı simgeleyen ‘hayat ağacı’ olmasıymış. Tammuz gerçek anlamda hiçbir zaman ölmez; ebediyete sahipmiş.

Dönüş yolunda uğradığımız Roma’da, Roma metrosunun Vatikan meydanına en yakın durağının isminin de CİPRO olduğunu öğreniyoruz.

Kıbrıslılarla İtalyanların karşılıklı dil etkileşimi bununla sınırlı mı? Aklımıza, Kıbrıs’ta son zamanlarda eskimeye yüz tutmuş ve kökenlerini merak ettiğimiz pek çok kelimeyi test etmek geliyor. Minibüs şoförümüz genç bir Romanyalı ancak on yıldan beridir İtalya’da ikamet ediyormuş. O’nu soru yağmuruna tutuyoruz. “Gancelli” diyoruz bilmiyorum diyor. Bu defa “Martelli” diyoruz, bunu Romence’den bildiğini söylüyor. “Liveri, Levye” diye devam ediyoruz, bunların da Romence olduğunu söylüyor. “Baraka”nın hem İtalyanca’da hem de Romence’de bizimki ile ayni anlamda kullanıldığını söylüyor. Bu defa o “Bandofla, Sandalet, Papuç” diye bildik kelimeleri sıralıyor ve Romence’ye Türkçeden geçme olasılığını soruyor. Ne umduk ne bulduk misali kafamız karışıyor.

Floransa’da, büyük bir katedralin meydanında dolanan hemen herkesin elinde zeytin dalları olduğunu fark ediyoruz. Hatta bu dalları satanlara da rastlıyoruz. Aklımıza Kıbrıslıların zeytin yaprağı tütsüleme geleneği geliyor. Yoksa bu gelenek buralarda da mı var? Ellerinde zeytin dalı tutan yaşlıca bir gruba bunun nedenini soruyoruz. Hz İsa’nın ölümünden sonra göğe yükseldiği günün bir önceki Pazar günü kiliseye zeytin dalı ile gitmenin kutsal sayıldığını söylüyorlar. Zeytin dalı ayni zamanda barışı simgeliyormuş. Kilisedeki ayinden sonra zeytin dalını bir sonraki ayine kadar evlerinin ana giriş kapısına iç taraftan astıklarını söylüyorlar. Zeytin yaprağından tütsü yapmak gibi bir gelenekleri yokmuş.

Toskana bölgesi bereketli topraklara sahip ve her türlü sebze ve meyveye rastlamak mümkün. İnsanın onlarca çeşit domatesleri meyve niyetine yiyesi geliyor. Bu zenginlik mutfağına da yansımış ve yöresel otlardan yapılmış çok çeşitli yemekleri var. Bu zengin ürünleri ambalajlama teşhir etme ve satmada da çok ustalar. Yörede bölgesel üzüm türlerinden elde edilmiş çok çeşitli şaraplar, kurutulmuş veya tütsülenmiş etler ve özellikle bol çeşitli peynirler dikkat çekiyor. Şarap ve peynir üretimi, turistler için cazip bir şekle sokulmuş. Özel olarak ziyaret edilebilen çiftlik ve şatolarda her çeşit peyniri ve şarabı tatmak ve satın almak mümkün. Karşılaştığımız peynir çeşitliliği karşısında KKTC’de neden hellim ve kaşar peynirine mahkum edildiğimizi, neden yaratıcılımızın olmadığını tartışmaya çalışıyoruz. Peynir ithalatının yasaklanmasını talep eden hayvan üreticilerimizin çeşitliliğe neden değer vermediklerini? 100 adet keçisi ve 100 adet koyunu olan bu yaşlı İtalyan kadın kadar peynir üretemediklerini sorguluyoruz. Gruptan birisi, bizde uygulanan süt ve süt ürünleri teşvik sisteminin yaratıcılığa yönelik olmadığını anlatmaya başladığında bir diğerinin “buraya siyaseti konuşmaya gelmedik” uyarısı ile tartışma son buluyor.

Bölgede yer alan küçük ortaçağ kasabası Lucca’ya uğradığımızda, gelişmiş 7 ülkenin (G7) dişişleri bakanları zirvesinin burada toplantı halinde olduğunu öğreniyoruz. Zaten oldukça küçük olan kasabanın büyükçe bir bölümü zirve nedeni ile insansızlaştırılmış. Yer yer bariyerlerle kapatılmış sokaklar ve etrafta pinekleyen silahlı görevlilere rastlıyoruz. Kasabadaki aşırı sessizlik bizi hayrete düşürüyor.  Bir iki kafe hariç her yer kapalı. Ellerindeki kocaman kameralarla “belki bir haber çıkarırım” umuduyla etrafta dolanan medya mensupları ile karşılaşıyoruz. “Hiçbir protesto yok. Kimse de ilgilenmiyor” diye düşünüyoruz.  Kasabanın gezintiye açık olan kısmını yarım saatte tamamlayıp ayrılıyoruz. Akşam otele döndüğümüzde, televizyonlarda ikinci haber olarak verilen toplantı öncesi büyük protestolar yaşandığını, polisin gaz ve cop kullanarak kalabalığı dağıttığını öğreniyoruz. Biz olaylar sonrası oluşan derin sukunetin içine düşmüşüz. Uluslar arası bir eylemde yer alamadığımız için üzülüyoruz.

Tüm Avrupa’da olduğu gibi İtalya’da da terör tehdidi aşırı önlemler alınmasına neden olmuş. Zırhlı araçlar ve otomatik silahlarla görevliler turist ve yoğun kalabalık olan alanlarda tetikte bekliyorlar. Özellikle Uzakdoğu’lu turistler güvenlik görevlileri ile birlikte fotoğraf çekmeye veya selfi yapmaya çalışıyorlar ancak görevlilerin tepkileri ile karşılaşıyorlar. Roma’da Kıbrıslıların “Aşk çeşmesi” dedikleri Trevi Meydanı’ndaki heykelli havuzun etrafı binlerce kişi tarafından sarmalanmış. Benzer güvenlik önlemleri burada da var.

Bir an havuz başındaki kalabalıkta hareketlenme oluyor. Herkes birbirini ezercesine ellerindeki cep telefonları ile havuzdan görüntü almaya çalışıyorlar. Esmer tenli bir adamın çırılçıplak havuzda yüzdüğü görülüyor. Bu durum olağan bir görüntü değil ve resmi giyimli görevliler bir protesto eylemi kuşkusu ile adamı havuzun her iki tarafında dışarıya çıkması için ikna etmeye çalışıyorlar. Adam havuzu üç defa boydan boya yüzdükten sonra yoruluyor ve çıkmaya karar veriyor. Elinde kitapla turist görünümü verilmiş birisi resmi görevlileri aşarak adama yaklaşıyor ve elindeki kitap ile adamın cinsel organlarını kapatırken diğer eli ile adamın boynunu kavrıyor ve şah damarlarından birisini sıkıştırarak  onu sersemletip  etkisiz hale getiriyor. Ne yapmaya çalıştığı anlaşılamayan adam götürülürken etraftakilerden büyük tezahürat alıyor. Bizim gruptan Vamık Ekenoğlu olayı baştan sona filme alırken, Tözer Karafistan bol bol görüntülüyor.

Trevi çeşmesinden biraz da eğlenceli olaylarla ayrılırken ayni gün ajanslara düşen bir haber bizi hayrete düşürüyor. 2016 yılı ile ilgili bir istatistik açıklayan İtalyan yetkililer, geçtiğimiz yıl turistlerin dilekleri gerçekleşsin ümidi ile havuza attıkları bozuk para tutarının 1 milyon 400 bin Euro olduğunu açıkladılar. Dahası, bir açık hava eseri olan Trevi Çeşmesi’nin, Roma’daki saray müzelerinin kazancının toplamından 1,1 milyon Euro daha fazla kazandırdığı bildirildi. Bu gelirin yüzde 27’sini, İtalya’nın yardıma muhtaçları için açılan ilk bedava süpermarketine, yüzde 32’sini sosyal hizmetlere, yüzde 8’ini aşevlerine, yüzde 31’ini ise evsizlere barınma imkânı sağlanan merkezlere aktarıyorlarmış.

Dönüş yolculuğumuz, gidişte kullandığımız güzergah üzerinden oluyor. Roma’dan Baf’a doğrudan uçuş yapıyoruz. Bu güzergahta en sık uçuşu Ryanair yapıyor. Bu havayolu şirketinin Baf üzerinden başta Avrupa merkezleri olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerine uçuşları var ve aslında uluslar arası alanda önemli bir isme sahip olmayan Baf turizmi için çok önemli bir hizmet gerçekleştiriyor. Havaalanı Baf’ı, önemli bir turizm destinasyonu konumuna getirmiş. Öyle anlaşılıyor ki Baflılar geçimlerini yaşlı, orta yaşlı Avrupalılar ile oluşturdukları özel bir yol üzerinden kazanıyorlar.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar