Irkçılık zor zanaat - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cumartesi, Nisan 20, 2024
Köşe Yazarları

Irkçılık zor zanaat

Bekir AzgınBekir Azgın

Tapiva, eski adı Rodezya, yeni adı Zimbabve olan ülkeden gelen Afrikalı bir üniversite öğrencisidir. Simsiyah yüzünde göze batan özelliği bembeyaz dişleri ve gözlerinin parlayan ak kısmıdır. Yumuşak huylu ve son derece saygılı bir insandır. Zaten Afrikalı öğrencilerin büyük bir çoğunluğu öyledir.

Tapiva hiçbir dersini kaçırmamaya çalışan bir öğrencidir. Sınıfa çoğunlukla normal vaktinden beş-on dakika erken gelir. Dönemin ilk dersine katılan tek öğrenci oydu. Daha sonra ona dokuz kişi daha katıldı.


Tapiva’nın ayırt edici bir özelliği de siyaha yakın koyu gri beresini başından hiç eksik etmemesiydi. Etmemesiydi diyorum çünkü artık başı açık geliyor sınıfa. Bunun sorumlusu da ben sayılabilirim. Olay şöyle gelişti.

Kendisine gazetecilikte ve özellikle de “açıklayıcı” ve “araştırmacı” haber yazımında söyleşinin çok önemli olduğunu söyledim. Görev olarak iyi tanıdığı biriyle bir söyleşi yapmasını, bunu düzenlemesini ve bana getirmesini istedim. Bu amaçla önceden önem sırasına göre dizilmiş soru hazırlamak gerektiğini, söyleşi sırasında ek sorular da sorulabileceğini vurguladım. Söyleşi yapılırken gözlem yapılmasının ve daha sonra bunların yazının içine serpiştirilmesinin gerekli olduğunu söyledim. Bunu üzerine Tapiva bir soru sordu:

  • Her şeyi anladım da gözlem (observation) nasıl yapılır? Neleri gözlemem gerekir?
  • Söyleşi sırasında etrafında gördüğün, duyduğun, hissettiğin her şeyi not et. Bunların hepsini kullanmayabilirsin ama elinin altında bulunması yazma safhasında yararlı olur. Söyleşi yaptığın kişinin dikkati çeken bir yanı varsa onu hemen not et.
  • Yani ne gibi özellik aramam gerekir?
  • Neler giydiği, nasıl konuştuğu, sakin mi, sinirli mi, sorulara hemen cevap verip vermediği. Meselâ ben seninle söyleşi yapsam ilk not edeceğim şey, başından çıkarmadığın beredir. Hatta fırsat bulursam sana şöyle bir de soru sorardım: “Yatarken bereni çıkarıyor musun yoksa bereyle mi uyuyorsun?”

İkimiz de gülüştük. Güldük gülmesine de ben bir daha Tapiva’yı bereli görmedim. Hatta bir sonraki derse başı açık gelince kendisini tanımakta güçlük çektim. “Hayırdır, berene ne oldu?” diye sordum. Yanıtı kesindi: “Gözleminizden sonra giymemeye karar verdim.” Hay gözlemez olaydım.

Aslında bu yazıyı kaleme almamın nedeni şimdiye kadar anlattıklarım değil. Esas sebep, Tapiva’nın ödevinde dile getirilen bir olaydı. Söyleşi 60’ını devirmiş ve bir süreden beri KKTC’de yaşayan bir İsviçreli ile yapıldı. Adamcağız başından geçen bir olayı şöyle anlattı:

“İki genç Afrikalı arkadaşımla birlikte birkaç bira atıştırmak ve ufak tefek bir şeyler yemek için bir bara gittik. Kapıda bizi iri yarı bir adam karşıladı ve bana şöyle dedi: ‘Siz girebilirsiniz. Ama bu ikisi giremez. Kıramayacağımız saygın bir müşterimiz bunların etrafta olmalarına itiraz ediyor. Kusura bakmayın, onu kıramayız.’ Biz de geri dönüp başka bir bara gittik.”

Ülkemizde böyle bir şey olabileceğini kabullenemedim. Adam ya uyduruyor ya da mübalağa ediyor diye düşündüm. Bu denli çirkin ve sakil bir davranış biçimi olamazdı. Bir sonraki derste ilk işim Tapiva’yı sorgulamak oldu:

  • Şu İsviçrelinin anlattığı epizot doğru mu?
  • Evet efendim, doğrudur.
  • Nereden biliyorsun, doğru olduğunu?
  • Adamın yanındaki iki Afrikalıdan biri bendim.
  • Ya öyle mi? Niye özellikle o bara gittiniz?
  • Epeyi bir süredir arkadaşlarla oraya birkaç bira içmeye giderdik. Bize yapılan muameleden memnun kaldığımız için orayı tercih ediyorduk.
  • Sarhoş olup da olay çıkarmış olabilir misiniz?
  • Yok efendim, hiç böyle bir şey yaşanmadı. Sarhoş olacak kadar çok içecek paramız, zaten yok.
  • Peki, kapıdaki adam sizi kovarken ne gerekçe gösterdi?
  • Saygın bir müşterileri varmış. O bizi barda görmek istemiyormuş.
  • Bu saygın müşteri bahanesi bana biraz hayali gibi geliyor. Böyle bir müşterinin olduğunu var sayalım. O sizi niçin istemiyormuş?
  • Ayıptır söylemesi efendim, ama kokuyormuşuz.

Burası, zurnanın zırt dediği ve “yok artık” dedirten noktadır. Afrikalılar etrafta az oldukları sürece onlara ülkenin bir rengi olarak baktık. Hatta bazı durumlarda onlara yakınlık gösterdik, yardım ettik. Sayıları artınca, uyuşturucu ticareti yaptıkları dedikoduları alttan alta dolaşmaya başladı. Daha da çoğalınca kokmaya başladılar.

Vatandaşlarımın zenofobi sahibi insanlar olduklarını biliyordum. Kendilerine benzemeyen, daha doğrusu kendileri gibi olmayan yabancılardan ya korkarlar ya da onlara karşı düşmanca tavır takınırlar. Aslına bakarsanız, Kıbrıs sorununun temelinde az veya çok bu yabancı düşmanlığı bulunmaktadır.

Ancak bir Afrikalıya “Sen içeri giremezsin çünkü kokuyorsun” diyecek kadar ırkçı olmamız beni bile şaşırttı. Sürekli büyük konularda ahkâm kesmeye bayılan Kıbrıslıların bu türden küçük konularla da ilgilenmeye başlamaları gerekiyor. Aksi halde geç kalınmış olacak.

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar