Kendimizi topraklarımıza layık görmüyor muyuz? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

Kendimizi topraklarımıza layık görmüyor muyuz?

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

9 bin 2 yüz 51 kilometre karelik Kıbrıs adasının 3 bin 2 yüz 42 kilometre karesine bile kendini layık görmediği için yıllardır “hakkımız değil bir kısmını iade etmeliyiz” diyerek müzakerelerden müzakerelere taşınan  Kıbrıs Türk halkı, gerçekten de bu barışçı ve bonkör yaklaşımı ile Nobel barış ödülünü almalıydı!

Ki dünyada 43 yıldır ekip biçtiği, alın terini akıttığı, her türlü yatırımla geliştirip değerlendirdiği topraklarının bir kısmını “benim hakkım değildir” diyerek iade etmek için haritalar yapan, benzer siyasi sorunla sarmalanmış bir başka “halk” görmek de mümkün değildir!


Türkiye’den akıtılan su ile geleceğin “yeşil Kıbrıs”ı olmaya aday Kuzey’deki  toprak  parçasını hangi aşağılık duygularda  “çok fazladır” diyerek kendine layık görmediği için bir kısmını iade etmek isteyen bir başka halk hiç var oldu mu ki?

RUHLAR KARARMIŞ: 1974 gibi sebebi ile sonucunu Türk halkının değil, Rum militarizminin Enosis amaçlı saldırılarının tayin ettiği iki bölge gerçeği,  mağdur ve mazlum” durumdaki Türk halkı gerçeğine karşın 42 yıldır   Rum-Yunan ikilisinden yana siyasetlerde müzakere masalarında savruluyor!  Buna karşın  “çözüm” karşılığında Rum’a ne verilse az geldiğinden, kabul görmüyor! Neden?

       ÇÜNKÜ: Artık mağdur ve mazlum, toprakları gasp edilmiş, göç yollarına sürülmüş, ekonomik ambargolarla yaşam hakkı elinden alınmak istenmiş,  Türk tarafı değildir! BM’lere AB’e üye olmuş tanınmış bir dünya devleti oluşu ile Rum tarafıdır!

İsterseniz göbeğinizden isterseniz yüreğinizden çatlayın! Ki adanın yüzde altmışını elinde tutan Rum toplumuna neredeyse Kuzey’in bütünü sunulacak, adamlar dudak kıvırıyor beğenmiyorlar! Çünkü istedikleri sadece toprak değil, Kıbrıs adası egemenliğidir!                                  UTANMIYORUZ! Ve diyorlar ki “42 yıldır gasp ettiğimiz bu topraklarda sürünürken, Rum tarafı dünya devleti oldu! Baf’ı dünya kültür kenti yaptı! Bir  Kuzey’e bakın bir de Güney’e!”

Bu yargıya  akıl tutulması denmez utanmazlık denir! 42 yıl değil, aslında yarım asırdır  bizi türlü çeşitli baskı ve ambargolarla kendi bölgelerimize hapsederek mahvolmamızı beklerken, kendi de bir dünya devleti oluşunun avantajında kalkınıp gelişen Güney’in nesine gıpta ile bakılır?

İki asırdır Yunanistan’a bağlanmak için devam ettirmekte oldukları “enosis”  amaçlı mücadelelerine mi?

1958’lerden beridir adadaki Türkleri kıyım kıyım kıyıp, kadınları çocukları toplu mezarlara gömdüklerine mi?

Hiçbir çözüm planını kabul etmeyip Türk halkının çözümsüzlük içinde eriyip gitmesini beklediklerine mi?

Hâlâ Kıbrıs Helendir Helen kalacaktır dediklerine mi?

Ezeli ve ebedi Türkiye düşmanlıklarına mı?

Güney’e bakıp bakıp bunlara mı gıpta edelim?

Elimizdeki toprak çokmuş, bizim değilmiş, iade edilmesi gerekirmiş ki karşılığında barış ve çözüm sağlansın!

Hadi canım siz de! Ne bilirsiniz verdiklerinize karşılık “barış ve çözümü” satın alacağınızı? Hele Türkiyesiz!

 


                        

  DEVLET OLDUK SORUNLAR YUMAĞINA DÖNDÜK!

1974 sonrasında “Güney”e bakıp halimize şükrediyor hatta henüz derlenip toparlanamadığımız için askeri idarenin sağladığı “güvenlik ve istikrara” gizliden seviniyorduk!

Rum tarafında ise bombalar patlıyor, İsrail- Arap  ajanları kovboylar gibi tabancalarıyla düello yapıyorlardı..  Oradan gelen kırık dökük haberlerden anlıyorduk ki güvenlik sağlamakta büyük zorluk çekiyorlardı…

DEVLET OLUNCA:  O dönemlerde “köşemden”e şunları yazdığımı hatırlarım. “Toplum olarak askerin de sağladığı güvenlik içindeyiz ama gün gele devlet olduğumuzda vukuatlar bizde de artacak.. Bugünden o devletli günler için tedbir almak zorundayız..”

Ve devlet olduk! Denizden  araba lastikleri içinde esrar kaçakçılığından tutun da sürekli yoğunlaşan hırsızlık, gasp, yolsuzluk, rant, kumar, fuhuş… Ne varsa adı “kötü” olan, hepsini de başımıza sardık!                                  Çünkü artık askerin otoritesi değil, Anayasal hükümlerde kanun ve nizamlar çalışıyordu! Bu nedenle devlet olmak kolay değildi çünkü o Anayasal kanun ve nizamları demokratik teamüllerde sürdürebilmek için “hukukun üstünlüğü” ile devlet kurumlarının  doğru dürüst çalışması lazımdı!

BAŞARAMADIK. O kadar başaramadık ki mesela sadece geçen yıl Lefkoşa’da 545 suç işlendi! 893 cürüm 652 de kabahat!   Mahkemelere en çok da uyuşturucu davaları görüşülüyor! Bunun sonucu olarak şu anda 11  kadın, 303 tutuklu var! Vs..

Kısaca artık Kuzey coğrafyamız asude bir Akdeniz bölgesi değildir. Çevresi ile kirlenmiş, illegal olayları her gün artarak fazlalaşmış  tutun ki bakirliği izale edilirken, yerine kötülüklerle olumsuzluklar ikame edilmiş!           Bu nedenle diyoruz “devlet olmak kurmak kadar kolay değildir!” Nitekim mevcut polis sayımız artık asayişi sağlayamayacak duruma düşmüş, çünkü illegal olaylar artmış:

Mesela: Trafik sorunu çözüleceğine ölümlü kazaları yanına alarak sürekli artıyor. (Çünkü devlet alt yapısını oluşturamıyor büyük nedeni bu!)

Mesela: Üniversiteler ülkesi olduk ama dıştan gelen öğrencileri sürekli artan illegal olayların haberlerinde çoğalıyorlar! (Çünkü 3. Ülkelerden gelen öğrencilerin üniversitelere devam edip etmedikleri bile bilinmiyor!)

Mesela: Uyuşturucu pazarı gitgide büyüyor! (Çünkü devlet denetim mekanizmasını yeterince çalıştıramıyor.)

Mesela:   Kumar, fuhuş artırıyor! (Çünkü devlet içinde şebekeler kurulmuş, rüşvetler çalışıyor!)

Mesela: Arsa spekülasyonları,  şuna buna kıyaklar, partizanca peşkeş çekmeler…

Hiç uzatmaya gerek yoktur! Günlük hayatın alışılmış olayları arasına katılmış haberleriyle devletimizin vaziyeti umumiyesi hiç iyi değildir! Çünkü devlet olmak gerçekten zordur! Hele nüfusun bir yarısı “devlet olduğuna bile inanmazken!..

 


KISACA TAKILDIĞIM. (MERAK BU YA!)

Bazan cevabını veremediğimiz için kafamızın bir köşesine takılır kalır, isteseniz de söküp atamazsınız. Mesela şu yıllardır süregelen “kırsal alanlarda sosyal ve ekonomik kalkınma için dağıtılan arsalar, topraklar, uygun koşullu krediler falan…  Sonuncusu için 3 buçuk milyonluk bütçe ayrıldı, 63  müracaat oldu 29 kişi asli listeye girmeye hak kazandı..

Bu 29 kişi kim? Mesela var  mı aralarında bir CTP’li yahut TDP’li falan? Öncesinde de gençlere benzer dağıtımlar yapıldı. Rehabilite amaçları  hasıl oldu mu? Denetlendiler mi?

Popülizmle partizanlığın gemi azıya aldığı KKTC’de bu kadarını da merak edelim diyorum…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar