Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile Türkiye… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Köşe Yazarları

Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı ile Türkiye…

Avrupa Birliği ile ABD arasında önceden tasarlanan ve son birkaç aydan beri açıklamaları yapılan AB-ABD arasında Transatlantik Ticaret ve Yatırım Anlaşmalarının müzakerelerine geçen hafta içinde Washington’da başlanmıştır.
Birinci tur görüşmelere başlanan bu anlaşma için, gerek AB gerekse ABD tarafları memnuniyetlerini dile getirmişlerdir. Esas olan iki Kıta arasında gerçekleştirilmesi planlanan bu anlaşma ile serbest ticarettir.
ABD tarafının ticaret temsilcisi Froman, uzun zamandan beri bu anı beklediklerini, ABD-AB istihdamına ve büyümesine hedefli üst düzeyli çalışma grubunun çalışmalarına kadar, ekiplerinin bu konuda çalışmalarını sürdürdüklerini ve bu yönde temellerin atılmakta olduğuna değindi. Ayrıca küresel ticaret sistemi için çok önemli bir şeyi başarma fırsatına sahip olduklarını belirterek, amaçlarının büyümeyi teşvik etmek, yatırımlar ve ticaretin desteğiyle istihdamı arttırmak için “tüm zamanların en büyük ittifaklarından birini yapıyoruz” diyerek de bu konuya verdikleri önemi vurgulamaktadırlar.
Esasen dünyanın bir numaralı büyük ekonomisi olan ABD’nin hedefi, direk olarak AB ile iki kıta arasında serbest ticaret ve yatırım alanlarını genişleterek, dünyada çok taraflı kurallara dayalı bir ticaret sistemini geliştirmek ve bunu güçlendirecek uluslararası kriterleri, standartları ve kuralları oluşturarak, buna göre uygulama alanlarını genişletmektir.
Halen FED’in her hafta, bu yılın ve gelecek yılın parasal ve ekonomik program uygulamalarıyla ilgili niyet beyanlarıyla bile, zaten dünyadaki bütün piyasaları sallayan Amerika, ticaret alanları ve yatırım alanlarını da genişleterek dünya piyasalarına her alanda daha çok hakim olmak ve etkisini arttıracak mekanizmaları kurmak için adımlarını genişletmektedir.
Esasen ABD Başkanı Obama, geçenlerde bir konferansta bu anlaşmayı, küresel sistemin beklediği yüksek standartlı, kapsamlı bir anlaşma olarak nitelemiş, istihdam yaratımı ve orta sınıfın güçlendirilmesi gibi ekonomik politikalarının olduğu ve ticaret politikalarının temel prensiplerinin de, bu olduğunu ifade etmiştir.
Bunun Türkiye’ye etkisi ne olacaktır? Türkiye bu konuda devre dışı kalmaktan dolayı çok rahatsız olduğunu, daha Mart ayı içinde yapılan ilk ön çalışma hakkında iki tarafın AB-ABD beyanatlarının yapıldığı zaman açıklamıştı. Bu anlaşmaya Türkiye de taraf yapılmazsa Türkiye haksız bir rekabetle karşı karşıya kalacaktır.
Çünkü, AB ile Türkiye arasında mevcut Gümrük birliği anlaşmasında öngörülen bazı maddelere göre; AB’nin üçüncü ülkelerle yaptığı serbest ticaret ve gümrük birliği anlaşmaları sonucunda, bu ülkelerle AB arasında karşılıklı tercihli gümrükler, ve muafiyetler uygulanırken, Türkiye de bu ülkelerle tek taraflı olarak gümrük muafiyeti veya tercihli gümrük uygulaması yapmak mecburiyetinde kalmaktadır. Yani AB ile bu yönde anlaşma yapan ülkeler kendi mallarını Türkiye’ye serbestçe gümrüksüz, fonsuz veya tercihli gümrükle sokarken, Türkiye bu ülkelere mallarını aynı şartlarda gönderememekte ve Türkiye mallarına gümrük ve fon uygulanmaktadır. İşlem Türkiye’nin aleyhine tek taraflı yürümektedir ve haksız rekabet yaratmaktadır.
Halbuki AB’nin, bu tür anlaşmaları yaparken Türkiye’yi de taraf olarak müzakerelere alması ve bu ülkelerle tek taraflı haksız bir uygulamaya mecbur edilmesi değil, aynı şartlarda karşılıklılık esasına göre bir uygulama, talep etmektedir.
Daha önceki bir yazımda değindiğim gibi, 1995 yılında AB ile Türkiye arasında yapılan Gümrük Birliği Anlaşması’nın bir maddesine dayanarak, gelişen bu durumun değiştirilmesi ve anlaşmanın gözden geçirilmesi konusunda taleplere bu güne kadar bir gelişme olmamıştır. Şimdiye kadar AB’nin Kuzey ve orta Afrika ülkeleri ve Meksika ile yaptığı ikili ticari anlaşmalarda Türkiye bu anlaşmalara taraf edilmemiş, ancak AB’nin bu ülkeler ile yaptığı ticari anlaşmalarda Türkiye tek taraflı haksız bir uygulamaya maruz kalmıştır. Bir süre önce Ekonomi Bakanı Z. Çağlayan bu sebeplerden dolayı AB ile Türkiye arasındaki gümrük birliği anlaşmasının revize edilmesi ve Türkiye’nin karşılıklı yukarıda bahse konu ülkelerle de AB ile olduğu gibi mütekabiliyet esasına göre uygulama yapması gerektiği üzerinde durarak sitemlerini duyurmuş, Gümrük Birliği Anlaşması’nın Serbest Ticaret Anlaşması’na dönüştürülmesi istenmişti. Ancak AB bu konuda bu güne kadar olumlu bir adım atmamıştır.
Şimdi AB ile ABD arasında başlatılan bu görüşmeler sonucunda konu çok daha fazla önem taşır. Çünkü Türkiye ile ABD arasında diğer bahse konu ülkelerden çok daha geniş bir ticaret hacmi söz konusudur. Meksika ve Afrika ülkeleri ile Türkiye arasındaki tek taraflı uygulamadan gördüğü zarara rağmen, bu ülkelerle önemli bir ticaret hacmi olmadığı cihetle bu güne kadar zararı sineye çekmişti. Ancak ABD ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi ile tek taraflı aleyhe bir dış ticaret uygulanması, hem çok haksız bir zarar ve sonuç doğuracak hem de Türkiye’nin dış ticaretinde olumsuz rekabet getirecektir.
Bu hususta Başbakan Erdoğan birkaç ay önce daha bu görüşmelerin başlamasının evvelinde konu gündeme geldiği zaman, ABD’den destek istemiş ve görüşmelere mutlaka Türkiye’nin de taraf edilmesi üzerinde, talepte bulunmuştu.
Halbuki bu aşamada Türkiye’nin görüşmelere taraf olmadığı görülmektedir. Bu anlaşmanın yapılması halinde, ABD malları Türkiye’ye AB malları gibi tercihli gümrük ve muafiyetlerle girecek, Türkiye malları da ABD’ye gümrüklü ve fon muafiyetsiz ihraç edilebilecek ve büyük bir mağduriyete uğrayabilecektir.
Türkiye’nin daha önce AB ve ABD’ye yaptığı müracaatlardan ve taleplerden, AB tarafından belirgin bir hareket görülmemekle beraber, ABD’nin Türkiye’ye bu anlamda destek vereceği yönünde açıklamaları olmuştu. Bu açıklamalarda, hele bir AB ile bu konuda görüşmelere başlayalım, Türkiye ile de gerekli temaslar yapılacaktır yönünde.
Müzakereler fiilen başladığına göre, yeni gelişmeler ne olacak izleyeceğiz. Türkiye’nin bu derece haksız bir duruma seyirci kalmayacağı aşikâr olduğu halde, karşı tarafların bencil tutumları mı, yoksa hakkaniyete önem mi verilerek politikaların yönlendirileceği hususlarından, hangisi ağır basacak göreceğiz.
Ahde-vefanın da geçerli olması gerekli olan Uluslararası politikalarda, önce kendi ülke menfaatlerinin daima şaşmaz bir esas olduğunu deklere etmekten çekinmeyen ülkelerden de dersler çıkarmak gerekir.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar