Zaman zaman Anastasiadis’in hatırına gelip saçma sapan açıklamalar yapmasa Kıbrıs siyasi sorunu çoktan gündemden çekip gidecek artık o kadar yavan kaldı!
Nitekim geçen haftaya baktık, notlarımızı taradık Rumlar adına en akıllı sözü müzakereci Mavroyannis söylemiş, şöyle diyor
“Müzakereler en yakın zamanda başlamazsa her şeyi kaybedeceğiz!”
İyi güzel! Sn. Akıncı’ya şimdi bir görev düşmektedir. Gökten İsa ile Muhammet inse müzakerelerden kaçıp Rum’un her şeyi kaybetmesini beklemek!
(Ne var ki Mavroyannis’in altını çizerek vurguladığı o “her şey” işte bizim de hâlâ çok merak ettiğimiz “şeylerdir!” Mesela müzakereleri sabote ederken Rum neleri kaybetti dolayısıyle Türk tarafı neleri korudu!)
MARAŞ KONUSU: Geçen hafta’nın gündemindeydi. Türk tarafının iskâna açacağını zannettilerdi.. Oysa 1974’de Maraş’ın “4. Bölge” dediğimiz kısmı zaten iskâna açıldıydı. Bugün “kapalı” dediğimiz oteller bölgesi oranın dörtte biri! Burada bir parantez açayım. (Eğer 1974’de surlar içinden Maraş’a doğru “ne var ne yok” merakında yürüyüşe geçen Osman Fazıl Polat paşa kumandansındaki Türk askerlerinin önüne Rumlar bir iki manga asker çıkarıp direnç gösterselerdi, Osman paşa geri çekilecekti çünkü Maraş Attila hattı içinde değildi! Oysa Derinya’ya kadar ilerlemesine karşın kaçan sivil halktan başka hiçbir Rum askeri müdahalesi ile karşılaşmadı!)
GALANOS: İşte bu Maraş’ın “Galanos” adlı bir Belediye Başkanı daha vardır. Dedi ki geçen hafta, “bugüne kadar çözümü destekleyerek sabrettik. Ancak şimdi zaman Maraş zamanıdır!” Nitekim iadesi için uğraşmaya başladılar! (Tabi artık bizim toplum katlarında da sorgulanan bir sorundur bu Maraş! Ne yapacağız, çözüm olmazsa hep öyle mi kalacak” diye!)
TEKNİK KOMİTELER: Rum tarafında Başkanlığa bağlı iki toplumlu “teknik komitelere” tebligatlar yapıldı ve dendi ki “her hangi yeni bir inisiyatif almayın! Yeni görüşmelerden de kaçının!..”
Kısaca müzakereler sonuçsuz kalınca “teknik komiteler” de lağvedildi! Tutun ki öküz öldü ortaklık bozuldu!
DERİNYA: Ve geçen hafta yılan hikâyesine dönen Derinya kapısı yine konuşuldu! Tabi konuşan bizim taraftı! Zannediyorlar ki açılırsa Rumlar Mağusa’ya akacaklar, alışveriş yapacaklar dolayısıyle esnaf ihya olacak! Bugüne kadar açık olan kapılardan geçip kimin kimi ihya ettiği ortalarda salınırken, bizimkiler “Allahtan umut kesilmez” diyorlar? Oysa açılırsa o kapı bu kez Mağusa’lı daha yakın yoldan Güney’e geçerek para akıtacak!
KISACA: Geçen hafta siyasetin reytingi düşüktü. Sn. Akıncı’nın müzakerelerle ilgili bilgilendirme toplantıları8 da olmasa doğrusu çoktan unutmuştuk siyasal sorunu!
_______________________________________________________________________________
GEÇEN HAFTA TOPLUMCA BİR KEZ DAHA YÜZLEŞTİK!
Geçen hafta aynalarda yansıyan yüzümüze bakarken bir defa değil, utançtan kızararak beş defa tükürdük! Ve dedik ki “adam olmak için kırk fırın ekmek daha yemeliyiz!”
Olay “kanser vakalarının” gemi azıya aldığı ülkemizde korku salan, tedirginlik yaratan önemdeydi: “Bir depoda denetim sonucunda tüketim tarihi geçmiş tonlarca bozuk gıda ortaya çıkarıldı! Bu gıdaların neden zamanında
imha edilmedikleri sorusuna kimse yanıt vermedi! Bu gıdalardan piyasaya sürüldü mü o da öğrenilemedi! Fakat ortaya yeniden düşünülmesi ve ibret alınması gereken iki olay çıktı:
Bir, denetimin ne kadar önemli olduğu…
İki, parasal kazanç uğruna insanların nasıl sağlıklarıyla oynanıp zehirlendikleri…
VURDUMDUYMAZLIK: Öte yandan hafta geçmiyor ki sebze meyvelerdeki kimyasal kalıntılardan söz edilmesin! Devletin laboratuarı yandı, denetimler aksıyor, tonlarca ithal meyve denetimsiz pazarlara sürülüyor…
Ve her yıl olduğu gibi domates üreticisi mağdur olmasın diye tüketiciyi mağdur ederek haftalarca çöplüğe atılacak domatesleri satın almak zorunda bıraktılar! Bıçak kemiğe dayandığında da TC’den ithal ettiler ama baskın pahaya!
Yani neresinden bakarsanız bakınız öyle bir sistem oluşturulmuş ki asla dengeler kurulmadan bir kesim kazanırken, o kazancın sayesinde bir diğer kesim kazık yesin!
Üretim ve üretici için de bu böyle, tüketici için de böyle! Birbiriyle ilişkili mesleki kesimlerden birisi “mağdur” edilmeden diğeri “kazanamaz!” Tam da KKTC’nin “makûs talihi” diyeceğiniz kör talihi işte!
FETÖ OLAYI! Geçen hafta yoklamalar, tutuklamalar artınca hepimizin dikkatini çekti! Sayıları gitgide artan insanlar “Fetöcü” suçlamasıyla karşı karşıya kalıyor. Çoğu Fethullah Gülen’e ait kitaplar yahut Zaman gazetesi bulundurmaktan…
Oysa bu Fethullah Gülen’i bir zamanlar Türkiye’de lanse edenlerin arasında, bugün iktidarda olanlar da vardı! Hatta “aldatıldık” bile dedilerdi.. Şimdi kendi eserlerinin yarattığı felâketlerle darbenin hesabını yurttaşlardan soruyorlar… (Yargımıza ve polisimize güveniyoruz ve sakın ola diyoruz haksız mağduriyetler yaratılmaya…)
_______________________________________________________________________________
KISACA TAKILDIĞIM: (İLELEBET SAĞLIK SORUNLARI!)
Şimdilerde seçmen tarafından “aldatmaca atlatmaca” olduğu anlaşıldığı için çokluk iltifat etmedikleri bir propaganda vardır: “Geçmiş yıllarda ne zaman seçim kokusu çıksa iktidardaki partilere cevvaliyet gelir, iki üç yılda söz verip yapmadıklarını yapmak için paçaları sıvarlardı… Bu nedenle derdik, “keşke her yıl bir seçim olsa!” Neyse ki gün geldi o da oldu artık söz verseler de isteseler de taş taş üstüne koyamazlar çünkü seçimler bir buçuk yıla düştü!
Buna karşın bir süre önce seçimin yapılacağı tarih açıklandıktan sonra hem belediyelere hem hükümete efkâr bastı! “Yapacağız edeceğiz” vaatleri nasılsa başarılıp bitmek üzere olan Güzelyurt hastanesine nazire bu kez de “Karpaz’da hastane yapacağız” diyorlar, proje ilgili mercilerin onayına sunulmuş.. Sorun şu ama: Eskiden sadece Lefkoşa, Mağusa, Girne, Cengiz Topel gibi kamu hastanelerinde sorun vardı! Doktorsuzluktan sistemsizliğe kadar! Şimdi bunlara Karpaz Hastahanesiyle Güzelyurt’takini de ekleyecekler ki Sağlık servisleri ilelebet sorunlardan kurtulmasın!