Sporun özüne dokunmak... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Sporun özüne dokunmak…

Sporun özüne dokunmak…“Spor asla sadece spor veya yasemin kokulu herhangi bir oyun değildir” demiştik geçen yazımızda. Futbol dünyasındaki mevcut düzene karşı durmak ve özüne dokunmadan alternatif eğlence aracı veya şölen yaratmak çok büyük bir mesele. ‘Ne kadar ekmek, o kadar köfte’ ekseninde dönen bir dünyada yaşıyoruz. ‘Her ne pahasına olursa olsun kazanmalıyım ve de egemen olmalıyım’ merkezli bir düşünce hâkim artık. Müşterek bahisçiler bir yandan, TV yayıncı kuruluşları ise diğer bir taraftan spora kızarmış ekmek arası eriyen kaşar peyniri muamelesi yapmaya devam ediyorlar. Onlar da haklı. 2,5 milyar insanın direkt ilgilendiği birinci sektör olan spor ve onun efendileri; bırakın futbolun kimyasını bozmayı, hâlihazırda ‘taciz, tahriş hatta ve hatta tecavüz’ işlemini sırasıyla işleme koydular bile. Küba Granma Devrimcisi Dr. Che Gevara bir konuşmasıında; “Devrim ancak egemen halk ile gerçekleşir” demişti. Hemfikiriz. Birkaç spor sosyoloğu, sporun kimyasını bozanlara karşıduradursun, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçti bile. Spora; “Vefa nedir?” diye sorsalar, eminiz “sadece İstanbul’da bir semt adı” derdi diye düşünüyoruz garibimin ağzı olsa da konuşsaydı. Sporun esasoğlanı futbolda da durum hâliyle aynı. Dünya futbol ekonomisi üzerine düzenli araştırmalar yapan Deloitte adlı denetim şirketi, 2010 yılı için ulaştığı verileri geçtiğimiz hafta açıkladı. Dünya futbolunun en zengin 20 kulübü; 2011-12 sezonu gelirlerinde ‘%8’ oranında büyüme kaydetmişler. Deloitte tarafından açıklanan “Dokunulmazlar: Futbol Para Ligi” raporuna göre, sırasıyla Real Madrid 1’inci, Barcelona 2’nci ve Manchester United 3’üncü sırada yer aldı. İngiliz Manchester City kulübü ise 20’inci sıradan 11’inci sıraya yükselerek şimdiye kadarki en iyi derecesini elde etti. Eee, zengin Arapların eline geçen Manchester City kulübü bu gidişle daha da büyüyecek. Araplar bununla da kalmamışlar, Katalanların güya(!) ulus-devletini temsil eden reklamsız Barcelona formasına ki bu forma onların bayrağıymış; üzerine de Katar Vakfı’nı (Qatar Foundation) çakmışlar. N’apalım, söz konusu sezon başı yıllık 33 milyon euro olunca neydi olacağı! UEFA 2012-2013 sezonundan itibaren günümüz transfer çılgınlığına “dur” demek için bir rapor hazırladı. Finansal Fair – Play Sistemi adlı rapora göre UEFA; “Toplam gelirinden 45 milyon Euro fazla harcama yapan kulüpler, adlarına bakılmaksızın, tüm Avrupa Kupaları’ndan dışlanacaktır” diyor. “Adlarına bakılmaksızın” tümcesinden de anlayacağınız üzere ‘taviz’ hissiyatını daha şimdiden yaratmışlar. “Savaş henüz kazanılmasa da, uzun vadede böyle bir perspektifin uygulaması mümkün görülüyor” diyen birçok futbol ekonomi uzmanı var. Bu yoldaki naçizane görüşümüz; FIFA ve UEFA bu görüşü hayata geçirebilmeleri için siyasi ‘sorumluların ve ulusal hukukun’ desteğini almalı. Bu türde bir reformun getireceği en büyük kazanç, Avrupa Birliği Ligi projesiyle varlıkları tehdit altına giren ulusal liglerin varlığını da devam ettirecektir. Bununla beraber bir diğer yandan da menajerlerin ve futbolcularının ‘angarya’ olarak gördükleri milli takımda oynama ile ilgili karın ağrıları var. Kulüplerin, milli takıma çağrılan yabancı oyuncularına izin vermek zorunda olduğu gerçeği var ama bu gerçek sürekli savsaklanıyor. Özellikle FIFA bu konuda da ağır yaptırımlar getirmek üzere. Özellikle Dünya Kupası maçlarında, üretilen hizmetin kalitesi konusunda aday sponsorların birçok çekincesi var. Aday TV yayıncı kuruluşları da bu konuda hayli presleyici bir hâl almış. Tabii özelde medya patronlar, genelde ise tüm sermaye grubu da haklı. Tonlarca euroluk yapılan yatırımın bir bedeli olmalı. Bu bedeli kim ödeyecek? Tabii ki sporcu. Gerekirse sabah ezanı ile yüzecek, koşacak veya futbol oynayacak. Örneğin Pekin 2008 Olimpiyat Oyunları’nda Amerikanların milli kahramanı/yüzücüsü Michael Phelps, Amerikan halkının büyük hatırı(!) için yerel saatle sabaha karşı yüzmüştü, tıpkı efsane bayan maratoncu İngiliz Paula Radcliffe gibi. Zavallı Paula start aldığında Çin Seddi’nin arka fonunda güneş yükseliyordu. “Böyle gelmiş, böyle gider” diyen çok ama biz yine de umutluyuz. Yeter ki sporun özüne dokunmasınlar…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar