“Gelinliğin içinde bir bebek gibi gözüğürdü, çok etkilediydi beni” - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Röportaj

“Gelinliğin içinde bir bebek gibi gözüğürdü, çok etkilediydi beni”

“Gelinliğin içinde bir bebek gibi gözüğürdü

Bu hafta anlatacaklarıyla Havadis sayfalarımıza renk katacak olan konuk çiftimiz Londra’dan. Bir Yastıkta 50 Yıl’ın sırrı adlı 2. kitabımızın tanıtımı için Londra’da bulunduğumuz süre içinde bir yastığa 50 yıl baş koymuş doğma büyüme Lefkaralı olan Ülfet-Hüseyin Lefkaralıgül çiftimizle Londra’daki evlerine konuk olduk. Bir Yastıkta 50 Yıl ekibine göstermiş oldukları yakın ilgi alaka için minnettarız. Umarım 50 yıllık çiftin dolu dolu geçen yaşam hikayesini bir solukta okuyacağınızı umarım.


H.L.: Öncelikle hoş geldiniz.
Ali Atamer: Hoş bulduk Hüseyin dayıcığım. Londra’daki evinize bizleri konuk ettiğiniz için teşekkürler. Sizin anlatacaklarınız Kıbrıs tarihine ve kültürüne ışık tutacaktır. Dilerseniz geçmişe yolculuğumuza başlayalım. Bakalım eski defterlerin içinde neler var. Öncelikle Ülfet teyzemizi tanıyalım.
Ü.L.: Lefkara’da doğdum. 1947 doğumluyum. Annem babam Lefkaralı. Rumcası Pano Lefkara derlerdi. Dağ üstünde tepe bir köydü. Ağaçlık, harnıplık ve zeytinlikli bir yerdi. Kar yağardı bizim köye yüksek olduğu için. Yaşanılacak bir yerdi. Lefkara’nın başka bir havası var.
Ali Atamer: Lefkrara’ya özgü benimde tattığım bir lezzet olan pirinçli tava yemeği var.
Ü.L.: Evet Lefkara tavası. Bize özgü bir yemektir. Pirinç, kuşbaşı guzu eti kesen. Domadez macunu soğanın biberini gon. Her şeyi çiğ goyan tabii ve büyük fırınlarda pişirin.
Ali Atamer: Ülfet teyzeciğim köyde harnıp ve zeytin olduğunu söyledin. Peki bu nimetleri nasıl değerlendirirdiniz?
Ü.L.: Annem rahmetli yapardı. Eskiden harnıpları toplarlar yekün satarlardı. Zeytin ağacı vardı. Bağ varıdı. Guru üzüm yaparlardı. Herkes toplardı gara zeytini gaynadırdı gurudurdu ona göre değirmene götürür öğüdürlerdi değirmende. Bunu gara yağ için yaparlardı. Ben bunları yapmadım. 16 yaşında geldim İngiltere’ye.

Ali Atamer: Fotoğraflarda gördüğüm kadarıyla Lefkaralıların modern bir hayat sürdüğünü anlıyorum.
Ü.L.: İleri bir köydü. Ben hatırlarım hoteller, okullar üniversiteler ve kolejler vardı. İleri bir köydü. Köyden gaçmasaydım kolejde okuyacaktım.
Ali Atamer. Hüseyin dayıcığım seni unutmadık. Geçmişe yolculuğa seni tanıyarak başlayalım.
H.L.: Benim adım Hüseyin Yusuf. 1939’da doğdum. İkinci dünya harbı başladığında ben doğdum. Nenelerimizde dedelerimizde Lefkaralıdırlar. Anadolu’nun hangi bölgesinden geldiğimizi bilemeyik. Zaten Osmanlı geldiğinde buraya 1571’de Türk varıdı burada. 1571 yılından önce Anamur’dan vapurunan gelip buraya yerleşen varıdı.
Ali Atamer: Leonardo Da Vinci’nin Lefkara köyü ve Lefkara işiyle ilgili bir bağı olduğunu biliyoruz.
H.L.: Lefkara nakışı meşhurdur. Venediklerden gelmedir. Leonardo Da Vinci 1700’lerde Kıbrıs’a gelir ve Lefkara köyünü sorar. Da Vinci gider bu nakış patentini satın alır. Leonardo Lefkara işi patentini Viyana’ya götürür. Ve orda şimdi Patikan’da büyük kilisede Lefkara patenteleri duvarda asılmış durumdadır. İsa’nın oturduğu masa fotoğrafının örtüsü Lefkara işiydi.
Ali Atamer: Gelelim esas fasıla. İki Lefkaralı gencin tanışıp evlenmesi çok da zor olmadı herhalde?
H.L.: Aynı köydenik hem 3. Yeğenik. Görücü usülü ile yapıldı. Büyükler istedi. Ama biz görüştük benimkini gördüm bir evde. Sordum kimdir söylediler. Hüseyin dedem gitti istedi. Fakat gaynatam Londrada olduğundan ona mektup yazdılar ve cevap gelir gelmez nişanlandık. 1963’de nikah olduk Kıbrıs’ta. Düğünü da yaptık Lefkara’da.
Ali Atamer: Birbirinizi daha önceden yakinen tanır mıydınız?
Ü.L: Hayır tanımazdık. Aynı köylüydük ama tanımazdık. Çünkü Hüseyin dedeniz 15 yaşında İngiltere’ye geldi.
H.L.: “55”de tekrar gittiğimde Lefkara’ya 10 tane gız vardı seçip beğenebileceğim. Seçtim eledim Ülfet teyzeyinizi aldım.


Ali Atamer: Peki Hüseyin dayıcığım evleneceğin kızı neye göre değerlendirip eledin?
H.L.: Arkadaşlarım diğer gızların bana göre olmadığını söylediler. Bazıları mektuplaşır mış başkalarıynan dediler. Benda Ülfeti aldım. İnce eleyip sık dokudum bu işi. Isındım gendine.
Ali Atamer: Ülfet teyzeciğim dünürcülük yapılırken kızlara düşünceleri sorulur muydu?
Ü.L.: Büyüklerimiz hiç danışmazlardı kızlara seni buna veriyoruk diye. Evlenme maksatım Hüseyin’i almak ve Londra’ya gelmek ve babamı bulmak için. 17 yaşındaydım o zaman. Nasıl bir şarkı var “Dalgalandım da duruldum koştum ardından yoruldum.” Bizim o hesap oldu.
H.L.: Hüseyin dedem dedi bana sana buldum bir kız. Benda dedim sana saygısızlık etmek istemem dede ama benda buldum bir gız adı Ülfet. Tamam dedi o zaman gidelim isteylim.
Ü.L.: 3 ayın içinde nişan olduk nikahı da gıydık. İmam hocası ve muhtarda gıydık. Ondan sonra aldık götürdük belgeleri Larnaka kazasına ve orda kayıt olduk. Bir da Londra’ya geldikten sonra düğün yaptık.
Ali Atamer: Kıbrıs gelenek göreneklerine göre düğün yapabildiniz mi Londra’da?
H.L.: Londra’da Kıbrıs düğünü yaptık.
Ü.L: Eskiden düğünler 1 hafta giderdi. Ama biz 1 gün yaptık. Yeme içme oldu. Eskiden gelin onarıcısı gelirdi. Köşe yapardı gelin güveyiye dururdu da tebrik yapardık. Şimdi 2 saatte olur biter.
H.L.: Bizim düğünde davul zurna yoktu. Ailemizde ölü varıdı diye çalgı istemedik. Ona saygı gösterdik. Gazanlar dolusu yemek yaptık yedirdik. Dövme, bulgur pilavı, badadez tavuk bişirirdik. Gül suyuynan bir gadın dolaşırdı ev ev davet ederdi herkesi. Ona da birkaç kuruş verirlerdi. Yaşlı bir gadın yenge derlerdi bu işleri yapardı. Hamam dönmesi olurdu. Sonra gelini ve güveyiyi kınalarlardı. Sabaha gadar otururlardı kına olsun. Hısım akrabalar toplanırdı. Eskiden erkekler giderdi kına yapılan eve kız görmeye fakat gomazdı kapıda duran içeri girsinler. Kına gecesi kadınlar içindi.
Ali Atamer: Kına gecesinde gelini mecburiyetten ağlattıklarını duyarık.
Ü.L.: Kınada gelin ağlaması lazımdı ki anne evinden gidiyor diye. Adet yerini bulsun. 2 türlü gelinlik geydim. Menekşe ve beyaz geydim. Rahmetli Ayşe Hanım İskeleli gelin onaracısıydı. Güzel süslerdi.
H.L.: Palaz yedirirlerdi gelin güveyi muhabbetli olsunlar diye. Buğday atarlardı ekmeğin yemeğin bol olsun diye.
Ali Atamer: Düğünlerinize Rumlar gelir miydi? Ortak paylaşımlarınız var mıydı?
H.L.: Lefkara karışığıdı Türk ve Rum vardı. Ve düğüne gelirlerdi. 1000 Türk 4000 da Rum vardı. Oyunu severdi Lefkaralı Türkler ve Rumlar. Müzik gaydeler benzer zaten. Biz de onların düğününe giderdik. Oyunlarımız, yemeklerimiz benzerdi. Birbirimizden karşılıklı öğrendik bu oyunları. Çiftetelli, arabiyeler varıdı. Oynardık.
Ü.L.: Eskiden çok iyiydi ilişkilerimiz. Gave içerdik beraber. Ben Rum arkadaşıma Türkçe öğretirdim onlar bana Rumca.
Ali Atasmer: Hüseyin dayıcığım eşin Ülfte Hanım gelinliğin içinde nasıl görünürdü?
Ü.L.: Zayıfıdım o zaman.
H.L.: Zayıfıdı ama bir bebek gibi gözüğürdü. Çok etkilediydi beni.
Ali Atamer: Yabancı ülkede hayata tutunmanın zorlukları vardır. Bir taratan yaşam mücadelesi diğer taraftan kültürünü, örf-adetlerini yaşatma gaylesi. Bu anlamda da zordu değil mi sizin için hayat?
Ü.L.: Kıbrıs’ta duyduğumuz şeylerin marazı daha kötüydü. Orada değildik ama uzakta olunca da alın kötü haberleri çok kötüydü. Fabrikada çalıştım senelerce. Çocuklar arka arakaya gelinca makinanın önünde terzilik yaptım yıllarca. Böyle geçti seneler. İlk geldiğimizde çok zorluk çektik. Kültürünü da yürütmeyi isten. Kültürünü yaşatmazsan ve ararsan onlar gibi yaşayasın olmaz. Ama ben gendi çocuklarıma bu kültürü öğrettim aşıladım. İşledik dövündük büyüttük çocukları.
H.L.: Evlendiğimizde geldik İngiltere’ye. Ama evlerde yerde yatırdık. O günleri de hatırlarım. ‘63’de evlendik ve1 hafta sonra Kıbrıs’ta fasariyalar (olaylar) başladı. Küçük kaymaklıda ve Gönyelide başladı ilk. Biz buradaydık. Daha fazla maraz ederdik. Ne gidilirdi ne gelinirdi. Radıyodan duyardık her şeyi. Burada da çok şeyler geçirdik.
Ü.L.: Şimdi hazır bulurlar gene memnun değiller. Geçinme onun için yoktur. Biraz çekişme olur sen anana ben anama. Öyle değil evlilik yürütmek.
Ali Atamer: Seven kıskanır derler. Katılır mısınız bu söylediğime?
Ü.L.: Kıskançlık bir dereceye gadardır. Dedeniz uyumluydu. Ama biraz gavga olurdu. Yeme geyinme konusunda mızır değildi.
H.L.: Eşimi çok üzmedim ama başka şeyler olabilirdi. Mesela neden potin aldın neden kuaföre gittin. Aha paramız yok derdim. Ama çözerdik bunları. Kıskanma varısa bile ben içimde tutardım.
Ü.L.: Kıskanmak en kötü hastalıktır. Her insan biraz kıskanır ama derecesi vardır. Ben Hüseyin’in kıskandığını anlardım. Ben da onu üzmedim bu konuda. Geçinmek için boyun eğen her şeye. Bu hayatı nasıl paylaştık hep gonuşuruk eşimle.
Ali Atamer: Değerli Lekaralıgül çifti anlattıklarınızla sözlü tarihimize katkı koyduğunuz için içten teşekkürler. Bir yastıkta nice yıllara.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar