Kırmızı çizgilerimizle başlamalıyız - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Kırmızı çizgilerimizle başlamalıyız

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

Filmin  koptuğu yeri yapıştırıp gösterime yeniden devam etmek için çalışıyorlar.  Hiçbir itirazımız yoktur. (Olsa ne yazar!)  Ancak:

Ancak, dünkü yazımızda da anlatmaya çalışmıştık. Demiştik ki “müzakerelere yanlış başlandı!” Bu cümleyi Annan planı döneminde de sık sık tekrarlar gazetedeki “Köşemiz” yanı sıra  Kanal T”deki   haftalık programımızda da  “kırmızı çizgilerimizi masaya koymamız gerekir” derdik! (Buna karşın Talat ve Hristofyas “kırmızı çizgileri” masaya koymamalarına karşın referanduma gitmeyi başardılardı.. Dolayısıyle biz  “ucu açık müzakerelere” olumsuz tepki koyarken yanılmış mıydık? Sabit fikrimiz bugün de geçerlidir, eğer Annan planı Rum tarafınca da da ‘evet’ e layık görülseydi, çözüm aşamasında planı uygulamak mümkün olmayacak, olsa bile Türkiye’nin “sembolik garantisi” ötesinde  bize istikrar ve barışı sağlayamayacaktı.. (Bunların nedenleri hâlâ zaman zaman tartışırız da bugüne dönelim.)


NEREDEN BAŞLANMALI:  Eğer kısmet olur da önümüzdeki günlerde Sn. Akıncı ile Anastasiadis arasında kurulacak “sıcak yemek” masasında müzakerelerin yeniden başlaması için bir uzlaşıya varılırsa, ardından ikinci kez “müzakere masası” kurulacaktır! (Meğer masalar ne kadar bereketliymiş!)

Bugüne kadar iki müzakereci arasında bazı uzlaşılara varıldı, bazı başlıklarda hâlâ varılmadı deniyor. Buna rağmen tutun ki  filmi tamir edip yeniden göstermeye başladılar diyelim:                                                                   Sn. Akıncı Anastasiadis’e sormalıdır: “Türkiye’nin garantisini kabul edecekmisin?”

Siyasi eşitlik ilkesinde dönüşümlü Başkanlığı kabul edecek misin?

       Kuzey’deki “Kurucu Türk devletinin” Güney’in müdahalesi olmadan “özerk yapısı”  ile kendi içişlerini ve en önemlisi Türkiye ile ilişkilerini sürdürmesine cevaz verecek misin?      Federasyonların kurulmasında çok önemli olan nüfus eşitliğini  dikkate alarak kurulacak federasyonda mesela “dört Rum’a karşılık bir Türk” değil de  üç Türk kıstasını kabul edecek misin?

       Bir federal sistem için dönüşümlü başkanlığın beş yıllık sürelerle gerçekleşmesinin pek çok yönetim arızaları  olacağını kabulde, bu sürenin  4 yıla indirilmesini kabul edecek misin?

       Doğu Akdeniz’deki Hidro Karbon yataklarının paylaşımını kabul edecek misin?

Gazın borularla AB’ye sevkinin  Türkiye üzerinden gerçekleşmesine cevaz verecek misin?

42 yıl sonra artık Kuzey’e istediğiniz sayıda Rumun dönemeyeceğini kabul ederken Türk vatandaşlarının “4 özgürlükten” yararlanmalarına evet diyecek misin? Ve ilahi!

       KIRMIZI ÇİZGİLERİMİZ: Eğer yukarıda zaten bir yıldır gündemin şah damarında atan bu sorunlar, “olmazsa olmazlarımız” yani “kırmızı çizgilerimizse”  müzakerelere o “beyin fırtınası” denilen tartışmalarla başlayıp üzerlerinde uzlaşma sağlandıktan sonra “başlıklara” geçilmelidir.  Ki  müzakereler tam sonuçlanıyor denirken “Enosis plebisiti” gibi abuk kararlarla  “ne TC’nin garantisini, ne gazın TC ile paylaşımını ne dönüşümlü başkanlığı” kabul ederim diyecek olan   Rum tarafının şerrine uğrayıp darmadağın olmasın!                          **********

Bizde bahar kısadır. Geldikten kısa süre sonra sıcaklara teslim olur. Her halde bu  yıl da  öyle olacak da artık gelip geçen mevsimleri de fark edemez olduk çünkü sorunlarla boğuşuyoruz! Üstelik çözemediklerimizin üzerine yığarak! Sonuçta gitgide huzursuz bir toplum oluyoruz! Çünkü:

Pisliğin içinde yaşıyoruz! Artık dost sohbetlerine trafik sorunu yanı sıra gitgide artan dozu ile “felâketi” çağıran “uyuşturucu kullanımıyla satışının haberlerini de koyuyoruz! Ve çok utanıyoruz!

Geçen hafta Rum Çevre Komiseri Panayotu Beşparmak dağlarındaki çevre felaketiyle ilgili bir rapor hazırladı. Diyor ki adam “tehlike çanları çalıyor!” Uluslararası toplumdan müdahalede bulunmasını istiyor ve uyarıyor: “Bu taş ocakları dağlara zarar verir, bazı nadir bitkileri mahveder…”

Beğeniyor muyuz? O “taş ocakları” sorununu kaç yıldır tartıştığımızı unuttuk ki taş ocaklarının olduğunu da unutarak! Komşumuz  Panayotu hatırlatıyor ama çünkü gerçekten çok büyük sorun!

UYUŞTURUCU BELASI: Geçmişte gazete sayfaları “çevre kirliliğinin haber ve yorumlarıyla doluydu!” Sonra yerine Trafik sorunu geçti, şimdi sıra “uyuşturucu ve hırsızlıklarla, sürekli artan darp olaylarında!

NEDEN? Çünkü büyürken gelişen, gelişirken nüfusu artan toplum olduk.. Elbette bu büyüme eğer devletsek hükümetlerimiz gelip gidiyorlarsa onların başarısı! Fakat yanı sıra yarattıkları olaylarla sorunlara bakıyoruz ve anlıyoruz ki:

Araba sayısının artmasına  cevaz verdiler ama o artışa paralel trafik tedbirlerini alamadılar!

       İnşaat sektörünün önünü açtılar ama çarpık yapılaşmayı önleyemediler!

Memleketi üniversitelerle doldurdular ama kaliteyi tutturamadılar!

Her yıl fidan dikerek memleketin ormanlarını 73 bin hektara çıkardılar ama çevre pisliğini hiç önleyemediler!

Her köşede bir banka yarattılar ama toplumda kişi başına borcun 19 bin liraya ulaşmasını durduramadılar!

“Yap işlet devret” sisteminde Ercan Havaalanını genişletme  gibi önemli bir girişim başlattılar ama “pist yapımı için arazi tahsislerini hâlâ yapamadılar!”

       Oteller için parsel parsel araziler verdiler ama on iki yıldır bazılarının üzerine taş oturtulmamasının hesabını soramadılar!

Türkiye’den deniz altından borularla bu kurak çorak topraklara su akıtılmasını başardılar ama bu suyu hâlâ tarım alanlarına salamadılar, sahiplik koyamadılar!

FAKAT: Şu uyuşturucu olayı vardır ya. Bakın KKTC satanları ve kullananları için cennet oldu! Gençler arasında gitgide yayınlaşırken haberlerini okurken anlıyoruz ki büyük bir piyasa oluştu! Hem de gelip giden hükümetlerin gözleri önünde!

Tutun ki memleket coştu, aldı başını gidiyor ama plansız programsız ve de denetimsiz! Uyuşturucu belası tüm bu anomalilerin sonucudur unutmayın!

 


KISACA TAKILDIĞIM: (DİKKAT DİYORUZ!) Memlekette  14 üniversite 90 bini aşkın da öğrenci varmış. Tanınmamış devlet olmamıza karşın dünyanın  her yanından öğrenciler geliyor hatta Çin’den bile! Bu durumda şaşırmak çok olağan çünkü hem Rum’un hem AB’nin ambargo ve baskılarına karşın “üniversiteler diyarı olmak” mucizeyle eş!

Ne var ki dikkat diyoruz: “Uyuşturucu, fuhuş, darp, hırsızlık, bıçaklama, kaçak işçilik de paralelinde artıyor ve maalesef bu illegal işlerin altından üniversitelerimize gelen öğrenciler de çıkıyor! Hem de sayıları küçümsenmeyecek oranda! (Yazalım dedik.)

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar