Gönlümden geçenler… - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Gönlümden geçenler…

Sevgili okuyucu; uzun sayılabilecek bir süreden beridir, 23 yıldır basının içindeyim. Matbaa kokuları arasından, TV ekranlarından çıkıp evime ekmek götürdüm yıllardır. Bu ülkeyi çok seven ve kaderini bu ülkeyle bir gören bir vatandaşım. Yıllardır fikir işçiliği yaptım. Yazdım, konuştum. Sevenim de oldu, sevmeyenim de. Ama hep içimden geçenleri söylediğimi ve yazdığımı, size karşı hep samimi olduğumu bildiniz. Bunca yıldır Mehmet Moreket olarak bütün yapmaya çalıştığım, siz okurlarla dertleşmekti. Bugün, pek çok kişinin kızacağını, kırılacağını bile bile samimi olarak içimden geçenleri sizinle paylaşmak istedim…

Gençliğim her Kıbrıslı Türk gibi savaşla, yoklukla geçti. Tam rahata erdiğimizi, kendi ülkemizde adam gibi yaşayabileceğimiz bir toprak parçasına sahip olduğumuzu düşünürken, keskin siyasi mücadeleler ve iki kutba ayrılan bir yapıyla yüz yüze geldik. Yıllarca siyasi kavgamız milliyetçi-vatan haini seviyesinde geçti. Rakiplerine hayat hakkı tanımayan bir zihniyet, binlerce gencimize bu topraklarda yaşamayı zehir etti. Ganimeti paylaşan, var olanı adaletsizce üleşen bir yapı, bütün değerlerimizi eritip bitirdi. Dostum, rahmetli Raif Denktaş’ın deyimiyle “rica ile yaşama düzeni” bizi yok olma noktasına taşıdı. Ülkenin son 25-30 yılına ipotek koyan bu zihniyeti yaratanların kim olduğunu hepimiz iyi biliyoruz. Çünkü hala oralarda bir yerdeler. İsimlerini anmaya gerek yok. Artık bu zihniyeti tasfiye etmenin zamanı geldiğini halkımızın ezici bir çoğunluğu idrak etti…
Siyasette oyunun kurallarını yeniden koyma ve radikal önlemler alma zamanı geldi. Önümüzdeki süreç, toplum olarak hepimizi acıtıcı önlemler de içerebilir. Büyük toplumsal çalkantılar da getirebilir. Bu acı reçeteleri kabul ettirebilecek toplumsal konsensüsü içeren geniş tabanlı ve sağlam bir hükümete gereksinim var. Son seçimler, hiçbir siyasal partiye tek başına bu türden değişimi gerçekleştirebilecek onayı vermedi. Zaten bu türden değişimleri bir siyasal partinin tek başına yapması da mümkün değil. Siyasette yapılacak çok geniş çaplı ve temel değişimler için birbirine taban tabana zıt iki siyasi anlayışın bir araya gelmesi gerekir. Aksi halde yapılacak olan değişimin meşruiyeti yeniden tartışmalı duruma gelir. Diğer yandan bu acı reçeteleri halka anlatmak da, bu kuralları birlikte koyacak olan siyasi partilerin bunları benimsemesi de daha kolay olur. Daha demokratik, şeffaf, çağdaş insan haklarını benimseyen, çevreyi koruyan, parti içi demokrasinin kurallarını ayrıntılı bir biçimde düzenleyen, yasama-yürütme arasında daha kalın bir çizgi koyan yeni bir anayasanın temellerini ancak CTP-UBP koalisyonu ortaya koyabilir. Bu görüşümü, aylar önce, daha kimin ne kadar oy alacağı bile belli değilken, yine bu köşeden sizlerle paylaşmıştım. Katı kurallarımızı, kırgınlıklarımızı, kızgınlıklarımızı, tabularımızı, nefretimizi bir yana koyup aklıselimi hakim kılmanın zamanı gelmiştir. Her iki siyasi partide de “asla olmaz” diyenlerin olduğunu da biliyorum. Ancak belirli bir süre de olsa, topluma “biz bile ülkenin çıkarları için bir araya gelebiliyoruz” mesajının verilmesi gerekir. Ülkenin en büyük iki siyasi partisi, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda da birlikte kafa yormalı ve kaderimizi belirleyecek olan anlaşmanın nasıl bir çerçeve içinde olması gerektiği hakkında ortak karara varmalıdır. Küçük siyasi çıkarlarla, iş ola yapılacak koalisyon pazarlıkları bu topluma hiçbir şey kazandırmaz. Bu iki siyasi parti, gerekli radikal değişiklikleri yapıp oyunun kurallarını toplumun bütün katmanlarında onay alacak şekilde koyduktan sonra halkın onayına sunulmalıdır. Gerekirse bu değişim yapılana kadar günlük rutin işleri yürütecek olan bir teknokrat kabine kurulur ve siyasiler de gerekli anayasa ve diğer yasal çalışmalar üzerine yoğunlaşır. Diğer partilerin ve toplumun da bu çalışmalara etkin katılımı sağlanır. Bir toplumsal seferberlik başlatılır. Bu süreçte siyasi çıkar gözetmeden en zıt fikirlerin bir araya gelebileceği gösterilir. Hem UBP ve hem de CTP birbirini oyun dışına itmek yerine, birbirinin demokratikleşmesine katkıda bulunur. Bu çarpık düzeni yaratan zihniyetin toplum hayatımızdan sökülüp atılması sağlanır. İki büyük partinin diğer partiler ile birlikte centilmence yarışacağı bir siyasal yapı kurulur. Kim bilir, belki de başkanlık sistemi oluşturulur. Ama oluşturulmasa bile en azından “tarafsız” bir Cumhurbaşkanı için de anayasal zemin oluşturulur.
Evet sevgili okur, size hiç asla sahte ve yapmacık davranmadım. Düşündüğümü açık açık yazdım, söyledim. Bunlar benim samimi düşüncelerimdir. Siyasi partiler birer kurumsal yapıdır. Onların “zihniyetini” belirleyen kişilerdir. Siyasi partilerin anlayışları kişilerle birlikte değişir. Ne UBP ve ne de CTP’nin siyasal birer kurum olarak yenilenmesinde ve değişime uğramasında hiçbir engel yoktur. Toplumda benim gibi düşünenlerin de çoğunlukta olduğuna inanıyorum. Daha önce bu fırsat bir iki kez ayağımıza geldi ve teptik. Artık kaybedecek zamanımız yok. Belki de bu son şansımızdır. Şimdi söz siyasi partilerimizindir…


 

YERİN KULAĞI VAR

CTP KARAR VERMELİ: “TALAT MI EROĞLU MU”:
28 Temmuz seçimlerinden tartışmasız bir üstünlükle çıkan CTP belki de en zor kararın eşiğinde. Koalisyon ortağı olarak yanına alacağı partiye çok dikkat etmeli. Çünkü vereceği karar, 2015 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için de belirleyici olacaktır. CTP’nin vereceği bu karar, “Talat mı, Eroğlu mu?” düğümünü de çözecektir. Eroğlu zihniyetinin devamı niteliğindeki DP-UG ile yapılacak bir koalisyon, aynı zamanda Sayın Eroğlu’nun 2015 yılına yönelik hayallerine destek olurken, Talat’ı devre dışı bırakma tehlikesini de beraberinde getirecektir. Bu yazdıklarıma kızanların olacağını da biliyorum ama CTP bu zor kararı verirken, bu varsayımı da göz ardı etmez diye düşünüyorum…

SERDAR DENKTAŞ BİZİ YANILTMADI:
Seçim öncesi birçok kez “birinci parti çıkmazsak, parti başkanlığını bırakırım” diye topluma söz veren Serdar Denktaş’ın, bu sözünün arkasında durmayacağını daha ilk günden yazmıştık. Bizi yalancı çıkartmadığı için kendisine çok teşekkür ediyorum. Yaptığı açıklamada, bu sözünden caymak için güzel bahaneler bulmuş. Merak ediyorum acaba, “kabinede sadece başbakan olarak olurum” sözünden caymak için ne bahaneler uyduracak…

DP-UG’YE MESAJ: 
CTP Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğlu, “koalisyon konusunda tüm partilere eşit mesafedeyiz. Halkımıza verdiğimiz sözleri yerine getirme konusunda bizimle hareket edebilecek her parti ile ortaklığa gidebiliriz. Bu konuda A partisi, B partisi diye bir ayırımımız yoktur” diyerek, olası koalisyon alternatiflerinde öne çıkan DP-UG’ye de mesaj vermiş oldu. Sözün kısası, Yorgancıoğlu Denktaş’a, “kabul edilmeyecek taleplerle gelmeyiniz, alternatifsiz değiliz” demek istedi…

UBP ELİNİ ÇABUK TUTMALI:
Belli merkezlerden yayılan spekülasyonların aksine, İrsen Küçük başkanlığı bırakma kararını açıkladı. Ancak başkan değişimi ve parti yetkili organlarının oluşumu çok kısa bir süre içinde gerçekleşmezse, o belli merkezlerin elinin armut toplamayacağını da bilecekler. UBP’nin yeni bir zihniyetle toparlanması ve geçmişteki “önce ben, sonra parti” anlayışının tüm kalıntılarından kurtulması şart…

KEMAL BEY, BEKLENTİN HALKTAN OLSUN:
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu durumdan vazife çıkartmış, “AKP Kıbrıs’tan ders alsın” diyor. Böyle çarpık bir mantık görmedim. Muhalefet, iktidar partisinden değişim talep eder mi, görülmüş şey mi? Değişimi gerçekleştirecek biri varsa o da halktır. Gidersin sandığa, boyunun ölçüsünü alırsın. Hem burada, hem orada, hem de dünyanın demokrasiyle idare edilen her yerinde…

AKEL TDP’Yİ TANIMADI:
“Seçimlere giren sol partiler kim” deseniz sokaktaki çocuk bile sayar size. Ama Rum AKEL partisi sayamamış. CTP ve BKP’ye mektup gönderip, “ilerici güçlerin yükselişini” kutlamış, TDP’yi ise hiçe saymış…

UBP’LİLERİN KADERİ:
Son iki yıl içerisinde sandıkla en çok buluşan UBP’liler oldu. İki kez kurultay nedeniyle sandık başına giden UBP’liler, bir kez LTB Başkanlığı, bir kez de 28 Temmuz seçimleri olmak üzere 4 kez sandık başına giderek bir rekora imza attılar. Fazla sandığa gitmekten midir nedir, yoruldular ve bir türlü doğru bir seçim yapamadılar…

 

ZİRVEDEKİLER

KTÇB: Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği, 28 Temmuz Genel Seçimi’ni değerlendirdiği açıklamasında, “Sakın ola.! Politik ve siyasi hırslarınıza toplumumuzu daha fazla germeyin, çaresizliğe ve umutsuzluğa sürüklemeyin. Toplum acil hizmet beklemektedir. Gençlik gelecek beklemektedir. Bu hükümet kurma aşamasını biliniz ki Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği olarak adım adım izleyeceğiz. Politik ve siyasi hırsın, ihtirasın, ikinci planda olmasını bekliyoruz” çağrısını yaptı.

DİPTEKİLER

Serdar Denktaş: Yıllardır siyasetin içinde olmasına rağmen, hala daha öğrenememiş anlaşılan. Topluma, tutmadığı veya tutamayacağı sözler vermeyi adeta alışkanlık haline getirmiş. Bu tutumu da Sayın Denktaş’ın inandırıcılığını yitirmesine sebep olmuştur. Yok eğer Hüseyin Özürgün gibi toplumu “geri zekalı” olarak görüyorsa ona bir şey diyemeyeceğim…

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar