Sahiplenmek nutukla olmuyor - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Sahiplenmek nutukla olmuyor

Köş, MoreketMehmet Moreket

Daha bir kaç gün önce sınırları belli bir toprak parçası üzerinde, egemenlik kuruşumuzun yıldönümünü kutladık. Adına o günlerde “devlet” denmezdi ama, yönetimi bizdeydi…

Aradan 42 yıl geçti. Hep siyaseti, varolanı nasıl yokettiğimizi, taş üstüne taş koymadığımızı söyleriz de, nedenlerini hep partizanlığa, çıkarcılığa bağlarız.


Bence yeterli değil.

Esas başarısızlık, devleti yönetmekle ilgili…

Geçtiğimiz günlerde bu düşüncelerimi arkadaşlarla da tartıştık.

Acaba dedik, kültürümüzden mi?

Hala göçebe kültürü mü taşıyoruz acaba? Hani genlerimizde olan göçebelik bir yana, bu ada topraklarında da sürekli göç etmişlik konusu…

Hep başkaları tarafından yönetilmiş olmaktan mı?

Sahiplenmekle ilgili bir sorunumuz mu var? Çünkü sahiplenme, al bayrağa sarılıp nutuk sallamakla olmuyor. “Kan, can, özgürlük, vatan” dediğiniz toprağa saygınız olduğu iddiasındaysanız, inandırıcı olmanız için, korumuş,  yüceltmiş olmanız gerekir… Çöl haline getirdiğinizde, nutuklarınıza kimse inanmaz… Galiba esas sorunumuz bu…

Bana bunları düşündürenin ne olduğunu açıkladığımda, ne alaka diyebilirsiniz. Ama okuduktan sonra, bir de siz düşünün bakalım, nedendir…

Bana bunları söyleten, Güney Kıbrıs’la yaptığım mukayese…

Her zaman için “Onlar dünyadan para alırlar, tanınmıştırlar, onun için kalkındılar” savunmasını yaparız. Ya peki biz, bizim 42 yılda Türkiye’den akan kaynağımız az buz şey midir? Üstelik de geri ödemesiz. Buna bir de 74’de hazır bulduklarımızı ekleyin…

Mukayese yaptığım konu da, çok basit. Görüntü….

Şehirleşme, çevre duyarlılığı, düzen, intizam…

Lefkoşa’nın bizim taraftan bakınca en yeşil bölgesi, tarihi Yeşil Hat… Ellenmediği için, doğal bir yeşil koridor… Onun dışında, kentin içinde gösterebileceğimiz tek yeşillik, Kumsal Parkı. Var mı başka?

Refüjlerin içi, ya otlarla dolu ya beton… Her yeni bina onlarca ağacın katledilmesine neden oldu ama, “her yeni apartman şu kadar ağaç diksin” diyemedik… Sadece Lefkoşa değil, tüm kentler aynı durumda.

Önceki gün Strovolo’daydık. Lefkoşa’nın göbeği. Her gittiğimde gördüğüm parklara, bahçelere bir de bu gözle baktım. Refüjlerin içine, yaprak dökmeyen, yayılan, bodur bitkiler ekilmiş. Ama en müthişi, neredeyse 10 kilometre karelik bir yeşil alan. Yer yer zeytin ağaçları… Aralarında yüzyıllık olanlar da var, yeni dikilenler de… Yer yer başka bitkilerin, sebzelerin yetiştirildiği fidanlıklar. Bakımlı, canlı. Damla sulama sistemi kurulmuş. Müthiş bir yeşil koridor. Mahalle aralarındaki yeşil alanlar ha keza.

Onlar da en az bizim kadar susuz. Ama oturmamışlar. Plan, proje üretmişler. İsrail’in know-how’ını kullanmışlar,  denizden günde 60 bin metreküplük su arıtacak tesis kurmuşlar, arıtılan suyu diğer kentlere dağıtıyorlar. Ayrıca bu sudan elektrik üretme planı da var işin içinde.

Ama sorun su değil. Vizyon… Kafa yorma, hayal etme, en iyisini yapmaya çalışma. Kısaca “iyi yönetim”, inanç, sorumluluk, bilinç…

Strovolo dediğiniz yer, yabancı elçiliklerin olduğu bir bölge. Arsa fiyatlarını tahmin edemiyorum. Şimdi o bölge bizim elimizde olsa, çoktan iskana açmış, çok katlıları dikmiştik. Ama adamlar ranta bırakmamış, öylece koruyor…

Şimdi artık bir mucize oldu ve biz suya kavuştuk… Güney’de olmayan, temiz, masrafsız… Peki, en az bunun kadar önemli olan tarımsal üretimi bir yana bırakalım, çevre düzenlemeleri için bir plan proje var mı? Herhangi bir belediyenin, ya da Çevre Bakanlığı’nın… Hiç akıllarına geldi mi? Yoksa hala “nereye kaç katlı bina dikilsin” derdinde midirler?

Baksanıza, sözde çevre koruması altındaki tek bölgemiz Karpaz, susuzluktan kavruluyor. Onu bile kaybetme noktasındayız… Eşekler susuzluktan köylere inmiş. Diğer taraftan, ‘sahillere nasıl daha çok katlı bina yapılır’ çabası sürüyor.

Lefkoşa Belediyesi’nde bildiğim kadarıyla birden fazla peyzaj mimarı var. Çevre Dairesi, Tarım Dairesi, Şehircilik Planlama…. Her birinin dünya kadar uzmanı var. Eğer yanılıyorsam, birileri çıksın ve “şöyle bir planımız var, şu uygulamayı yapacağız” desin. Bunu duymaya öylesine hasretiz ki…

Bir ülkenin nasıl yönetildiğine dair ilk imaj, çevredir bence. Uçaktan inen bir yabancının özellikle de yaz aylarında, gördüğü manzara karşısında aklına ilk gelen şeyin “burası iyi yönetilmiyor” olduğundan adım gibi eminim… 

YERİN KULAĞI VAR

AB KOORDİNASYON MERKEZİ NE İŞE YARAR: Yıllardır Başbakanlığa bağlı AB Koordinasyon Merkezi olmasına rağmen özel bir şirketten bu konuda hizmet alımı yapılması ve karşılığında yüklü bir para ödenmesinin nedenini anlamakta zorlanıyorum. AB Koordinasyon Merkezi’nin yetersiz olduğunu düşünüyorsanız, o zaman orada çalışanlara da ihtiyaç olmaması lazım. Aksine soruşturduk, gayet yeterli elemanlar var. Hem onlara maaş ödeyeceksiniz,  hem de işi özele deveredeceksiniz. Ama anladığım kadarıyle amaç iş yapmak değil, yine birilerine avanta sağlamak. Hele hizmet alımı yapılan şirketle ilgili iddialar, kafaları daha da karıştırıyor…

GÜNDEM, SİYASET: Başbakan Hüseyin Özgürgün, bugün resmi olarak ilk Ankara ziyaretini yapacak… Program önceden kararlaştırılmış olsa bile, bu kargaşaya rağmen iptal edilmemesi dikkat çekici. Bir başka önemli unsur, Dışişleri Bakanı’nın da heyette yer alması. Mali konular çözüldüğüne göre, gündem iç ve dış siyaset olacak gibi görünüyor. Hakkımızda hayırlısı…

ESKİ GİRNE YOLU NİHAYET: Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı’nın, eski Girne yolunun yenilenmesi projesi geç de olsa sevindirici. Hem de 20 gün içerisinde başlamak üzere… Bölgedeki binlerce yeni binaya karşın, yıllardır ellenmemişti. Neredeyse toprak yol olmuştu. Arada bir de olsa, böyle sevindirici haberler almak ne güzel…

BİR DE BAYRAK DİKMİŞ: Yasal sınırın üzerinde kat çıktığı için inşaatı “sözüm ona” durdurulan Karaoğlanoğlu’ndaki otel inşaatının tepesine TC ve KKTC bayrakları asıldı. Bunun anlamı, “sıkarsa şimdi gelin de bu kaçak katları yıkın”dır. Dikkata edin, özellikle Girne bölgesindeki çok katlı binalarda bu hep uygulanıyor. Bayrak, devlet büyüklerinin fotografları, olası bir gayri yasallığı örtmeye yönelik. Tıpkı siyasiler gibi onlar da vatan, bayrak edebiyatına sığınıyorlar…

 HÜKÜMET DE TATİLDE: Uzun bayram tatili, ardından 20 Temmuz tatili. Meclis zaten yaz tatiline girmiş durumda. Hükümet de belli ki sıcaklardan rehavete kapılmış. Haftalardır icraat konusunda tık yok. Gazetelere bakıyorum, bakanlar sadece yüzleri unutulmasın diye, özel röportajlar veriyorlar. Bir de kabuller ve ziyaretler. Hoş ‘böylesi daha iyi’ demek geliyor içimden. Ortada dönen iddialara bakarak, hayrımıza, dişe dokunur bir şey yapacaklarından emin değilim…

DOĞRU SÖYLEYENİ…: Vatandaşlar İttifakı milletvekili ve Rum Dışişleri Eski Bakanı Yorgos Lillikas, Kıbrıs sorunu müzakerelerinin, “tüm gösterişe rağmen hiçbir yere varmadığı” değerlendirmesinde bulundu. Lillikas’ın bu sözlerine katılmayan var mı? iki liderin açıklamaları ne kadar iyimser olsa da, gerçek Lillikas’ın dediğinden farklı değil. Bizden bir siyasetçi bunları söylese hemen, “çözüm karşıtı” damgasını vururduk.

ZİRVEDEKİLER: Mete Tümerkan: “Türkiye’de halkın ezici bir çoğunluğu demokrasi ortak paydası etrafında kenetlenmiş durumdadır. Herkes kendi mahallesini terk etmiş, ülkenin geleceğini daha iyi şekillendirmek adına sokaklara çıkmıştır. Türkiye’de daha demokratik ve çağdaş koşullara ülkenin taşınabilmesi için çok ciddi bir sinerji oluşmuştur. Bu sinerji kaybolmadan Türkiye özellikle demokratikleşme yolunda sorunlarını aşmanın yollarını bulmalıdır. Dündeki kavga ve tartışmalarını tarihe gömmelidir…”.

DİPTEKİLER: Suçlusu Biziz: Kimse kusura bakmasın ama, bugün ülkede yaşadıklarımızın tek sorumlusu siyasetçiler deyip sorumluluktan kurtulamayız. Şöyle bir etrafınıza bakın. Çevre kirliliği, trafikteki davranışlarımız, sosyal duyarsızlığımızla, vatandaşlar olarak bizim hiç mi suçumuz yok. Nemelazımcılık hastalığı üzerimize öylesine yapıştı ki, zaman içinde o eleştirdiklerimizden bir farkımızın kalmadığını göremiyoruz…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar