Takvimin yaprakları tek tek kopuyor
Her bir güne, bin anlam yüklüyor
Ülkeler büyüyor, şehirler genişliyor,sistemler değişiyor
İnsanlar ölüyor, yeni umutlar doğuyor
Dün dünde kalıyor
Bugün herşey kaldığı yerden devam ediyor…
Ne için?
Özgürce, insanca yaşayabilmek için!
Yıllardır kendimce karalayıp dururum.
Farklı zamanlarda farklı fikirleri savunurum. Birtek durum hariç;
Sözkonusu “özgürlük” olunca ifade edilecek sözler “hep aynı”
Dün ne düşünüldüyse, bugün de farklı değil.
Yıllar önce yazdığım yazıdan bir kesit paylaşmak isterim;
Ey Özğürlük!!!
Okulda defterime,sırama ağaçlara,
Yazarım adını
Okunmuş yapraklara, bembeyaz sayfalara
yazarım adını
Yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, kralların tacına
En güzel gecelere, günün ak ekmeğine,
Yazarım adını
Tarlalara ve ufka, kuşların kanadına
Gölgede degirmene yazarım
Uyanmış patikaya, serilip giden yola
Hınca hınç meydanlara adını
Ey özgürlük!
…diyerek tüm yüreklere sesleniyor usta yorumcu Zülfü Livane’li.
Özgürlügü yazmak yüreklere özgürce…
Şarkıyı mırıldanırken öylesine, ayrı bir keyif içimde.
Renk renk, şekil şekil özgürlük
Umutların,
Hayallerin,
Yarım kalmış yaşamların,
Sevdaların, özgürlügü.
Sadece nefes almak değil ki yaşamak, yaşarken özgürce hissedebilmek özgürlük.
Vazgeçmelerin dayandığı, vazgeçmelerin yaşadığı özgürlükler.
Hayatınızda olmasada, hayallerinzden vazgeçtiği özgürlükler.
Umutlarımızı kimsenin göremeyeceği bir yere sakladığımız, umutlarımızın umursuzlaştığı özgürlükler.
Yaşarken farkına varmak istemediğimiz, kendimizden bile sakladığımız mahkumiyetlerimizin içinde kaybolan özgürlüğümüz.
Üzerimize yapışmış korkularımız yüzünden boşu boşuna ömrümüzü heba edercesine yaşadığımız sevdasız özgürlükler.
Ya! … Sadece yaşamak değil
Konuşmaktan, dokunmaktan, gülmekten, ağlamaktan, tek olmaktan ve en önemlisi sevgiden sevip sevilmekten vazgeçtiğimiz özgürlükler.
İnsanın kendi olabilmesi değil midir? Aslında…
Hiç unutmam, okuduğum bir kitapta yazar aynen şöyle ifade ediyordu;
…Her insan ayrı bir dünyadır. Dünya etle kemik değildir…
Düşüncedir ve insan sadece düşüncedir.
Korkular düşünceyi yok eder. Düşüncenin korkuyla öldürüldüğü yerde insan var mıdır?
Düşüncenin, ifadenin, eylemin olmadığı yerde
Özgürlük var mıdır?
Ne dersiniz?
Cevabı hepimizde aynı öyle değil mi?
Sorsalar bize, hayatınızdan memnun musunuz diye, huzurlu musunuz , mutlumu sunuz diye,
Kimimiz çok, kimimiz hiç, kimimiz yeterince , kimimiz belki hiç cevap bile vermeyiz…
Vereceğimiz cevabın içinde saklı olan mutluluğumuzdur, mutluluğun içinde saklı olan özgürlüktedir.
Yazar şöyle ekliyor;
Siz hiç mutlu bir tutsak gördünüz mü?
İçimizde ki ‘biz’ in özgürlüğü…
Beynimizin, kalbimizin, gülüşümüzün, ağlayışımızın özgürlügü…
Özgürlük heryerde…
Bir kuşun kanadın da mı? Yoksa fikir de mi?
Bir yürekten bir yüreğe dokunabilmek mi?
İstediğin her şeyi yapabilmek mi?
Yoksa istemediklerini yapmaması mı?
Bloklaşmış yaşamda, parmaklıklar arkasına alınmış zihniyetlerle, para denen kağıtlara mahkum olarak yaşamak mı?
Biraz da hayal edelim,
Realiteden uzak, ütopik bir hayat yaşamak mı?
Suya sabuna dokunmadan, tek başına özgürce…
Hayal de olsa yüreğine bir çift delikanlı elin dokunması yüzünüzde tebessümlere yol açacaktır.
Sonrası bildik…
Usta yorumcu devam ediyor, bendeniz de eşlik ediyorum:
‘’ Kapımın eşiğine, kabıma kaçağıma, içimde ki aleve
Canların oyununa, uyanık dudaklara yazarım adını
Yıkılmış evlerime, sönmüş fenerlerime, derdimin diyarına
Arzu duymaz yokluğa, çırılçıplak yalnızlığa, yazarım adını
Geri gelen sağlığa, geçen her tehlikeye
Yazarım ben adını, yazarım
Bir sözün coşkusuyla, dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum, haykırmaya
EY ÖZGÜRLÜK!
…..
Senin için yaşamıyor muyuz bu hayatta?
Ey Özgürlük!