Müzakereler Yeniden Başlarsa - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Müzakereler Yeniden Başlarsa

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Bakıyoruz Rum tarafı için de çözümsüzlük  kuşku  ve telaş  yaratabiliyormuş.  Nitekim Rum İçişleri Bakanı Hasikos’u bir gaile aldı: Çözüm olmazsa Güney’de mülkü olan Türklerin geri dönerek hak talebinde bulunmalarından çekiniyor…”

Yukarıdaki yazımı Rum içişleri bakanı Hasikos’un çözümsüzlük karşısındaki telaşı nedeniyle 21 Mart günü  yazmıştım. Kimselerin aklında olmayan bir olasılığı ortaya atan  Hasikos  “ya Türkler Güney’e döner de mallarını isterlerse” diyordu!


Bu açıklamanın hemen ardından Güney’den bir başka haber geldi:  Disi’nin ve Akel’in ortak hareketi ile   “Enosis plebisiti” kararının Meclis yetkisinden alınarak Rum Eğitim Bakanlığı yetki ve sorumluluğuna verilmesi için (Sanki Eğitim Bakanı meclis dışı imiş yahut Rum meclisi eğitim bakanlığı görevini de yapıyormuş gibi abuk işler sürecinde)  “meclis komitesinde” yeniden görüşülmesi için girişim başlatmış.

Böyle bir gelişme olursa müzakereler yeniden başlar mı? Sözcü Barış Burcu’nun  bu girişimler konusunda açıklama yaparken neredeyse zil takıp oynayacak sevinç gösterilerine bakılırsa evet!  Fakat dün de yazdığım gibi yeniden başlayacak bu müzakerelerde bugüne kadar vaziyetleri kulisten idare eden Türkiye de sahne alacak bu da   aşikâr!

Şimdi müzakerelerin yeniden başlayacağı  beklentilerine bir mim koyarak neden  Rum tarafının çözümün devamını istediğine bir daha bakalım.

ZAMAN ALEYHİNE ÇALIŞIYOR: Açıkça görülüyor: Bir: Çözümsüzlük her ne kadar Türk halkına fayda sağlamıyorsa da Kuzey’deki de-fakto Türk devletini kemikleştirmeye devam ediyor.

İki: KKTC sadece kemikleşmiyor, uluslar arası arenada da varlığı ile sesini duyuracak  siyasi etkinliklerini artırıyor, bu da Türk tarafını zaman içinde eriteceğini düşünen Güney’i telaşlandırıyor.

Üç: Rum tarafı müzakerelere asılmaz, Enosis plebisiti gibi maskaralıklarla süreci sabote ederse, AB ve BM’ler tarafından töhmet altına itileceğini, buna karşılık “çözüm isteriz” diyen Türk tarafının siyaseten haklı konuma geçeceğini hesaplayıp  çekiniyor.

Dört: Büyük olasılıkla Rum tarafı müzakere sürecinde  istediği ile beklediği kadar olmasa da Kuzey’den artık bu kadarla yetinmesi gereken önemli ödünler koparmıştır eğer müzakereler sonlanırsa hem bu kazanımlarını kaybedeceğini hem de sonrası müzakerelerde o kadarını da elde edemeyeceğini görmektedir…

GELİNEN  NOKTA: Tüm bu olasılıklara karşın  yeniden başlayacak müzakerelerin çözümü sağlayacağını düşünmek hâlâ mümkün değildir. Nasıl ki Türk tarafı “enosis plebisiti kararı” nedeniyle müzakere masasını boykot etmiştir. Rum tarafı için de “Enosis kararının siyasi dengi   olan “Türkiye’nin garantörlüğü” odur! Ve en çok baş ağrıtacak olan da bu “garanti konusudur.”

Dolayısıyle eğer yeni başlayacak müzakerelerde “garanti konusu” çözüme bağlanmazsa, öteki tüm başlıklarda uzlaşmaya varılsa da sonuç sıfıra sıfır olur!                                                       ****

       VE BİZİM KUŞKUMUZ: Son dönemlerde  Türkiye’den etkilenen  siyasi ve sosyoekonomik sıkıntılarımızın olduğu muhakkak. Türk parasının döviz karşısındaki istikrarsızlığı ve Türkiye’nin AB ile gitgide koyulaşıp sivrilen söz düellosu ile meydan okumaları, yaklaşmakta olan referandum gibi etkenler bizi de olumsuz etkiliyor.. Yatırım adına inşaat sektöründen öte girişimler görülmezken, halkın büyük bölümü ile ayni çaresizlikteki devlet ancak borçlanarak tekerleği döndürebiliyorlar!  Yani Kuzey gitgide “kemikleşir ve büyürken” yığınla sıkıntıyı da birlikte taşıyor!. Umut edelim ki bu sıkıntılar bu döneme mahsus olsun!

*********                                

KISACA TAKILDIKLARIM: (SU – ORMAN – VE İADELİ YÖDAK!)

  1. Bir iki gün önce “su ve orman haftası” gibi KKTC’nin fukarası olduğu özel günleri yaşadıktı! Bizim bu tip “enerji ve doğa” ile ilgili naturamızın karnesi hep zayıflarla doludur! Nitekim deryalar gibi  sulara gömüldük ama hâlâ yararlanamıyoruz! Öte yandan bir zamanlar “yeşil ada” denilecek kadar   yeşil olan doğamız şimdilerde orman fakiri!

Nitekim Orman mühendisleri Odası başkanı İrfan Tansel Demir, orman alanlarının 73 bin hektarı aştığını fakat hâlâ KKTC yüzölçümüne göre ormanlık alanların yüzde 23’ü aşamadığını açıkladı. Oysa otuz yılı aşkın süredir her yıl böyle mevsimlerde binlerce fidan dikiyoruz fakat  bir yandan yangınlarla mevcut ormanları telef ediyor öte yandan fidanların bir bölümünü kurutuyoruz.

Ne var ki bu konudaki “seferberliği”  ve gitgide ulusal bir gelenek halini alan fidan dikme seferberliğini küçümsememek gerekir. Bir süre sonra eğer  yakmazsak olması gereken yüzde 30’luk orman alanına sahip olabiliriz.

SU SORUNU: Türkiye’den borularla deniz altından Geçitköy barajına, oradan da tekrar denize akıttığımız su ise en az bu memlekette yarattığımız çevre kirliliğimiz kadar ayıbımızdır!  Ki dört yıl TC’den su gelecek denirken, gelip giden hükümetlerin tırnak kadar ilgisini çekmeyen, bu nedenle suya sahip çıkmaktansa “neden KKTC’ye akıtıldı” diye kavgası yapılan bu büyük nimet şimdi çeşmelerden akmasına karşın hâlâ içilemiyor, hâlâ tarımda kullanılamıyor, hâlâ pazarlaması yapılamıyor!                                                       “Su uyur düşman uyumaz derler! Biz bize benzediğimiz için bu tip anlamlı lafları bile  yanlışa havale ederek, “su akar KKTC uyur!” diyoruz!

Kısaca gitgide dünyasallığı ile gelip geçen özel günleri ne  kutlayacak ne anacak ne de değerlendirecek yüz suratımız  kaldı!

İADELİ YASALAR: Sn. Akıncı Meclis’ten oyçokluğu ile geçen Yüksek Öğretim (değişiklik) Yasasını Meclis’e iade etti. Yanı sıra “üçlü kararname kapsamını genişleten Üst Kademe Yöneticiliği Yapan Kamu Görevlilerinin Atanması Hakkındaki Yasayı” da iade etti ki iyicene alıştığımızdan şaşmıyoruz!  Mesela şu YÖDAK değişikliği.

 Özerk olması gerekirken “siyasi iradeye” bağlanması kabul edilecek bir karar değildi. Kaldı ki Sn. Akıncı’nın iade nedeninde de vurguladığı gibi “YÖDAK 3 farklı yere bağlanıyor” bu da ileride sanki sorunlarımız yokmuş gibi yeni sorunların habercisi oluyordu.

Mesela YÖDAK’ın yürütme yetkisi Bakanlar Kurulunun boynuna asılıyor, bütçesi Maliye Bakanlığına bağlanıyor, tüzüklerini hazırlama da Eğitim işlerine veriliyordu.

Özgürgün koalisyon hükümeti başından beridir yasaları yapmakta ve değiştirmekte zorlanıyor. Anlaşılır gibi değil ama bu nedenle büyük zaman kaybı yaşandığı üstelik sık sık hükümetle Cumhurbaşkanını karşı karşıya getirdiği bir gerçek. Bu da istikrar yerine “tartışmayı” getiriyor.  Ne diyelim? Can çıkar huy çıkmaz!

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar