Rumun iştahı! (Türk halkını kendi yurdunda esiri yapacak!)       - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Rumun iştahı! (Türk halkını kendi yurdunda esiri yapacak!)      

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

   “1950 Enosis Plebisitini” hortlattığı için müzakerelerin durduğu gerçek. Fakat “tam çözüm olacaktı bu olay umutları yıktı”  demek yanlış  çünkü çözüm sürecinin  bizatihi kendisi şaibeli!

Buna karşın “çözüm çözümdür denenir olmazsa herkes yeniden kendi yoluna döner” demek de teselli olmaz üstelik zevahiri de kurtarmaz!  Nitekim geçen hafta hatırlatmaya çalıştığımız bir iki önemli konu vardı ki Türk tarafı olarak yazık ki bunları politikamızın asli unsurları yapamadık, yapamadığımız için de  çözüm sürecini Rum tarafının saptırmasını önleyemedik!


Birisi için şöyle diyorduk: “Biz bu adada ne misafiriz ne sonradan adaya gelen yamalama bir toplumuz ne de Güney’e diyet borcumuz vardır…”

Biz bu adada 437 yıldır yani dört buçuk asırdır en az Rum kadar var olan bir halkız.. Bir başka deyişle ne Rum’un Enosis hayallerini tatmin edecek siyasetlerin ne de gönlünü hoş tutacak anlaşmaları yapmak zorunda değiliz. Ne de barış adına arsızlıklarını  karşılmak durumundayız. Bu adada Rum halkı ne kadar varsa Türk halkı da o kadar vardır…

DAHASI: Rum tarafı nasılsa bir tutamlık nüfus fazlalığında  “çoğunluk” haline geldi ya! Ve nasılsa Türk tarafının Evkaf malları üzerine de oturarak  mülk fazlalığına sahip oldu ya! Hemen her müzakerede Türk tarafının önüne koyduğu bu “nüfus ve mülk çoğunluğudur ki dikile dikile  “adanın egemeni benim” diyecek duruma geldi!

       Mantığı şu: “Ben nüfus ve mülk çoğunluğuna sahipsem adada Güç ve Yönetim paylaşımı ile Mülk ve toprak paylaşımında benim hakkım daha fazla olmalıdır… Nasıl daha fazla olacak? Kuzey’den hem toprak hem de bazı köy ve kasabaları kopartacak!

Eee! Bakın bakalım kazın ayağı öyle mi? Rum nüfus ve mülk çoğunluğunu bahane ederek Türk tarafından sadece “gasp edildiğini iddia ettiği” topraklarıyla bazı yerleşim yerlerini mi istiyor!” Ya ne istiyor?

Bir: Türkiye’nin de Türkiyelilerin de adadan gitmesini!

İki: En az 150 bin Rum’un Kuzey’e dönmesini!

       Üç: Siyasi eşitliğin olmazsa olmazı olmazı olan dönüşümlü Başkanlığın hep kendinde olmasını!

Dört: Kuzey’deki Türk nüfusun dondurulmasını!

       Beş: Kıbrıs’ta TC’e AB’nin 4 özgürlüğünün tanınmamasını!

Vesaire diyeceğiz çünkü  bir süre önce Sn. Akıncı ile Mevlüt Çavuşoğlu ortak basın toplantısı yaparlarken ikili müzakerelerde çok ilerleme olmadığını, Rum tarafının samimiyetten uzak olduğunu, mesnetsiz yalanlarla (mesela TC’lilere 4 özgürlük tanınırsa 80 milyon Türk’ün AB’e doluşacağı yalanı) süreci baltaladığını falan da söyledilerdi”

Yani “tam  çözüme yaklaştık” gibilerinden bir somut gelişme yoktu ancak umut vardı onu da Rum Meclisi Enosis Plebisiti kararı ile berhava etti!

KISACA: Türk tarafı Rum tarafının stratejik planı olduğu açık seçik ortalarda salınan  önerisi ile sittin sene hem de Rum’un denetimde  cemaat esamesine düşürülmüşlüğü ile azınlıkta kalacak; fakat Rum tarafı hem nüfusu hem mülkü ile Kuzey’e dönecek  ve Türk tarafını bizzat “kendi içinde” denetleyerek zapturapt altında tutacak! Var mı  bu gök kubbenin altında kendi vatanında 4 buçuk asırlık varlığı ile böylesi bir çözüme evet diyecek halk!


TÜRKİYE’NİN YARDIMINA ÇOK İHTİYAÇ VAR..

Evet bu adada 436 yıldır varız. Fakat nüfus ve ekonomi yönünden hep Rum halkının gerisinde kaldık. Hatta Rum sermayesinin monopolünde en kabadayısından “işçisi ve acentası” olduk! Tutun ki bu adada biz de varız dediğimizin gözle görünen elle tutulan kalkınma hamleleri, 2014’lerden sonra yoğunlaşır..

Buna karşın hâlâ hastanelerimizden okullarımıza, tesislerimizden alt yapılarımıza kadar çok eksikliklerimiz vardır ve asıl facia da bu eksikliklerimizi bu devlet yapımızla asla  kapatamayacağımız gerçeğidir.

Mesela hiçbir belediye kendi gelir kaynaklarını büyük oranda aşan kentlerdeki  büyüme ile imar iskâna uygun alt yapı yatırımları ile katkıda bulunacak  durumda değildir!

Mesela: Devlet Laboratuarı yandı ya! 0rtaya çıkan zehirli gaz olayından tutun da yeniden devreye sokulmasına varıncaya kadar bir sürü sorunun üstesinden gelinmesi gerekir ama hepimiz göreceğiz “yeni bir laboratuarın oluşturulması yılları alacak…”

Mesela: Sigortalar her ay bankalardan borçlanmazsa sigortalıları ödeyemeyecek durumda!

Mesela. Çiftçi hayvancı teşvik paralarını yahut alacaklarını alabilmek için hükümetle sürekli kavga etmek zorunda!

Mesela narenciye  bahçeleri tuzlanmadan dolayı mahvoluyor ama ne yapılması gerektiği bilinse de yapılamıyor çünkü bu sektöre ayrılacak yeterli bütçe yok!

Mesela Türkiye’den gelen su akıyor ama içme ve tarımda kullanma suyu olarak ne zaman hazır olacağını kimse söyleyemiyor çünkü alt yapısı eksik!

DÜŞÜNÜN: Bu devlet bu koşullarda çözüme gidecek de Rum’la aşık atacak? Mümkün  mü? Ha denecek ki AB yahut ABD yardım edecek! 3 milyon Suriyeli mülteciye kapılarını açan Türkiye’ye  de “sen almaya devam et biz parasal faturasını öderiz!” Kimse elini cebine sokmadı sonuçta mültecilerin rehabilitelerini yine TC gerçekleştirdi..

O TÜRKİYE’yi işte şimdi tam zamanıdır KKTC’de  bekliyoruz! Açık seçik yazalım: Parası ve alt yapı yatırımlarıyla! Çünkü borç üzerine borç koyarak bir devlet yönetilemez! Öyle “bize balık tutmasını öğretse yeter” demek de yetmez!

Eğer üç milyonluk mülteciyi sırtaran, şimdilerde savaştığı sınır ötesi yerlerde kurtardığı kentlere o mültecileri yerleştirip evler okullar hastaneler yapan Türkiye; 436 yıldır bu adada yaşayan kendi soydaşlarını ayağa kaldırmazsa bir gün “bedelini ödeyenler” çıkar ve sonrası da  “Türk tarafı masada kaybetti” olur!


       KISACA TAKILDIKLARIM:  (OLMAZSA OLMAZ, ÜNİVERSİTELER ÖZERKTİRLER.)

Doğru dürüst çalışan kurumlarımızı bile bir süre sonra ya siyalaştırarak veya “parasal gelirler sağlamak” uğruna “sorunlu” hale getirip daha önce sorunlu hale getirdiklerimizin yanına koyuyoruz, sonra da başlıyoruz kim nasıl batırdı diye Meclis Araştırmaları yapmaya! Sonuncusu YÖDAK oluyor! Tutturdular  Eğitim Bakanlığına bağlayacaklar! Tepkiler gelince “Yürütme erkine” bağlama gibi beter bir siyasi buluşa imza attılar. Oysa sorun açık. Üniversiteler önce kendi içlerinde sonra devlet kademelerinde “özerktirler” ve öyle de kalmaları gerekir…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar