Seçim yasaklarının mimarı İrsen Küçük’tü... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Seçim yasaklarının mimarı İrsen Küçük’tü…

Küçük hükümeti, 2013 yılında seçime giderken, Eroğlu ekolünden gelen, geleneksel UBP zihniyetinin bir devamı olduklarını ispatlıyor. Yani o zihniyet, o politika anlayışı, kalanlar ne kadar reddetseler de hala yürürlükte.

Partizanca icraatlar devam ediyor. Vatandaşlıklar kitleler halinde dağıtılıyor, arsa dağıtımı, devleti zarara sokma pahasına özel şirketlere ayrıcalıklar sürüyor. En önemlisi istihdamlar… Kamu ağzına kadar doldurulduğu için, memur alımı bir miktar hız kesmişse de, bu kez üst düzey atamalarla kıyaklar sürüyor. Kamu Hizmeti Komisyonu’na son bir haftada giden “Vekaleten atama” dosyalarının sayısı 50’yi aşmış durumda.


Seçim yasakları en geç çarşamba günü başlayacak. Tabii bu arada belki de hükümet de düşmüş olacak. Ondan sonrası meçhul…

Ben burada yine geçmişten bir hatırlatma yapmak isterim.

Tüm kamuoyunun bir an önce değişmesi talebini dile getirdiği Seçim ve Halkoylaması Yasası, 1998 yılında değiştirildi. Bu değişiklikler için kurulan komitede UBP adına İrsen Küçük de yer almaktaydı. Özellikle, seçim yasaklarının genişletildiği bu yasanın hazırlanmasından son derece memnun olan Küçük, o zaman bu icraatlarından gururla bahsetmekteydi.

1998’de Seçim ve Halkoylaması Yasası’na getirilen en önemli değişiklik, istihdamlar konusundaydı. Bakın o iki madde nasıl geçmişti;

“Devlet, kamu iktisadi teşebbüsleri, kamu iştirakleri, kamu tüzel kişileri ile kamu kurum ve kuruluşların, yerel kuruluşların ve bunlara bağlı daire, müessese ve ortaklıklar ile kamu tüzel kişiliğine sahip kuruluşların bu Yasanın 79’uncu ve 80’inci maddelerinde belirtilen yasaklara uymama talimatını veren ve/veya söz konusu maddelerin kurallarına aykırı davranan yöneticileri, yetkili ve sorumluları ile görevlileri; bir suç işlemiş olurlar ve mahkumiyetleri halinde iki yıla kadar hapis cezasına veya 3.000.000.000 TL (Üç Milyar Türk Lirası)’ye kadar para cezasına veya her iki cezaya birden çarptırılabilirler”.

Diğeri de şöyle;

“Devlet hizmetinde, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve bakanlıklarda ve bunlara bağlı daire, kurum ve kuruluşlarda, kamu tüzel kişilerinde, katma bütçeli veya döner sermayeli kurum ve kuruluşlarda, kamu iktisadi teşebbüslerinde veya kamu iştiraki ile kurulan teşebbüs, müessese ve işletmelerde ve Belediyelerde memur, geçici memur, işçi ve sözleşmeli de dahil olmak üzere, her ne ad altında olursa olsun atama ve her türlü terfi, barem ayarlaması ve nakil işlemlerinin yapılması durdurulur”…

Yine 1998’de getirilen bir değişiklik maddesinde, “Yurttaşlık Yasası kuralları uyarınca her türlü yurttaşlığa kabul işlemlerinin yapılması durdurulur” deniyordu. Ayrıca, alçak orman arazilerinin kiralanması, sosyal konut amaçlı arsa dağıtımı, T izni verilmesi, tabanca tasarruf  izinleri, fonlardan herhangi bir şekilde istihdam yapılması,  kamu bankalarından tercihli kredi verilmesi de  yasaklanmıştı.

Şimdi bugünden geriye doğru bakıp yeniden düşünüyorum; demek ki, konu seçim olunca, bayrak yarışı gibi, iktidarı elinde tutan, “Benden önce de yapılıyordu” güvencesiyle aynı yanlışları yapmaya devam ediyor.

Yasaklar başladığı anda bu uygulamalar durabilir. Ancak bir şey değişmeyecek ki… Yapılacak olan, zaten seçim ufukta göründüğü andan itibaren yapıldı zaten.

Ne zaman adam oluruz derseniz, var olan yasaların partizanlıkla by-pass edilemediği gün derim…

YERİN KULAĞI VAR

İÇİM YANIYOR:                                                                                                                                                               Günlerdir Türkiye’yi izliyoruz.  Son on yılda dünya ekonomik krizlerle boğuşurken çift rakamlı bir sayıyla büyüyen tek ekonomi olan Türkiye, modern yatırımlar, yollar, barajlar,  üretimde, ihracatta akıl almaz gelişmeler… Her gittiğimizde bir kez daha hayran hayran izlediğimiz Türkiye… Oysa yatmıyor. Özgürlüklerin ve demokrasinin de aynı oranda gelişmesi şart. Yoksa, tüm bir halk, Türkü, Kürdü, Çerkezi, sağcısı, solcusu kol kola yollara dökülmezdi. Öyle uçsuz bucaksız da değil istedikleri, bağlı oldukları yasalarla özgürlük, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleneksel yapısına uygun bir sosyal yaşam… Dilerim sağduyu galip gelir, aksi takdirde ne o büyüyen ekonomisi, ne stratejik önemi kalacak, ne de o bel bağlanan “barış süreci”…

KENDİ SONUNU HAZIRLIYOR:                                                                                                                                   Seçim yasaklarına günler kala hükümetin yaptığı atamaları anlamakta zorlanıyorum. Kamu Hizmeti Komisyonu önünde 50’ye yakın atama yazısının olduğu belirtilirken, komisyon başkanı Kayral’ın bu atamaları imzalamadığı iddia ediliyor. Yaptığı her yanlışın kendisine ve partisine kaybettirdiği oyların hala farkına varamayan İrsen Küçük bu icraatlarıyla, adım adım kendi sonunu hazırladığının farkında değil…

ARABACIOĞLU TEPKİLİ:                                                                                                                                        UBP’den ayrılan sekiz vekilin Eroğlu ile temaslarını sürdürdüklerini düşündüğünü belirten Arabacıoğlu, “Bunun boyutu nedir derseniz, ona net bir yanıt veremem, lakin siyaseten bir bağlarının olduğunu hissediyorum” demiş. Sonunda Sayın Arabacıoğlu, gerçekleri gördü… UBP’deki kopmalarla benim “ilgim ve alakam yok” diyen Cumhurbaşkanı Eroğlu’na da duyurulur…

SAYGI DUYMUYORUM:                                                                                                                                  Partisinden belirli çıkar uğruna ayrılarak başka partilere giden isimler için yaklaşımının net olduğunu ifade eden Arabacıoğlu; “Ben siyaseten bu vekillere saygı duymam” dedi. İyi de Sayın Arabacıoğlu, yarın bu “saygı” duymadığın kişilerle, omuz omuza oy avcılığı yapmayacak mısın..?

BU KEZ İNANALIM MI?                                                                                                                                       CTP Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğlu, UBP Hükümeti’nin iktidardan gitmeden önce memleketi talan ettiğini tekrar etmiş ve “CTP  iktidarında seçim öncesi yapılan bütün işlemlerin dosyaları tek tek incelenecek. Emri veren ve dosyaları sonuçlandıranlar muhakkak yargı önüne çıkarılacak” demiş. İnanalım mı dersiniz? Son iktidar dönemlerinde de oyları,  hesap soracakları için almışlardı hatırlarsanız. Bırakın hesap sormayı, hesap sorulacak hale gelip gitmişlerdi…

HALK KİM:                                                                                                                                                                    UBP Genel Başkanı ve Başbakan Küçük, “UBP halktır” derken herhalde delege ve partililerinden bahsediyor. Çünkü bu ülkede UBP’li olmayan hiç kimsenin işi yürümez. UBP’li olmayan halkın istihdam, kredi, ne tahsis, terfi, daha doğrusu yaşam hakkı yok veya yok denecek kadar az…

TİYATRO-KOMEDİ:                                                                                                                                                               Devlet Tiyatrolarının binası 29 Şubat 1999’da yanmıştı. Aradan tamı tamına 14 yıl geçti. 2008’de CTP’li Milli Eğitim ve Kültür Bakanı Canan Öztoprak ile Devlet Tiyatroları Müdürü Mehmet Ulubatlı yeni bina inşaatının başladığını,  4 trilyona mal olacağını, 2010’da biteceğini açıklıyorlardı. Tabii öyle bir şey olmadı. Sonra 2011’de Türkiye Kültür Bakanlığı’yla, UBP iktidarının Kültür Bakanlığı yeni binanın inşası için protokol imzaladılar, bunun üzerinden de 2 yıl geçti. Şimdi yine bir seçim öncesi, yine aynı Bakanlık, bu kez yerel bir bankayla işi bedavaya getirecek bir protokol imzalıyor. O paralar ayrılmıştı, defalarca bütçeye konmuştu, ortada tiyatro yok, peki o paralar nereye gitti? Biz kime güvenip, kime oy verelim..?

ZİRVEDEKİLER

Mehmet Ali Talat: 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, halk arasında tartışılan bütün olumsuzlukların sorumlusunun “Kıbrıslılar” olduğunu, Türkiye’yi içişlerine karıştıranların da kendileri olduğunu savundu. En su katılmamış gerçeğimiz bu olsa gerek… Devletin olanaklarını, Türkiye’nin gönderdiklerini kendi siyasi ikbali için çarçur edenler suçlu değilse, suçlu kimdir? Bunu yapanlar da biziz, bizim seçtiğimiz insanlar. Hepimiz bu suça ortağız. 

DİPTEKİLER

Işılay Arıkan: Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Vakıflar İdaresi’ne kendi oğlunu, seçime beş kala yerleştirmekten çekinmeyen bir isim. O idarenin içinde onca yetişmiş insan varken, yurt dışından hiç bir tecrübesi olmayan birinin, Vakıflar’ın başına geçmesini empoze eden de aynı kişi. Bu kadar mı kolay, bu kadar mı rahat… Bir de hiç yüzü kızarmadan, “Araştırıyoruz” demiyor mu…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar