“Hiç bu kadar Kıbrıslı olmamıştık” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 26, 2024
Köşe Yazarları

“Hiç bu kadar Kıbrıslı olmamıştık”

Mete Hatay bannerMete Hatay

Geçenlerde uzun yıllardır görmediğim bir arkadaşımla karşılaştım. “Nasılsın?” “Ne durumdasın?” falan derken, konu döndü dolaştı ve her gün duyduğum laflara geldi: “Her gün bizi biraz daha Türkleştiriyorlar gardaşcığım, kültürümüz yok olmak üzere.” “Böyle giderse her kes yakında sadece ince belli çay içecek, gahve yerine.”

 


Şaşırmamıştım ve işim olduğundan dolayı gereksiz tartışmaya girmemek için kafamı onaylar bir şekilde salladıktan sonra yoluma devam ettim. Türkleşmek veya Türkiyeleşmek, özellikle son on-on beş yıldır Kıbrıs Türkü’nün devamlı gündemde tutmaya çalıştığı bir söylem haline gelmiştir.

 

Ama benim bu konuyla  ilgili iddiam genel söylemden biraz daha farklı olacaktır. Bence son zamanlarda söyleneninin aksine Türkiye’den bizim tarafa doğru esen ağır rüzgarlardan dolayı “hiç bu kadar Kıbrıslı olmamıştık.”

 

Öte yandan bugüne kadar bizi horlayan Türkiye’nin bazı “Beyaz Türk” Kemalist elitlerinin de bugünlerde bizi bu kadar sitayişle övmelerine, inananın bugüne kadar hiç tanık olmamıştım. Özellikle son günlerde Kıbrıs’ın Türkiye’ye göre daha yavaş olan hayatı. İnsanların geniş yürekliliği, seküler yaşam, hoşgörü, gittik sonra AKP cenderesine sıkışan metropollerdeki Beyaz Türkler arasında yeniden pirim yapmaya başlamış ve onlarca Beyaz Türkü adamıza yerleşme planları yapmaya sevk etmiştir.

 

Artık Türkiye gazetelerinde Kıbrıs’ın doğal güzelliği yanında, yemekleri, meyhaneleri ve insanlarının sekülerliği de yazılmaya başlanmıştır. Kemalist orta sınıflar için burası artık Kemalizm’in saklı kalmış bir vahasına dönüşmüştür sanki. Eskiden Türkiye’nin unutulmuş bir periferisi veya sürgün yeri olarak görülen Kıbrıs artık bir cazibe merkezine dönüşmeye başlamıştır. Uzun zamandır sadece kumarhaneleri için ziyaret edilen Kıbrıs, artık doğası, Kıbrıs kültürü ve hayat biçiminden dolayı da ziyaret edilmektedir.

 

Evet, ilk defa Türkiye’nin bir kesimi bize Kıbrıslı olduğumuz için “değer” vermeye başlamıştır. Kıbrıs’a yakın zamanda yerleşmiş olan Türkiyelilerin de, artık sanal medyada sabah akşam şeftali kebabı, mulihiya tarifleri paylaştığını ve buradan Türkiye’deki vatandaşlarını çatlatırcasına meyhane resimlerini koyduklarını sıkça görüyoruz artık.

 

Bize gelince yukarda da söylediğim gibi Türkiye iktidarının adaya farklı bir Kıbrıslı prototipi yaratmak için uygulamaya çalıştığı projeye inat, her geçen gün biraz daha Kıbrıslı kimliğine sarılmaktayız. Çevremize şöyle bir baktığımızda, çeşitli imgelerin ve sembollerin bu mahalde kullanılmaya çalışıldığını görürüz. Bu sürecin 1974’ten hemen sonra yavaş yavaş güçlenerek bugünlere kadar geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Türkiye’den yapılan her müdahale sonrası bu tür semptomların arttığını ve Kıbrıslıların o güne kadar (1920’lerden beri) benimsediği su katılmamış Kemalist Türk kimliğinden uzaklaşarak “kendi” köklerinin arayışına girdiğini görüyoruz. Yani ben bu süreci Türkleştirme veya ditürkifikasyon değil aksine bir çeşit ditürkiyelileşme olarak görmekteyim.

 

Onlarca açılan Kıbrıs usulü meyhaneler, Kıbrıs şivesinden alıntılanmış dükkan isimleri (Gafgarıt, Piron, Galbur gibi), Kıbrıs şivesiyle yapılan TV programları, Showlar, reklamlar, ev yemeği restoranları, süpermarketlerde şarküteriyi dolduran yemek türleri vesaire hep bu Kıbrıslılaşmanın göstergelerini oluşturmaktadır.  Türkiye ile aramızda ne kadar ufak kültürel bir fark varsa onun abartıldığını ve adeta bu küçük farklılıkların narsisizmi içerisinde kendimizi yeniden Kıbrıslı olarak yaratmaya ve korumaya çalışıyoruz. Bu bazen mikromilliyetçi kulvarlara kaçsa da Kıbrıs coğrafyasına en azından söylemsel olarak sahip çıkmaya çalışıyoruz. Bunu da Global çerçeve içerisinden yapmaya çalışıyoruz. Çok başarılı olduğumuz söylenemese de hellim gibi bazı ürünlerimizi Glokal bir kimlikle pazarlıyoruz

 

Eskiden sadece belli kırsal yerlerde yapılan samarella gibi yiyeceklerin artık neo liberal piyasanın içerisinde yerlerini aldığını görüyoruz. Onlarca köy programının yapıldığı tv programlarından tutun elinde mikrofonla dolaşıp, köy köy gezen genç tv yapımcıların köklerini nasıl kutsamaya başladıklarını biliyoruz. Her köy okulunun 1980’lerde yeniden icat edilmiş Halk danslarımızı oynadığını, gelenekselleştirilmiş birçok Sıla Dört, Gazi Set parçalarının adeta folklorumuz gibi sunulmaya başlandığını görüyoruz. Yeniden icat edilenlerle yeniden keşfedilen kültürel ürünlerin, eskiyi hatırlatan arkeolojik metalar gibi yeniden kullanıma sokulduğunu izliyoruz. 1974 yılına kadar solcusu ve sağcısıyla her yerde Türk bayrağı kullanan; Türkiye’nin halk danslarını oynayan; beyaz somun ekmek adaya geldiği anda kendi ekmeğini unutan; Tüm yer isimlerinin değiştirilmesine itiraz etmeyen hatta talep eden; Türkçemizi daha da arileştirmek için uğraşan, sazla devrim türküleri söyleyen Kıbrıs Türkü’nden, bugün artık Kıbrıs Türkçesini inatla konuşmaya çalışan, yeniden yarattığı folklorunu her yerde kullanan, Türkiye’yle olan en ufak farklılığı abartan Kıbrıslı Türklere dönüştük. Bizi bekleyen soru, bu kimliği yaşatmak için ne yaptığımızdır. Çünkü yeni kimlikler inşa edilirken hep bir “Ötekine” ihtiyaç duyulur, onun için bazen dışlayıcı ve şövenistleşme tehlikesi taşır. Eğer bu yola sapmaz ve yurtsever bir şekilde adamıza ve kültürümüze başkalarını dışlamadan ve horlamadan sahip çıkarsak, adamızı en yaşanılabilir bir yurda dönüştürebiliriz yoksa sadece bizi hedef alan Türk milliyetçiliğine ve Yunan milliyetçiliğine reaksiyon göstereceğiz diye mikro milliyetçilik tuzağına düşersek, yeni kimliğimizin parçası olan tüm renklerini soldurabiliriz.

 

Evet iddia ediyorum bugüne kadar “hiç bu kadar Kıbrıslı olmamıştık.” Bu özgüven için hem iyi bir şey, hem de içinde bazı tehlikeli yönelimleri de barındıran bir durum. Neyse son olarak şunu söylemek isterim: Şu an çözüm sürecinin de durakladığı bu dönemde, enerjimizi gereksiz bir şekilde mikro kimlik meselelerine kaptırmadan bu çok gurur duyduğumuz kimliğimizin olmazsa olmazı olan adamıza yoğunlaşalım; çünkü her şeyiyle çürümüş veya çürüttüğümüz bu adayarısına hep birlikte el atmazsak, şimdiki kimliğimiz övünülecek değil ama utanılacak bir kimliğe dönüşecektir. “Bir cenneti yok edenler” olarak.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar