Kapılar açıldı açılalı... - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Kapılar açıldı açılalı…

Bülent Dizdarlı

1974 sonrası iki ayrı bölgeye yerleşen, Kıbrıslı Helenler ve Kıbrıslı Türkler, ada üzerinde tam otuz dokuz yıl toplumsal anlamda temasları yok denilecek kadar az olan bir dönem yaşadılar. Bu süre içinde arada sırada, ama çok ender birkaç siyasi, diplomatik veya mesleki temasla karşılıklı geçişler yaşadılarsa da bunlar iki tarafça da ne fark edildi ne önemsendi.

Bundan tam on üç yıl önce birden bire açılan Ledra Palace kapısı ile ilk geçişler başladı. Haberin duyulması ile binlerce Kıbrıslı Helen bu kapıya aktı. O güne ait fotoğraflara bu gün bile baktığımda, kuzeye geçmek isteyen insanları saatlerce bekleterek adeta “Gavur Eziyeti!” yapıldığını anımsarım. Komşularımızdan bizim tarafa geçenlere, çoğu taksilerimiz restorantlarımız fahiş fiyatlar da uygulamaya başladığını da duyup işitmiştik.


Sonunda başka kapıların açılması ile kapılar rahatladı. Zaten Kıbrıslı Helenlerin yüzde atmışı kuzeye geçmeyi ret ediyordu. İlk heyecan geçince artan kapı sayısının da etkisi ile geçişler rahatladı. Bahse konu olarak saydığım unsurlardan dolayı güneyden kuzeye geçiş sayısı her zaman kuzeyden güneye geçiş miktarının hep altında kaldı.

lokmacı Sınır Kapısı

Bu arada Kıbrıslı Elenler de Türklere yönelik başka bir eziyeti uyguladılar. Kimlik ve pasaport dairelerine koşuşan Türklere karşı sistematik olduğunu bugün tartışmayacağım bir uygulama yapıp adeta bezdirdiler. Onları saatlerce yaz sıcağı altında, bürokratik engeller uydurarak, yetersiz sayıda ve suratsız  personelle iş yaptırıp, bekletip adeta ilk geçişlerde yaşadıklarının intikamını fazlası ile aldılar.

Tabi herşey her zaman kötü değildi. Örneğin karşılıklı eski evlerini ziyaret eden insanlar, çoğu zaman evlerin yeni sahipleri tarafından en iyi şekilde ağırlanıyor, bu konuda “şehir efsaneleri” dahi yaratılıyordu.  Dostluklar arkadaşlıklar artıyordu ama bu hiçbir zaman beklentileri karşılayacak düzeyde olmuyordu. Türkler, güney çarşısına adeta kan pompalarken, Elen tarafının otoritelerinin sıkı denetimi yüzünden aynı şeyi Elenler kuzeyde yapamıyordu. Yapamıyordu yapamamasına ama kuzeyde ki kumar sektörüne Euroların akmasına engel olacak tedbiri de alamıyordu.

Toplumlar arasındaki bu çarpık para akışı ister istemez beklenen yaklaşmayı sağlayamamıştı.

Siyasetçileri bir kenara bırakalım. İşin gerçeği ada üzerinde sivil toplum örgütleri uyumlu çalışır görünürken, ada dışına çıkıldığı anda hasım olunduğu görüldü.

Netice de kapılar açıldı açılalı insanlar bir birini daha çok tanıdı. İlk andaki duygusallık geçtikten sonra yaşananlar ise yakınlaşmayı beklenen düzeyde sağlamadı. Bir şeylerin eksik olduğu kesindi. Ortak yapılması gereken birçok şey yapılmadı yapılamadı.

Birlikte kullanılacak hava alanı açılamadı. Ortak yönetilen bir okul, bir hastane kurulamadı. İki toplumlu uzun soluklu bir spor organizasyonu dahi düzenlenemedi. Kısa vadeli organizasyonlarla yetinildi. Paranın yönlendirilmesini sağlayacak iki toplumun bireylerinin ortak olduğu şirketler dahi kurulamadı.

Kapılar açıldı açılalı on üç yıl oldu. Ve evet kabul! Açıldı açılalı da iki toplum bayağı yol aldı. Ama ne yazık ki geçen zaman içinde alınan mesafe beklenileni vermedi. Çözüm hedefi varsa bu yolda sürat artışı sağlanmalıdır. Yoksa bu hızla gidersek beklentilerin uzun bir süre daha karşılanmayacağı aşikârdır.

ANLAYAMADIKLARIM

Yeni seçim yasası ve sistemi beklentileri karşılamıyormuş.  Anayasa mahkemesine başvurup yasayı geçersiz kılmak isteyen varmış. Yahu biz haftalar önce bunu “Yamalı çarşaf seçim sistemi” diye yazarken neredeydiniz? Mahkemeye başvurmak isteyenler lütfen o yazıyı bulup okusun. Bunun yapılması bile bir aşama. Bırakın bir dönem sonra doğruya mahkum olacaklar. Bunu anlayamamalarını anlayamıyorum.

BİR KİTAP…
Bu hafta size tanıtmak istediğim  kitap Dr.Filiz Besim’in kaleminden çıkan, “Kıbrıslı Türkler’in ilk kadın hekimi olan Dr.Aydın Sennaroğlu” isimli biyografik eserdir. Kıbrıs Ada’sı üzerinde Tüberküloz  (verem) la yapılan başarılı savaşın bir numaralı ismi olarak tanıyıp bildiğim Dr. Aydın Sennaroğlu’nu , ailesini ve yakın arkadaşlarını anlatan bu kitabı okurken çok değişik bir his tattım. Biliyorum bu duyguyu anlatmak güç ama sanki, 1936 da başlayan Doktor Hanım’ın yaşamı , Piskobu ,  Baf , Lefkoşa İstanbul dekorunda şahane bir güfte, Filiz Besim’in anlatımı ise onun muhteşemliği ile senkronize bir besteydi. Böylesine bir yaşam, böylesine bir yazım ile birleşip kitaplaşınca okunmaya değer oluyordu.

Aydın Sennaroğlu kitapBir anlamda bir dönem kitabı da olan bu biyografide toplumuzun yaşadıklarına dair ilginç izler de bulunuyor. İşte bu izlerden biri olan ve beni çok etkileyen, günün sıkı idari şartlarına rağmen, eşit işe eşit ücret ilkesinin başarılı mücadelesini anlatan   “Bir erik öyküsü” adlı bölümü sizlere sunuyorum :

BİR ERİK ÖYKÜSÜ

Yıl 1963. O yıllarda yaşanan olaylara ait Dr. Aydın’dan ilginç ve çok anlamlı bir anı. Basit gibi görünse de ciddi bir kadın harekâtı… Yaşanan olaylar Kıbrıslı Türklerle Rumları birbirinden ayrıştırmaya başlamıştı. Savaşın acıları ile boğuşan Kıbrıslı Türklere Türkiye ilaç, çadır, iaşe ve battaniye gibi yardımlar yaparken, bunların yanında bir de ‘kısmi geçim parası’ yardımı da yapmaya başlar. Kıbrıslı Türk memurlar o günlerde Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki işlerine gidemiyordu. Bu nedenle Kıbrıs Cumhuriyeti de onların maaşlarını kesmişti. Kıbrıslı Türkler, Türk tarafında kıt imkanlarla kendilerine bir yönetim kurmaya çalışıyorlardı. İşte kurulan bu yönetim de, Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki işine gidemeyen Kıbrıslı Türk memurlara, Türk tarafında yaptıkları işler için Türkiye’den gelen ‘’Kısmi Geçim’’ parasını dağıtmaya başlamıştı. Neydi bu ‘’Kısmi Geçim’’ parası? O günlerde çalışan bekâr erkek, bekâr kadın ve evli erkek maaşları 30 Kıbrıs Lirası ayda, evli kadın için de 15 Kıbrıs Lirası kıstasıyla düzenlenmişti. Aslında çalışan evli kadınlara biraz haksızlık yapılmıştı ama bu düzenleme o günlerdeki zor şartlar için bir geçim parası olarak düşünüldüğü için kimse sesini çıkarmamıştı. Genellikle herkes konuyu hoşgörüyle karşılamıştı. Bir yıl böyle devam edildikten sonra bir evli kadına 30 Lira maaş verilmeye başlandığı duyuldu. Yapılan bu ayrımcılık özellikle evli kadınları çok üzdü. Evli kadınlar hemen örgütlendi. Toplantılar yaparak haklarını aramaya başladılar. Toplantıda o günlerin çalışan kadınlarını temsil edecek beş kişi seçildi. Temsilci ekibi şu kişilerden oluşmuştu: Tegiye Hanım, Ayşe Coşar, Dr. Aydın Sennaroğlu, Necla Nasıfoğlu ve Sister Atalay…

Temsilci ekibi önce Türkiye Büyükelçisi’ni sonra Cemaat Meclisi Başkanı’nı, daha sonra da Toplum Lideri Dr. Küçük’ü ziyaret etmeye karar verdi. Randevular hemen alındı.

Türkiye Büyükelçisi ‘Elimden geleni yapacağım’ dedi. Dr. Şemsi Kazım ‘Bu bir geçim parasıdır. İleride düzelecek’ dedi. Dr. Fazıl Küçük önce ‘Geçim parasıdır, ileride düzelecek’ dedi. Bu esnada kadınlardan birisi başına gelen bir olayı anlattı. ‘’Dün Vasfiye Hanım’ın marketindeydim. Markette erik de renglot (formoza) da vardı. Bir Türkiyeli arkadaşım yanıma geldi. ‘Siz evli kadın maaşıyla renglot değil, ancak yeşil erik yiyeceksiniz’ dedi.’’ Dr. Küçük bu hikâyeyi duyunca ‘’Evli kadınlara yapılan bu haksızlık hemen düzeltilmelidir’’ dedi ve Maliye’ye ‘’Kaç evli kadın maaş çekiyor” diye sordu. Maliye’den 200 evli kadın olduğu telefonla öğrenildi. O günden sonra çalışan evli kadınlar da eşleri kadar maaş almaya başladılar.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar