Asıl ve kalıcı olması gereken “çözüm” 1974’de gerçekleşti. Şu anda aranan çözüm ise 1974’ü yıkıp yerine yenisini koymaktır! Bu da mantıkta şudur: “1974’de Barış Harekâtı ile sağlanan çözüm yanlıştı, şimdi düzeltilmesi için çalışılmaktadır!
Yanlış olan neydi? Adanın ikiye bölünmesi! Kuzey’de Rum’un malının gasp edilmesi! Kuzey’in Türkiye’nin garantörlük hakkında askeriyle güvenceye alınması!
TÜRK-RUM tarafları ile BM’lerce aranan çözümün siyaseti de felsefesi de budur! Yani “1974 de Türkiye bir kabahat işledi, Kıbrıs’ın Kuzeyi’ni işgal etti, kabul edilemeyen olaylar yaşandı, şimdi tüm bunları düzeltecek bir yeni çözüm için çalışılıyor!” ÖYLE Mİ? Evet ve maalesef öyledir! Bunu da Güney’deki Rum halkı değil, Kıbrıs Türk halkı istedi çünkü çözümsüzlük ve ambargolar nedeniyle sosyoekonomik yönden bir kalkınma ve istikrar sağlayamadı! Dahası dünyaya kapalı yapısı ile 3 bin 500 kilometre karelik bir alanda dön baba olurken başı döndü, trafikten uyuşturucuya, gasptan ranta, kumardan kerhaneciliğe, hırsızlıktan ötesi pekçok kanundışı olaylara kadar her türlü pisliğin içine battı!
PEKİ çözüm olursa Türk halkı bu olumsuzluklardan kurtulacak mı? “Evet” deniyor! Fakat bir şey unutuluyor! “Çözümün olması için Türkiye’nin Kuzey’den gitmesi yerine Rum’un yerleşmesi gerekir! Sakın öyle değil demeyin öyledir! Şubat’tan beridir devam eden çözümün seyrine, masada tartışılanlara bakın. Tüm arayışlar Rum’un Kuzey’e “nasıl” dönmesi üzerinedir! Ki asıl gaile de şudur: Elinde zeytin dalıyla mı yoksa silahıyla mı dönecek?
DAVET eden Türk tarafıysa icabet edecek olan da Rum tarafı olacak! Ancak açıklandığı için öğrendik, oluşacak sistem Başkanlık sisteminde bile eşitliği içermezken Temsilciler Meclisinde azınlık statümüz devam edecek! Tüm ada kapsamında da nüfus ayarlaması dört Rum’a bir Türk hesaplaması içinde yapılacak! Kısaca “çoğunluk –azınlık” statüsü!
BAŞA dönüyorum: İçimizde bazı Marjinal gruplar vardır. Bazıları avro ile besleniyor! Bazıları anadan doğma kronik muhaliftir! Bazıları iş, aş yoksunluğunda süründüğü, haksızlıklara uğradığı, iyi yönetilmediği için topluma kırgın ve küskündür! Üstelik bunlar günlük yaşamların “kahır ve sorunlarıdır da!
FAKAT bu nedenlerin hiç biri siyasi sorunun “çözüm bahanesi” yapılamaz! Eğer sorunlardan kurtuluş “Birleşik Kıbrıs” efkârında Kuzey’i Rum’la paylaşmak formülünde görülürse , bu davayı varlığımızla birlikte kaybederiz!
BU nedenle diyoruz. “Hemen barışçı çözüm” yerine “nasıl çözüm” sorusunun cevabı verilmeli ve en azından içinde Türkiye’nin garantörlüğünün de olduğu “konfederasyon” üzerinde ısrarlı bir “ulusal mücadele” sürdürülmeli. Bunun dışında her çözüm rizikoludur!
CİM KARNINDA BİR NOKTA! (ERCAN OLAYI!) Başbakan Hüseyin Özgürgün “başkanlığını yürüttüğü ve güven duyduğu kabine üyelerinin tartışmasız teminatı olduğunu, kimsenin hükümet üyelerine sermaye kılıcı sallamaya kalkamayacağını” söyledi ve ekledi: “Herkes haddini ve kendini bilmeli…” Bu açıklamasıyla da Sn. Başbakan “tartışmasız teminatını” tartışmaya açmış oldu! Çünkü tartışılanlar devletin kurumları, tartışma konusu olanlar da “güven duyduğu” Bakanlarıdır! Üstelik son günlerin flaş ismi Tahsin Ertuğruloğlu ile “Ercan” olayı da değildir sadece! Sağlık bakanından Ulaştırma bakanına, Eğitim bakanından falan bakanın bakanlığına kadar! Tümünü de “muhalif siyasi partilerin kırıcı muhalefetleri”mazaretine sokup aklayamayız! Canlarımızı yakan sorunların sorumluları olması gereken Bakanlıkları hükümet dışında aramak da mümkün değil!
NİTEKİM nedir bu Emrullah Turanlı olayı etrafındaki tatsız gelişmeler? Adam hükümete savaş açtı, ödediği paraların dekont ve belgelerinden söz ediyor, “ilgili bakana dava açacağım” diyor! Olay deşildikçe de vakti zamanında sanki memlekette avukat yahut yetkili bir denetim şirketi kalmamış gibi Türkiye’den Ömer adlı bir avukat geliyor Turanlı’dan hem de euro olarak ödemesi gereken parayı hemen vermesini emrediyor!
Peki ama hükümet ne zamandan beridir devlet işlerini adı sanı, yetkisi okkası bilinmiyen dıştan ithal “taşeron” gibi insanlara yaptırıyor!
OLAY Ertuğruloğlu’na yahut Özgürgün’e veya Turanlı’ya inanıp güvenmek yahut güvenmemek olayı olayı değildir! Mesela dün de yazdık. Ertuğruloğlu istenen paranın yasa ve anlaşmalar gereği her ay devlete verilmesi gerektiğini söylüyor.. Yani kimse cebine saldırıp “rüşvet” sayılacak bir para istemiyor!
PEKALA ama başta Başbakan Sn. Özgürgün olmak üzere, Ertuğruoğlu ve ilgili diğer Bakanlar bu kadar basit açık seçik olması gereken bu yasal denilen para tahsilini neden ve hâlâ anlatamadılar? Eğer Emrullah Turanlı şaibeliyse olay Mecliste neden paylaşılmadı? Neden kamudan kaçırıldı? Olay bunlardır!
“Ben Bakanlarıma sahip çıkarım” demek yetmez ki? Tabi ki sahip çıkılacak çünkü Bakanlar Kurulu Başbakandan sorulur..
Vesselam olay bir hükümet bir devlet zafiyetidir.
KISACA TAKILDIĞIM… (ZİFTİN PEKİ!) Ülkenin hükümet erkânından politikacısı limandaki sandalının çatlamak üzere olduğunu görür ve hemen ayak işlerini yapan adamını çağırıp, “git oğlum şu bizim sandalı ziftlet der.”
Adam iki gün sonra gelir, “dediğinizi yaptım sandalınızı ziftlettim” der ve masraf pusulasını uzatır. Politikacı pusulaya bakar, “bu ne böyle, bir sandalın izftlenmesine bu kadar para mı istenir?” Adam boynunu büker, “sayenizde biraz da ben ziftlendim efendim der!”
<