Sanatsız ev ıssız, mangalsız ev öksüz - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Sanatsız ev ıssız, mangalsız ev öksüz

Bekir AzgınBekir Azgın

Epeyi zamandır konsere gitmemiştik. Canlı müziği özlemişiz. Cus Bayada’nın sağlığında sıkça konserlere giderdik. Müteveffa, çok sesli müziğe aşıktı. Çoğunlukla Strovolo Belediyesi’nin konser salonuna giderdik. Her defasında da aynı sıraya ve aynı koltuklara otururduk. Cus’un buna benzer saplantıları vardı.

Eskiden sıkça gittiğimiz Bellapayıs konselerinden de elimizi eteğimizi çekmek zorunda kaldık. Köyün dışına arabayı park edip yokuş tırmandıktan sonra konser salonuna ulaşmak bize zor gelmeye başladı.


Konser Lefkoşa’da olunca, Konsertmaister Nihat Ağdaç “Size yer ayırttım” dedikten sonra gitmemezlik edemezdik. Gerçi YDÜ konser salonu için de bir yokuş tırmandık ama bu kısacıktı.

Nihat’ın sayesinde beklentilerimin çok ötesinde bir gitar virtüözünü tanıma olanağını bulmuş olduk. Konserin ilk yarısında Aniello Desiderio, Joaquin Rodrigo’nun “Aranjuez” Gitar Konçertosu’nu yorumladı. (Birçok radyo sunucusunun yaptığı gibi bu kelimeyi lütfen “Arancuez” olarak telâffuz edip “Ançuez”e benzetmeyin. O kelime “Aranhuez” olarak söylenir. Madrit yakınlarında bulunan bir kasabanın adıdır. Kasabanın en önemli eseri de II. Filip’in yaptırdığı muhteşem saraydır. 16. Yüzyılda Avrupanın en güçlü yöneticileri doğuda Kanuni Sultan Süleyman – “The Magnificent” yani muhteşem, azametli – Batıda da İberiya yarımadasının kralı II. Filip idi ki “el Prudente” yani öngörülü, sağduyulu olarak biliniyorlar.)

Üç yaşından itibaren gözleri görmeyen Rodrigo, konçertoyu 1938-39 yıllarında Paris’te bestelemişti. Bir mektubunda belirttiğine göre ilham önce adagio yani ikinci bölüm için geldi. Hemen arkasından üçüncü bölüm en sonunda da birinci bölümü bestelemiş. İspanya’da iç savaş sona erdikten birkaç ay sonra karısı ile Madrit’e döndükleri zaman Aranjuez son şekliyle eşyalarını taşıdıkları sandığın içindeydi.

İşte, bu konçertoyu Desiderio, büyük bir ustalıkla yorumladı. İtalya’da Desiderio’ya “gitarın Paganinisi” deniyormuş. 8 yaşından beri konser veren maestro, 15 yaşında iken Messina Gitar Yarışması’nı kazandı. 17 yaşında Havana ve Tokyo uluslar arası gitar yarışmalarını kazandı. Birçok başka ödüle ek olarak  21 yaşındayken Francisco Tarrega Uluslararası Müzik Yarışması’nda hem  birincilik ödülünü hem de özel ödülü kazandı. Bir müzik eleştirmeni Desiderio için “monster – canavar, dev” sıfatını kullanmıştır.

Konçertodan sonra ısrarlı alkışlara karşılık geçen sene vefat eden gitarist Roland Dyens’ten oldukça hüzünlü bir parça çaldı. Gitarın konser salonlarının “prensesi” olduğu söylenir. Ustaca çalındığı zaman bu payeye lâyık olduğu inkâr edilemez.

Dağıtılan broşürde “kendi şirketi olan Adoro Records için kayıt” yaptığını okuyunca herhalde satmak için bir miktar CD getirmiş olmalıdır diye geçirdim aklımdan. Arada fuayeye çıkıp etrafa bakındım. Karşıda iki delikanlı CD satıyorlardı.

İki tane CD vardı. Birinde İspanya, ötekinde İtalya yazıyordu. İspanya’da İsaak Albeniz, Joaquin Turina, Emilio Pujol ve Paco De Lucia gibi bestecilerin eserleri yer alıyordu. İtalya’da ise Domenico Scarlatti, Ferdinando Carulli, Mauro Guiliani, Niccolo Paganini, Mario Castelnuevo Tedesco ve Carlo Domeniconi’den eserler vardı.

Domeniconi’nin “Koyunbaba” adlı eseri özellikle dikkatimi çekti. Koyunbaba’dan 2:42 dakikalık presto bölümünü koymuş CD’ye. Halbuki bu bir süittir ve 12-14 dakikalık bir yapıttır.

Domeniconi üç yıl kadar Türkiye’de konservutavarda ders vermişti. Türk musikisini sevmiş olmalı ki birçok eserinde Türk musikisinin etkisi açıkça görülebilir. Ancak bu eserlerden en yaygın olarak bilineni ve çalınanı Koyunbaba süitidir.

Domeniconi’nin izahına bakılırsa “Koyunbaba” Bursa’lı bir çobandır. Daha sonra aziz/veli olur ve türbesi Ege koylarından birinde bulunuyor. Müziği de çobanın sakin yaşamı, velinin kendinden geçen vecd halini ve koyun dingin güzelliğini anlatmaya çalışır.

Rivayetlere göre Koyunbaba’nın esas adı Seyit Ali imiş ve Bursalı bir çobanmış. Daha sonra Osmancık’a yerleşmiş. Fatih Sultan Mehmet ve II. Bayezit zamanlarında yaşamıştı. Günde bir kez melediği için kendisine “Koyunbaba” denmiş. Keramet sahibi ermiş bir kişiymiş.

Rastladığım bir başka Koyunbaba da Kırklareli’nde 600 kişilik bir köyün adıymış. Zamanında köyün üçte biri Türk, üçte biri Bulgar, üçte biri de Rum imiş. Balkan savaşlarından sonra yani 1913’te Bulgarlar köyü terkedip gitmişler. 1923’te de mübadele sonucu Rumlar da köyü terketmek zorunda kalmışlar.

Konserin ikinci yarısı George Bizet’e aitti. Önce Carmen süitinden parçalar sonra da biste L’Arlesienne süitinden bir parça çalındı. Doğrusu ben Rodion Schedrin’in uyarladığı Carmen süitini tercih ederim.

İki husus dikkatimi çekti. Birincisi, çok sesli müziğin izleyici sayısı artmış gibi duruyor. Hiç unutmam, Atatürk Kültür salonunda Yücelen Kuartet’i izlemeye topu topu 16 kişi gitmiştik. Müzisyenlere moral vermek için onları avuçlarımızı patlatırcasına alkışlama gereğini duymuştuk.

İkincisi, konser adabımız gelişmiş değildir. Aranjuez’in ilk iki bölümünde cep telefonlarıyla sürekli fotograf veya video çekildi. Telefonların çıkardığı ışığın arkalarında oturanları rahatsız edeceği kimsenin aklına gelmemiş. İşlerini sessisce yapıyorlardı ama telefonlardan saçılan ışık dikkatimi dağıtıyordu. Önümdeki beyefendi, sahnedekileri iyi çeksin diye telefonunu başının üzerine kaldırıyordu.

Orkestranın en ilginç kişisi kuşkusuz orkestra şefi Ali Hoca idi. Leipzig Bach Müzesi’nden bir peruk yürütüp başına geçirmiş izlenimini uyandırıyordu. Arkadan kendisini izlerken “Acaba Bach’ın görüntüsü öyle miydi?” diye kendi kendime sordum durdum.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar