Kıbrıs’ı yeniden keşfetmek - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Kıbrıs’ı yeniden keşfetmek

Bekir AzgınBekir Azgın

Hürriyet gazetesi, Kıbrıs’ı daha doğrusu KKTC’yi yeniden keşfetmek için adaya bir heyet gönderdi. Heyet üyelerinden bazıları gazetede izlenimlerini yayımladılar. Ben de gözüme çarpanları okudum ve bir kısmından birtakım notlar aldım.

İlk gözüme çarpan ve en çok dikkatimi çeken yazı, uzun yıllar Hürriyet gazetesini yöneten ve ona şekil veren, eski dostum, Ertuğrul Özkök’ün makalesiydi. Özkök yazısında önemli bazı noktalara parmak bastı.


Özkök, dikkatimizi başbakanımızın ne denli “yakışıklı” ve “fit” olduğuna çekti. Üstelik bu görüşünü heyette bulunan kadınlara da onaylatmış. Tasdikli yakışıklılık, anlayacağınız. Kanada Başbakanı Justin Trudeau’dan daha yakışıklıymış. Bir sevindik, bir sevindik, sormayın.

Sevinmeye sevindik de sonucun ne olduğunu anlayamadık. Yoksa, Özkök “Yakışıklıdır ama bir işe yaramaz” mı demek istemiş? Keşke bize “Kanada Başbakanı’ndan daha akıllı, daha kültürlü, daha bilgilidir” demiş olsaydı. Esas o zaman bayram ederdik.

Kıbırs’a ilk gelişleri olmadığı halde, nedense, bu ziyarette hellimin (onların deyimi ile hellim peynirinin) dışında, orijinal ada yemekleri dikkatlerini çekmiş görünüyor. Zaten heyette Mehmet Yaşin, Refika Birgül ve Sahrap Soysal gibi yemek yeme ve yemek yapma uzmanları da bulunmataydı. Gülse Birsel bu üçlüye takıldığı için şöyle diyor: “Aklımla bin yaşayayım, kendimi tebrik ederim.” (Hürriyet, 19.02.17)

Kıbrıs’a pek çok gidip gelmişliği olduğunu yazan Sahrap Soysal şu noktayı vurguluyor: “Şimdilerde çok yataklı devasa otelleri, casino’ları ve ünlü şarkıcıların sahne aldığı eğlenceli geceleriyle anımsadığımız Kıbrıs’ı Hürriyet gazetesi ile yeniden keşfettim.” (Hürriyet, 12.02.17) Belli ki şimdiye kadar Kıbrıs’ın o yanını, yani bizim tanımadığımız yanını, biliyormuş.

Daha sonra şöyle devam ediyor Soysal: “Tarihi kültürü ve yerel yemekleriyle farklı bir Kıbrıs’la tanıştığım için mutlu oldum. ODTÜ’deki Kıbrıslı arkadaşım Nazım’ın anlattığı magarna, bolisini, molehiyasını ve kolakasını çok severek, afiyetle yedim. Çakıstes dedikleri kırma yeşil zeytinlerine kattıkları golyandrolarına bayıldım. Kişniş tohumuna benzeyen bu bitkiyi sarımsak, limon ve zeytinyağı ile karıştırıp zeytini marine ediyorlar. Bugüne değin yediğim en lezzetli zeytin sosuydu.”

Hangisini düzeltsem, bilmem ki. Yeniden kontrol etmeden, kulaktan dolma bilgilerle yetinilirse böyle olur. Gerçi bu isimlerin bazıları, Kıbrıslılar arasında da farklı şekillerde telâffuz ediliyor.

Burada “magarna, boli” olarak geçen yemek adı, Gülse Birsel’in yazısında “Makarna pulli” diye geçiyor. Benim bildiğim kadarıyla bunun adı “magarına bulli” olmalıydı.

Soysal’da “molehiya” olarak geçen yemek, Birsel’de “molohiya” olarak geçiyor ki, bana göre, doğru olanı da budur.

Her ikisinde de “kolakas” olarak geçiyor. Bazı Kıbrıslılar da öyle telaffuz ediyor. Kanımca doğrusu “kolokas”tır.

Birçok Kıbrıslı gibi Soysal da kırma yeşil zeytinlere “çakıstes” diyor. Rumca “Tsakistes” kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir ki “kırılmış olanlar” demektir ve doğrusu “çakistes” olmalıdır. “Tsakizo” kırmak demektir. “Ts” sesi Türkçe’de “Ç” sesine dönüşür. Türklerin “Çipras” dedikleri Yunanistan’ın şimdiki başbakanı Tsipras’tır. Eski başbakanlardan Miçotakis de “Mitsotakis” idi.

“Golyandro” veya “kolyandro”, yukarıda iddia edildiği gibi kişnişe benzemiyor. “Kolyandro”, kişnişin ta kendisidir. 1970’lerin başlarında Azerbaycan’ı ziyaret ettiğim zaman yemek sofralarında bol miktarda kolyandro kullandıklarını farkettim. Azeriler bu bitkiye “kişniş” diyorlardı.

Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek adına “pilavuna, bullez, börülce, bikla” gibi isimlerin doğru yazıldığını dile getirmem gerekiyor.

Öte yandan, “pirohu” Soysal’da “piruhi”, Birsel’de ise “pirahu” olarak geçiyor. “Harnup” kelimesi kanımca, ya “harnıp” olmalı ya da “harup”. İkisi arası olmamalı. “Ağrelli” her ikisinde de “ayrelli”; “kolokas” da “kolakas” olarak geçiyor. Son iki ismi, Kıbrıslılardan öyle duymuş olabilirler çünkü bazı Kıbrıslılar da, gördüğüm kadarıyla, o şekilde kullanıyorlar.

Birsel, yazısının girişinde, mitolojik Barnabas İncili’nden söz ederken şöyle diyor: “MS 45 yılında Aziz Barnabas Hıristiyanlığı yaymak için Kıbrıs’a geliyor bu incille.” Hristiyanlığı yaymak için Aziz Paulus, Kıbrıs’a gelmişti denebilir ama Barnabas için denemez çünkü o zaten Kıbrıslı’ydı. Salamis Yahudilerindendi ve esas adı Josef idi. İbrani dinini tahrif etmeye çalıştığı  gerekçesiyle kendi hemşehrileri tarafından öldürülerek cesedi denize atılmıştı, MS 61 yılında.

Soysal’ın Türkiyelilere son önerisi şöyle: “’gullirinin garaçoççası gurguramı, yaktı’ tekerlemesini ezberleyip yavru vatana giderseniz kendinizi pek bir Kıbrıslı hissedersiniz.” Çocukluğumda ezberlediğim tekerleme şöyleydi: “Gullurinin garacoccosu gurgurama gaçtı”.

Soysal’ın aşağıdaki cümlede ne demek istediğini anlayamadım. Ya gözümden kaçan bir şeyler var ya da bir yerlerde ciddi bir hata var: “Aman dikkat, yöresel ağızda Kıbrıs derler ama ağızlarından öyle tatlı dökülür ki bu tatlı kelime, siz de hep Kıbrıs demeye başlarsınız.” “Kıprıs” mı demek istiyordu acaba?

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar