Tehlikeli Algılar - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Tehlikeli Algılar

Köş, MoreketMehmet Moreket

Biz kavga etmeye, birbirimiz yemeye devam edelim. Memleket altımızdan gidiyor….

Kaç gündür yazıyorum, yaşananları anlamakta zorlanıyorum diye. Son aylarda iki kez TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşen ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan açık destek alan Akıncı, adada bir anlaşma için tüm şartları zorlarken, iktidar kanadı henüz daha ortada bir metin yokken, “istemzük” diye bağırıyor…


Yahu daha ortada bir taslak yok, ne olduğunu bilmiyoruz, bu telaş niye? Yoksa bizim bilmediğimiz şeyleri mi biliyorsunuz da, bu  telaşınız ve korkunuz ondandır. İyi de, sizin bildiklerinizi toplumun da bilmesi gerekemez mi? Çıkın ve bildiklerinizi toplumla paylaşın. Topluma sünnetçi korkusu vererek neyi amaçlıyorsunuz..?

Öyle ki, ortada oylama yapacağımız bir metin, hatta taslak bile yokken, iktidar kesimi daha şimdiden köy köy gezerek olmayan belgeye “hayır” denmesi için kampanya yürütüyor. Peki ama neye “hayır” veya neye “evet” diyeceğimizi kim biliyor?

Yıllardır dış politikamızla ilgili kararlar Ankara’yla birlikte istişare edilerek alınır. Bu bir gerçek. Belki tek bir istisnası, Denktaş’ın son dönemidir. Ancak görüntüde, şu an öyle bir durum yok. O zaman, Akıncı ile hükümetin birbirlerine 180 derece zıt açıklamalarını kim nasıl izah edebilir ki? Bunun tek bir izahı olabilir, o da, Ankara “tazıya kaç, köpeğe tut” politikası izliyor…

Hükümetin özellikle son günlerde, Akıncı ve görüşmelere ilişkin açıklamalarının Ankara’ya rağmen kendi düşünceleri olduğuna inanmak güç… Ancak bunun böyle olmadığına dair de güçlü kanıtlar var. Mesela, Akıncı’nın bu ay içinde iki kez Türkiye’ye yaptığı ziyaret ve sonrasında yapılan açıklamalar, böyle bir durumun olmadığına işaret gibi…

Yine de insan düşünüyor… 2003-2004 yıllarını hatırlayın. Ülke çözüme kilitlenmiş, meydanlar çözüm taraftarları ile dolup taşıyor… Ülkede öyle bir hava esiyordu ki, “hayır” kampanyasını yürütenler, “evetçiler” karşısında çaresiz kalıyorlardı. Zaten referandumda %65 evet çıkmasının nedenlerinden birisi de buydu. Türkiye açık açık destek verirken, toplumun önüne “Avrupa Birliği vatandaşlığı, dünya ile bütünleşme, ambargoların kalkması” gibi hedefler de konulunca, sonucun böyle olacağı belli idi…

Bugün ise tam tersi bir durum yaşanıyor. Anlaşma isteyenlerin sesi pek çıkmazken, olası bir anlaşmaya karşı olanlar daha şimdiden kampanyalarına başladılar bile. Özellikle solun sessiz kalmasının nedenlerinden birisi de, 2004 de topluma vaat edilenlerin hiçbirinin hayata geçirilmemesi olabilir… Şimdi, çıkıp ne söyleyebilir veya ne vaat edebilirler ki..?

Diğer taraftan anlaşma karşıtı bir lobi oluşuyor. Olası bir referandumda “hayır” çıkartmak için tüm imkanlar seferber edilmiş durumda. Yazılı ve görsel basında bu tezi destekleyecek mevcutların yanına yenilerinin katılacağı haberleri geliyor. Memleketin elde gittiği, 1974 öncesine dönüleceği algısını yerleştirilmeye çalışılıyor. Bu faaliyetler, çözümsüzlük ortamında yeşeren çıkar odakları tarafından finanse edilmekte…

Son dönem yapılan dev yatırımlara dikkat ediniz. KKTC’nin şu andaki toplumsal yapısı ve turizm kapasitesini çok aşan yatırımlar bunlar… Neredeyse tümü dış sermaye tarafından yapılıyor.

Hem de ülkenin mevcut yasalarını, kendi leyhlerine değiştirecek kadar pervasızca. Bunlara karşı çıkanlar ise, malum çevrelerce çözüm karşıtı ve Türkiye düşmanı damgası yiyor…

Soru şu; mesele ülkenin geleceği mi, bir avuç sermayenin çıkarı mı? Ülke olarak buna karar vermek zorundayız…

Sağlıklı sonuç alabilmek için, müzakere masasını rahat bırakmak şart. Tamam, diğer politik kanatlar da müzakereciye görüşlerini bildirsinler, katkılarını yapsınlar ama bunu toplumda bir kamplaşmaya dönüştürdüğünüzde, akla başka şeyler geliyor…

Kimsenin kimseyi satacağı falan yok… Nihayetinde kararı verecek olan biz değil miyiz?

Ve tabii kendi geleceğimiz için, kendi irademizi koruyarak…


YERİN KULAĞI VAR

NE DEMEK İSTEDİ:

Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis, “bugüne kadar Kıbrıs halkı tarafından reddedilen planlarda yer alan önemli ve kritik parametreleri iyileştirmeyi başardıklarını” açıkladı. Yani Annan Planı’na “hayır” diyen Rumların, red gerekçeleri yeni planda düzeltilmiş mi oluyor? Daha da açıkcası, Rumların olası bir plana “evet” demesi için taviz mi verildi. O zaman, öyle bir plana Türk tarafından “hayır” çıkma ihitmalini kimse göz ardı etmesin…

 

4 ALTERNATİF HARİTA:

Cyprus Weekly Editörü  Lefteris Adilinis, bu haftaki yazısında, ciddi bazı kaynaklardan aldığı bilgileri aktarıyor. En önemli iddia, Güney’in 4 alternatif harita hazırladığı şeklinde… Rumların Annan Planı’na göre bir miktar daha fazla toprak öngördüğü, Güzelyurt’un iadesinin tüm haritalarda yeraldığı, Karpaz’daki Rum köylerine dönüşle ilgili çeşitli seçenekler bulunduğu, bu kez Rumların daha uzun bir kıyı şeridi talep ettiği, toprak konusundaki ilerlemenin, mülkiyet konusunun çözümüne yardımcı olacağı gibi husular da diğer iddialar arasında…

 

ZATEN YAPILMIYOR MU:

Bu ay New York’ta yapılması planlanan 3’lü görüşmeyle ilgili tarafların, özellikle de Rum tarafının tepkisini anlamak mümkün değil. Zaten yıllardır üçlü görüşmeler yapılmıyor mu? Masada Türk, Rum ve BM temsilcisi de var, yani üçlü zirvenin tüm tarafları zaten yıllardır masada. Şimdi bunu görmeyip de New York’taki üçlü zirveye karşı çıkanları anlamak zor…

 

DURUM ORTADA:

Turizm Bakanlığı eski Müşteşarı Şahap Aşıkoğlu turizm konusunda en ciddi yapısal sorunumuzun  pazar anlamında Türkiye’ye olan aşırı bağımlılığımız olduğunu iddia ederek, Türkiye’ye değil Avrupa’ya yönelik bilinçli tanıtım ve çalışmalar yapması gerektiğini söyledi. Geçenlerde yine yazmıştım, bizde makamlar bilgi ve liyakata göre göre değil de, parti rozetine göre dağıtıldığı sürece bırakın turizmi, hiçbir konuda başarılı olamayız. Zaten durum ortada…

 

AĞIR CEZAYA GİRMELİ:

Her denetimde mutlaka zehirli ürüne rastlanıyor. Bugüne kadar hep Tarım Bakanlıklarını suçladık. Denetim yok, dedik. Bakıyorum,  Daire elinden geldiği kadar denetim de yapıyor, üreticiye yönelik sürekli bir eğitim programı da yürütüyor. Buna rağmen hala zehir kalıntısı bulunuyorsa, suçlusu üreticidir. Çünkü zehir kalıntısı olan ürün bilerek ve istenerek piyasaya sürülüyor… O zaman, başka bir yasa kuralı işlemeli, mesela insan sağlığını tehlikeye atmak gibi, toplu katliam gibi. Sonuçta zehirlenen kanser olup ölmüyor mu..?

 

DÜN ALKIŞLAYANLAR

Daha düne kadar UBP-DP iktidarına ses çıkarmayanların, maaşlar sorunsuz ödendiği için alkışlayanların, bugünlerde eleştiri yağmuruna katıldığını anlamak mümkün değil. Kusura bakmayın ama, bu bolluğun bir karşılığı olacaktı. Bir önceki hükümetin yıkılışına destek vermenin sırf “Türkiyeden iyi para alır” diye böyle bir formülü savunmanın karşılığını hep birlikte ödüyoruz.


 

ZİRVEDEKİLER

Şahap Aşıkoğlu: “Girne Emirnamesi gibi olaylarla halk ile turizm yatırımcıları karşı karşıya getirilerek, aralarında bir nefret oluşmasına neden olunmaktadırlar” diyen Turizm eski Müşteşarı Aşıkoğlu, “Meclisteki azınlık zaafiyeti varken, bu hükümetin uzun vaadeli planlar yapıp, halkın faydasına kararlar alabilmesi zor.Çünkü birçok rant cephesi yıllardır böyle bir hükümeti bekledi” değerlendirmesinde bulundu…

 

DİPTEKİLER

18 Ton Çöp: Boğaz Piknik Alanı’nda 18 ton çöp toplandı. Bu bir rezillik… 18 tonu gözünüzün önüne getirin. Bir çöp kamyonu en fazla 8 ton çöp alabiliyor. 2 kamyondan fazla çöp… Bu pislik aslında bir günde, bir ayda oluşmadı. Kimbilir kaç zamanın birikmiş çöpü. Ve düşünün insanlar o çözplerin içinde piknik yapmaya devam etmekteydiler. Nasıl? İnanılır gibi değil değil mi? O kadar da şaşırtıcı değil. Zaten etrafı kirletenler de aynı insanlar ki, o pislikte eğlenmeye, yemek yemeye gidebiliyorlar. Tabii insanımızın bu özelliğini bilerek, temizliği sürekli hale getirememiş olmamız da ayrı bir soru işareti…

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar