Dün “iktidar muhalefet” tartışmalarıyla geçen yılların Kıbrıs siyasi sorununu da olumsuz etkilediğini hatta liderlerin kavgaları nedeniyle Kıbrıs sorunun hiçbir devrede “ulusal dava” olamadığını yazdımdı…
Tabi devre devre Rum saldırılarına toplumca karşı koymayı, direnmeyi, bu nedenle oluşan “birlik ve beraberliği” ayrı bir parantez içine koyuyorum ve hatırlatıyorum:
Bugün de farklı bir süreç yoktur. Toplum Kıbrıs siyasi sorununda ikiye ayrıldı! Kendilerini “çözüm isteyen taraf” olarak lanse eden örgütlü örgütsüz insanlar, sanki kendilerinden öte yurttaşları çözüm istemiyor suçlamasıyla ayrı bir kampa ittiler! Bu itiş kakış her zamanki gibi ve yine “ulusal dava” olması gereken Kıbrıs sorununu “iktidar muhalefet” haline getirdi! O kadar ki Sn. Akıncı bile toplumunun kaderini yüklendiği müzakere masasına hükümet erkini katmazken, üstelik süreci de halkından kaçırtarak Rum basınından öğrenmeleri zorunda bıraktı!
Çok gördük: “Ben odaklı” siyasi statü sahipleri iktidar erkini ele geçirdiğinde kendine inanıp güvenen arkadaşlarını bile harcamakta tereddüt etmezler!
YENİ JENERASYON: Ve yeni siyasallaşmalarla yapısal değişimler!…
Önce hatırlatayım: 1974’den sonra aramıza katılan TC kökenli yurttaşlarımızı kendimizden saymadık! Hatta sınıfsal bir değerlendirmeyle “alt kültür” insanları olarak niteledik.. İşçilerimiz, bakıcılarımız, tamircilerimiz, sanatkâr ve zanaatkârlarımız hatta çiftçilerimiz olmalarına karşın!
1974’den sonra uzun yıllar CTP ile TKP bu insanları partilerine üye kaydetmediler. Ta ki UBP’nin üye sayısını TC’lilerle artırdığını görene dek!
O yıllar TC’li kesimin insanları için zor dönemlerdi. Ayrı gayrı gettolarda yaşamak zorunda kalıyorlardı! “Kıbrıslılar” tarafından dışlanmışlıklarının farkındaydılar…
Yeni Doğuş Partisi’nin kurulmasıyla birlikte kendilerine hem siyasi hem de sosyoekonomik yönden yeni bir dayanak buldular. Çırağı, işçisi, hizmetkârı oldukları iş adamlarının yerlerine bu kez “sahipleri, patronları” olarak geçtiler… Değişim yeni etkileşimleri de getirdi.
Tüm bunlar kolay olmadı, kabuk değiştire değiştire büyük işlerin sahipleri olurlarken toplumun da her katında yerlerini almaya başladılar.. Tutun ki KKTC’ye sahiplik koyma yönünden bir ileri aşamaydı bu.. Öğretmeni polisi, memuru, doktoru, müdürüyle…
SİYASALLAŞMA: Yeni Doğuş Partisinin ömrü uzun süreli olmadı. Buna karşın 1984’de Aytaç Beşeşler, İsmail Tezer, Baki Topaloğlu, Ferhat Ulutaş KKTC Kurucu Meclisinde grup oluşturmayı başardılardı… KKTC’nin kuruluşundan sonra 1985 seçiminde de Meclise “Kenan Akın, Aytaç Beşeşler, Ömer Demir, Emin Uzun’u sokma başarısını gösterdilerdi… 1990’larda UBP saflarına kayarak kadük duruma düştülerdi ama!
Uzun süre büyük olasılıkla Ankara’nın da talimatları doğrultusunda siyasi partilileşmeye gitmediler. Nitekim TC Büyükelçisi Kumcuoğlu’nu bir ziyaretimde “TC’lileri dışlarlar tos atarlar” gibilerinden bir serzenişim üzerine “atarlar atarlar ama sonra gün gelir…” kabilinden esprili bir cevap aldıydım…
Buna karşın TC kökenli yurttaşlarımızın seçimlerdeki etkinlikleriyle oy potansiyellerini dikkate almazsak bugüne kadar siyasi sorunla ilgili belirgin bir tavır ortaya koymadılar.. Ne var ki yakın geçmişte Yeni Doğuş Partisini sessiz sedasız yeniden dirilttiler dolayısıyla siyaset sahnemize bir parti daha soktular…
FARKLILIKLAR: Aradan, sadece bizim için değil, TC’den kaydırılan nüfus için de geçti kırk üç yıl.. Artık en az bizim kadar onlar da bu memleketin sahipleridirler. Her ne kadar müzakerelerde henüz ayrıntılarını öğrenemediğimiz bazı nüfus oynatmalarıyla oranları konusu gündeme gelmişse de bunların TC kökenlileri ne kadar olumsuz etkileyeceğini öğrenemedik!
YENİ DEĞİŞİM: TC kökenli yurttaşların Önümüzdeki seçimlerde nasıl bir sonuç alacaklarını bilemeyiz.. Meclise milletvekili göndermek için çok aceleleri olup olmadığını da bilmediğimiz gibi. TC Büyükelçiliği tarafından sırtarılıyorlar mı? Ayrı bir parti ayrı bir siyasi erk haline gelme konusunda ne kadar bütünselliğe sahiptirler?
Bunları en iyi bilen tabi yine bizim kaşarlanmış siyasi partilerimizdir. Ancak bizim bildiğimiz şudur:
Bu insanlar sosyoekonomik yapımıza artık daha cesurca “şerh” koyabiliyorlar! Sahiplik duygusunun verdiği güvenle hareket ederlerken, tutun ki yediğimiz ekmekten sebze meyveye kadar bu insanların büyük oranda alın teri vardır. Kaldı ki turistik otellerden sanayi tesislerine kadar varlıklarını hissettiriyorlar…
Kısaca Kıbrıs’lı topraktan, sanattan, zanaattan, işçilikten koparken bu insanlar her alanda ve tüm hizmet sektörleriyle aramızdadırlar.
Hatta artık daha çok farkına vardıkları bu güçleri ve etkilerine güvenerek mesela insanları birleştirici olması gereken “din” gibi konularda da bize dinsiz imansız bakarlarken, ayar vermeye çalışıyorlar!
…ONCA eveleme gevelemeden sonra dilimin ucundakini çıkarmam gerekirse şunu söylemek zorundayım.
Ya bundan sonra KKTC’de “Türkiyeli-Kıbrıslı” ayırımının siyasi sorunla seçimleri de etkileyen “ayrı gayrılığı” ile yolumuza devam edecek dolayısıyle istemeden çatışmacı olacağız; yahut “Kıbrıslı yurttaşlar” oluş bilincinde KKTC’yi var etmenin bütünselliğinde birleşeceğiz… Bu tercihlerle başlatılacak süreç öncelikle siyasi partilerimizin inisiyatifindedir, göreceğiz!