Lefkoşa Surlariçi’nin Yeni Renkleri - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Çarşamba, Nisan 24, 2024
Poli

Lefkoşa Surlariçi’nin Yeni Renkleri

Halil Duranay:  “Bu tür faaliyetler özellikle son on yılda yaygın bir akım haline gelmiş. Eski kentlerin terk edilmiş bölgelerini bir şekilde ele geçirip eskiyi dönüştürerek yeni bir hayat stratejisi oluşturmak. Sakin ve malzemelerden ötürü keşfetmeye dönük bir hayat. Tüketim toplumunun dışında kalan bir şey. “

Nadir Aydın: “Eski mekanları ve objeleri iyileştirmeye ve yaşama katmaya yönelik güçlü bir eğilimin henüz oluşmadı. Buna karşılık son dönemlerde. Lefkoşa Surlaiçi’de  açılan yeni bazı mekanları dikkate aldığımızda, olanakları olan ve bu alana ilgi gösteren yeni genç bir kesimin oluşmaya başladığını görüyoruz..”

2003 yılında iki toplum arasında karşılıklı geçiş kapılarının açılması, özellikle Lefkoşa Surlariçi’nin yeniden hayata dönmesi konusunda ciddi bir ivme yaratmış. Bölge, kentin sosyal ve ekonomik hayatında birinci derecede önemli olmaya şimdiden aday konumda.

Üstelik bu etkinliğinin daha da genişleme kapasitesi, bölgenin tarihi özellikleri nedeni ile oldukça yüksek. Şimdilik Arasta çarşısı ve bazı tarihi mekanlar etrafında beliren canlanma belirtileri, genç girişimcilerin de devreye girmesi sonucu açılan yeni mekanlarla hızla genişliyor. Bölgede her gün bir hayata dönüş öyküsüne tanık oluyoruz.


Bu günkü konuklarımız, her ikisi de işletmelerini henüz kısa bir süre önce açmış, klasik yiyecek içecek, eğlence veya dinlence alanlarının dışında, biraz da idealist gerekçelerle yatırım yapmış iki genç girişimci. Birbirlerine hem benzeyen hem ayrışan fakat ortak özellikleri, yeni yaşamda eskinin sınanmış kalitesini, konforunu, rahatlığını ve estetiğini sunma olan iki genç girişimci.

Hippo ve Halil Duranay

İlk söyleşimizi yapmak üzere, Bandabuliya’nın doğu kapısının az ilerisinde yer alan Hippo isimli dükkana giriyoruz. Dükkan, çoğunlukla koleksiyon ürünler satan bir dükkan ve bir süre, gramofon satın almak isteyen genç bir kadına yapılan tanıtıma tanık oluyoruz. Sonra sohbete başlıyoruz.

Konuğu olduğumuz Halil Duranay  Kıbrıs’a 2005 yılında üniversite öğrencisi olarak gelmiş. Öğrenimini tamamladıktan sonra master ve doktora programlarını geçip DAÜ Gazetecilik Bölümü’nde yarım zamanlı olarak öğretim üyeliğine başlamış. Bu arada İstanbul’da Kült Neşriyat isimli bir de yayınevi kurmuş.

Gazetecilikten veya yayıncılıktan koleksiyonculuğa geçişin öyküsünü soruyoruz. “Hayatımın son dört-beş yılına böylesi bir hobi girdi” diyor. Birkaç arkadaşının böylesi bir mekan açıp yakın geçmişin aranan koleksiyon ürünlerini alıp satmaya başlaması ile kendi koleksiyonunu dahil ederek bu işin bir parçası olmuş. “Yaptığımız işi biz şöyle özetliyoruz” diyor.  “Yeni şehir, yeni kent ve eskiye dönük yaşam stratejileri. Yani, koleksiyon ürünlerinin yanında, eskiye dönük ürünlerin tamir edilip kullanım veya dekorasyon malzemesi olarak bir şekilde gündelik hayata yeniden kazandırılması. Bunu yapmaya çalışıyoruz.”

 Duranay’ın anlatımı ile bu tür faaliyetler özellikle son on yılda yaygın bir akım haline gelmiş. Eski kentlerin terk edilmiş bölgelerini bir şekilde ele geçirip eskiyi dönüştürerek yeni bir hayat stratejisi oluşturmak. Sakin ve malzemelerden ötürü keşfetmeye dönük bir hayat.

Tüketim toplumunun dışında kalan bir şey.

Halil Duranay’a göre, buradan ürün alan birisi aslında o ürünü tüketmiyor. Onu yeniden keşfediyor, onun tarihçesini merak edip sorguluyor, varyantları ile ilgileniyor ve aslında hayatına bambaşka bir alan açıyor.

Hazır koleksiyon ürünler dışında yaratım ürünler olup olmadığını soruyoruz. “var” diyor ve ekliyor. “ Son dönemde sur içinde çok sayıda tasarım dükkanı açıldı. Çok iyi tasarımcılar var. Mesela bizim dükkanda bir köşesi bulunan Uğur Bahçeci’nin tasarımları var. Sanat eseri ile kullanılabilir olanı birleştirmeye yönelik çalışmalar bunlar.  Uğur’un dışında yine Esra var farklı kolyeler tasarlıyor.

Yine eski tipte kanaviçe tarzını ön plana çıkartıyor. Çok iyi ürünler var, dünya ile yarışabilecek güzel ürünler var.

Bu ürünlerin pratikteki kullanımı ile ilgili bir soru soruyoruz. Bu ürünleri kimler ve hangi şartlarda kullanıyorlar? Duranay, koleksiyon ürünlerin daha çok yakın geçmişe  ait olduğunu hatırlatarak “daha çok bizim gibi 1980 civarı doğumlular” diyor. Çeşitli mekanlarda ama çoğunlukla yeni tasarlanan konutlarda bu malzemelerin çokça kullanıldığını söylüyor.  Çünkü, bu yaş grubunun çocukluklarında oynadıkları oyuncaklardan, dinledikleri plaklara, izledikleri filmlerin afişlerinden, okudukları çocuk kitaplarına kadar her şeyi burada rahatlıkla bulabiliyorlar.

İlgisi olabileceklerin bu dükkana geldikleri zaman nelerle karşılaşabileceklerini soruyoruz. Ürünler hakkında şöyle bir genelleme yapıyor. “8 mm film makinesinden, gramofona kadar geniş bir menüyle karşılaşabilirler. Eski taş plaklar, long playler, plaklar, kasetler, bunları çalabilecek makineler, çizgi romanlar, eski oyuncaklar, abajurlar ve hatta orijinal film afişlerine  kadar çok geniş bir yelpazemiz var. Son sayımımızdan diyebilirim ki 2 binin üzerinde malzememiz var. İlgililer, evlerine dekorasyon yapmak isterlerse de malzeme bulabilirler, koleksiyonlarına bir şeyler katmak isterlerse de.”

Halil Duranay’a ürünleri nasıl temin ettikleri veya yeniledikleri ve müşteri tepkilerini soruyoruz. Duranay, Kuzey Kıbrıs’ta koleksiyonculuğun henüz daha yaygın olmadığını ancak çok iyi örnekleri olduğunu söylüyor. Eldeki ürünlerin bir kısmını koleksiyonunda fazlalığı bulunan ve farklıları ile değişmek isteyen koleksiyonerlerden, bir kısmını ise elindeki eski bir ürünü kullanıma sokmak istemeyen ve elden çıkarmak isteyenlerden elde ediyoruz diyor.

Tüketiciler için ise “ eline aldığı ürünün değerini bilen, yeniden kullanım konusunda bilinçli müşterilerimiz var. Ancak sonuçlar her zaman romantik olmuyor. Dükkana girip de ‘ aman tanrım çöplüğe mi düştüm’ diyenler de oluyor.

Halil Duranay’a teşekkür ederek Hippo’dan ayrılıyoruz.

NAD ve Nadir Aydın

İkinci söyleşi için açtığı mekan ve yürüttüğü çalışmalar ile Lefkoşa Surlariçi’ne renk ve değer katan girişimcilerden birisi olan Nadir Aydın’ı ziyaret ediyoruz. . Büyük Han’ın kuzey köşesinde veya Fal Kahve Otoparkı karşısında çalıştırdığı NAD isimli dükkanda çoğu kendi yaratımı olan ürünlerle dikkat çekiyor. Kendini ve çalışmalarını daha yakından tanımak üzere söyleşiyoruz.

Nadir Aydın, üniversite eğitimini gazetecilik üzerine almış. Ancak bununla yetinmeyerek, Kuzey ve Güney Kıbrıs arasında geçiş kapılarının açılmasından sonra 2004’te Güney Lefkoşa’da mimarlık eğitimine başlamış. İç mimar olarak mezun olup böylece profesyonel kariyerine başlamış. Öğrenimine devam ederken  çalışmaya başladığı ve 11 yılını verdiği Burhan Ltd için “hayatta gidebileceğim en büyük okul orasıydı” diyor. Orada çok farklı deneyimleri yaşama fırsatı bulmuş. Kendini kişisel uygulamalara hazır hissettiği birkaç ay önce ise atölyesini açmış.

Dikkat çekici ve şaşırtıcı olan ilk ürünlerini hangi içgüdü ile hazırladığını soruyoruz. “Geçmiş deneyimlerim ve annemle babamın etkisi” diye cevaplıyor. Babası, bir dönem oldukça popüler olan “Aydın çanta-valizleri”nin yaratıcısı imiş. Ahşaptan kasası olan ve her bir noktası yaratım ve emek gerektiren bu valizlerin yapımı çocukluğunda derin etkiler yaratmış. “Annem de resim yapıyordu” diyor. İç mimarlığın olmazsa olmazı olan çizim yeteneğinin temel tekniklerini annesinden almış. “Yeni açtığım dükkanımın ürün kombinasyonunda üçümüzün etkisi var” diyor. Sergilenen Uzakdoğu ahşap ürünlerini ise bu alanın en iyisi olan Cenk Burhan sağlamış.

Atölyedeki ilk birkaç aylık deneyimlerinin sonuçlarını soruyoruz. “Çok pozitif etkiler alıyorum” diyor. Durumu şu cümle ile özetliyor:

“İçeriye sırf vitrinde  karşılaştığı ürünlerden şaşkınlığını veya memnuniyetini ifade eden insanlar oluyor.” Ama en çok da bu kadar güzel bir faaliyeti neden Lefkoşa’nın işlek caddelerinden birinin üzerinde değil de Surlariçi’de bir köşede yaptığı soruluyormuş. Bu tepkilere rağmen “Hala daha  doğru bir yerde doğru bir iş yaptığıma inanıyorum” diyor. Yaptığı işin ruhunun Surlariçi ruhu ile örtüştüğüne inanıyor. Bu tür mekanların fazlalaşması ile Surlariçi’nin kılık değiştireceğini söylüyor.

Nadir Aydın’a çalışmalarına yönelik bir soru soruyoruz. “Sizi özel yaratımınız olan ürünlerin satıcısı olarak mı tanımlamamız lazım?

Yoksa herhangi bir mekanı, kullanıcısı ile birlikte tasarlayan ve giydiren bir faaliyetiniz de var mı?” Bu soruyu “tabii ki her ikisini de birlikte” diye cevaplıyor.” Evini, ofisini veya herhangi bir mekanı, yaratmak, çeşitlendirip zenginleştirmek isteyen herkesle muhatap oluyoruz.. Bunun dışında dükkanımızda karşılaştığı herhangi bir ürünü evine veya işyerine yakıştıran ve satın alan insanlar da oluyor.” Nadir Aydın, yaptığı işi iç dekorasyon danışmanlığı ve tedarikçiliği olarak tanımlıyor.

Gelenekten gelen veya deneysel metotlar izlenerek “adalı yaşam alanları” yaratma konusunda yeni bir trendin başladığını söylemek mümkün mü? Nadir Aydın bu soruya “hem hayır hem de evet demek mümkün”

diye cevap veriyor. Eski mekanları ve objeleri iyileştirmeye ve yaşama katmaya yönelik güçlü bir eğilimin henüz oluşmadığını anlatıyor. Buna karşılık son dönemlerde gerek yiyecek içecek, gerekse eğlence sektöründe çok iyi örneklerle karşılaşılabileceğine işaret ediyor.

Lefkoşa Surlaiçi’de son zamanlarda açılan yeni bazı mekanları hatırlatıyor.  Olanakları olan ve bu alana ilgi gösteren yeni genç bir kesimin oluşmaya başladığını, öte taraftan, geçmişin otantik değerlerine bağlı ancak bastırılmış olan kimliğini hatırlayan ve öne çıkarmak isteyen bir orta üstü yaş grubu var. Kısacası bir trend başladı diyememekle beraber, bu alana duyarlı olan ve görünür olmaya başlayan bir kitle var diyebiliriz.”

Nadir Aydın’a bu sayfalarda ayırabileceğimiz alanın sınırına geldiğimizi hatırlatarak, teşekkür ediyor ve  başarı dileklerimizle atölyesinden ayrılıyoruz.

Öntaç Düzgün | Poli | [email protected]

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar