“İstanbul’a bulut gelmeden Türkiye yağış almaz” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 18, 2024
Köşe Yazarları

“İstanbul’a bulut gelmeden Türkiye yağış almaz”

Ara sıra ahmakıslatan yağsa da, evde duramayıp geçen hafta akşamüzeri İstanbul Taksim Meydanı’na yönelen bir topluluk oluştu.
Artık bazıları için günlük bir ritüel haline geldi Taksim’e çıkmak.
İş çıkışı ya da eve uğradıktan sonra kıyafetleri değiştirip bir şeyler atıştırmak için Taksim civarına çıkılıp meydandaki grupların aktivitelerini izleyip eve geliyor İstanbullu. Kermes havası var meydanda ve parkta.
Bu işin daimi katılımcıları bir de bizim gibi gelip geçen izleyicileri var.
Meydanda lider yok ama birçok duruştan insan var.
Eksik olsa da farklılıklarıyla bir arada o kadar güzel duruyorlar ki.
Konuştukça ve onların başkalarıyla konuştuklarını dinledikçe ortaya çıkanları aklıma geldiğince sıralayarak bu yazıyı yazma kararı alıyorum.
Bir defa şu anda gelinen noktadan plansız da olsa herkes çok haklı ve doğru bir yerde durulduğunu düşünüyor.
Şöyle ki, iktidarın en azından bir kısmının konu üzerine yerleşik alaycılığı, gevrek gülüşü örselendi deniyor.
Birkaç gün önceye kadarki o özgüven abidesi şimdi olayı zavallı CHP'ye mal etmeye çalışıyor deniliyor.
AKP ve CHP’yi aynı cümle içerisinde bu şekilde anıyorlar.
Erdoğan’ın ezberi bozuldu. “Nasılsa (yıllardır yaptığı gibi) kolay başa çıkarım diyerek aynı ezberle konuya yaklaşmaya çalıştı ama yemezler” deniyor.
Bu duruşumuz hiç bir partiye, gruba, din yahut mezhebe yahut siyasete ait değildir de meydanın ağırlıklı ortak söylemi.

Meydandaki çeşitli gruplara gelince.
Bir içkiciler grubu var.
Bunların alkol aldığı belli.
Azınlık ama olayları da gecenin bir vakti çığırından çıkartan anladığım kadarıyla bu grup ile birazdan anlatacağım “taşçılar” grubu oluyor.
Meydanda bunların ortaya çıkardığı görüntü hakikaten çirkin oluyor. Bunların bir elinde bira ceplerinde de kutusu taşmış biber gazına iyi geldiği söylenen Gaviscon var.
Bu hareketin marka imajı içinde bu olmaması lazım diye düşünüyorum.
Bunlara bakarak arkadaşlarının yaptığı yorumlara kulak veriyorum.
“İçkiliyken sivil direnilmez” deniyor.
“İçki eğlence için içilir.”
“Bu bir eğlence değil.”
“Bu şekilde eğlenebiliyor olmanız bu şekilde eğlenme hakkınız olduğu anlamına gelmiyor.”
Biri çıkıp “Hakikaten gidin evinizde için lan” diye laf atıyor.
Başbakan’ın malum demecine yaptığı çağrışımdan olacak gülüşüyorlar.
“Her hareketiniz zarar oluyor sonra abi” diye yarı şaka yarı ciddi ekliyor aynı genç.
Hem itici görünüyorsunuz. Hem çevreye zarar verme, hem zarar görme potansiyelimiz artıyor. Yapmayın diye sağduyuya çağırıyor.
Sağı solu tekmeleyen, taş atanlar grubu var.
Ceplerinde taş olduğu belli. Bunlar devamlı uyarılıyor. Başka bir şey de bunlara fayda edecek gibi durmuyor. Bu ezik saldırganlar da bu harekete en çok zarar verenlerin içinde.
“Polisin attığı gazı geri atmak kutsal bir harekettir. Ama taş ne iş?” diye bir genç yorum yapıyor. Arabaların ve dükkanların camlarını kıran da televizyonda genelde görülen de bu küçük azınlık. 
Meydandaki daimilerin büyük bir çoğunluğunda nezaket ve temizlik gibi sıradan ama Türkiye’nin çok ihtiyacı olan insan özelliklerinin olduğunu görüyorum.
Herkes hakikaten çok kibar ve onların bu yaklaşımı insana meydanda her an bir tehlike ihtimali olsa da bir güven duygusu veriyor. Bu iki özelliği ön plana çıkarırsak ve korursak bu hareket yükselir deniliyor. “Yerlere çöp atmayın lütfen” en çok duyduğum sloganlardan biri.
Kemalistler de var. Bunlar ellerindeki Atatürklü bayraklardan hemen kendilerini ele veriyorlar. Biraz daha orta yaş grubundalar. AKP iktidarından dolayı olacak, bezginlikleri heyecanlarına yansımış olduğunu hemen belli ediyor. Sık sık slogan atıyorlar. Ama gençlerin bir kısmı bu hareketi Kemalizm’e mal etmeye çalışmayın arkadaşlar diyor. Siz de takdir edersiniz ki Atatürk bir sivil direniş önderi, bir muhalefet sembolü değil. O yüzden “Mustafa Kemalin Askerleriyiz” sloganlarını ikide birde atmayın. 
AKP’den kurtulup asker mi olmak istiyorsunuz?
Biz demokrasi isteyen insanlarız.
Bu cumhuriyet mitingi değil.
“İyi de en kötü zamanımızda Harbiye ve Gümüşsuyu’nda bize kim yardım etti, bunu unutmayın ama” diyor Kemalist gençlerden biri.
Son kısmını anlamadan (sanırım Gümüşsuyu’ndaki askeri hastaneden bahsediyor) enteresan bir diyalog deyip not edip ilerliyorum.
Aralarındaki konuşmalarından meydanda Kürtlerin de olduğunu anlıyorum. Kıbrıslı Türk olduğumu söyleyip görüşlerini almak için burada ne oluyor diye soruyorum. 30 yıldır “bizim orada” (Güneydoğu’yu kastediyor) olan üç beş gündür "burada" da oldu diyorlar. Ama çok düşük şiddetle. Hemen yer yerinden oynadı.
Ne yapalım ki diyor Kürt genç “İstanbul’a bulut gelmeden Türkiye yağış almaz.” Aynı şeyleri biz yıllardır savunuyoruz ama anlatamadık ve ötekileştirildik. Bu iş bu kadar kolay ve ucuz muydu diye sarkasımla karışık serzenişte bulunarak destek belirtiyorlar.
Dindarlar ve AKP’ye oy verenler de var. Ama sayıları az. Onlar konuya gösterilen şiddet ve üsluba vicdanları dayanamadığı için oradalar. Nezaket ile temizlik ilkesini onlarda da hemen görüyorum. Ellerindeki poşet ve sepetlerden kandil simidi ikram ediyorlar. Ben görmedim ama toplu namaz da kılınıyormuş gazetelerde resimleri de çıktı.
Meydanın bir uç köşesinde sohbet eden gençlerin yanına gidiyorum. Kime karşı kullandığınızı iyi düşünün abi diyor sonradan sivil polis olduğunu anladığım kişiye. Şiddet göstermeyen birisine şiddet göstermek haysiyetli hareket sayılmaz. Sahadaki polisin derdi “içkici ve taşçı.” Bunlarla mücadele edilmesi lazım. Onların sorumluluğu bu. Ama onların amirlerinin bağlı olduğu siyasi erk için de bunların varlığı topluluğu dağıtmak amacıyla müdahale için haklı bir gerekçe.
Elinde kamera ve fotoğraf makinesiyle bekleyen medya da kalabalığın içinde var. Onlara verilen mesaj da “bizi çok yalnız bıraktınız,  sizden bir b… olmaz.”
Ne konuştuklarına baktığın gruplar içerisinden benim meraklı bakışımı fark eden bir genç “Hoş geldin amca” diye bana sesleniyor.
Şaşkınlıkla gülümseyip, “bu kadar da demokrasi fazla” diyorum.
Devamında kendimce de karşı mesaj vermek için “yarın işe gideceğim akşam erken yatmak lazım, ben çapulcu değilim” diyerek evin yolunu tutuyorum.


Karşılıklı gülüşüyoruz.

Yeni Türk usulü demokrasi bu tür bir diyaloğa hoşgörüyle karşılık vermeyi öğrenebilecek mi?

Benim hoşgörü kültüründe yetişmiş bir Kıbrıslı Türk olduğumu bilmiyorlar.

Bu özgür ruhlu açık fikirli çocuklar için özgürlüğe ve fikre değer veren bir ortam lazım.

Ama o gençlerin büyüyüp yeşereceği ortamı hazırlayan farklı siyasi görüşlerin temsilcisi olan orta yaşlı ve yaşlılardan aynı oranda emin değilim.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar