Ne kadar kötü günlerden geçiyoruz.
“Zaten hep kötüydü” diyen pesimistleri haklı çıkarırcasına.
Kendi hayatlarımızdan geçtik de geleceğe ilişkin umutlarımızın taze filizleri olan gencecik fidanlarımızı toprağa vermeye başladık.
Üstelik, onların da umutlarını yerle yeksan ederek.
Ve bu güzelim ülkeyi yerle yeksan ettiğimizi bile bile.
Bile bile kıyıyoruz çocuklarımıza ve ülkemize.
Basit bir tiyatro uğruna.
İngiliz 7 komiser ile idare etti bu memleketi.
Kat kıravatla gezmezlerdi ortalıkta, haki elbiseler yeterliydi.
Çifter müsteşarları, onlarca müdürleri, şoförleri-korumaları yoktu.
Her amirin bir odası bir odacısı da yoktu.
Herkes Civil Servant yani halkın hizmetkarı idi.
Üzerinde güneşin batmadığı bir krallık olan Büyük Britanya bile “devletçilik” oynamadı bu topraklarda.
Devletin var olduğu ama vatandaşının sapır sapır öldüğü.
Acı gerçek nedir bilir misiniz?
Yönetenlerin keyfini sürdüğü bir devletimiz var.
Ama halkın acı çekiği bir düzenimiz.
Ve bu düzen değişmedikçe daha çok çocuklarımız ölecek.
Biz her gün ama her gün ağlayacağız.
Kahrolacağız.
Ama bu düzen sürüp gidecek.
Ta ki biz tükeninceye dek.
Sonra bir gün fiilen kalmayacağız bu topraklarda.
Başkaları, başka hayatlar sürecek.
Biz unutulup gideceğiz.
Tıpkı Kızılderililer gibi…