Erdoğan - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Erdoğan

İki hafta ABD’de aile tatili yaptık.

Bu süre içerisinde Obama’yı televizyonda ya bir ya da iki kez gördük. O da bir dakika ya var ya yoktu.


İstanbul’a döndük televizyonda Erdoğan’ı görmediğimiz saat yok.

Ya o konuşuyor ya da yaptığı konuşmayı yorumlayanlar onu konuşuyor.

Dünyanın hiçbir ülkesinde bir lider, bu kadar açılış ve miting yapmaz. Medyaya bu kadar görüntü vermez. Amerika gibi bir ülkenin başkanı olarak Obama’nın bırakın Amerika’ya dünyaya anlatacak vizyonu ya da söyleyecek lafı yok mu?

Diyeceksiniz Türkiye’de bir ay sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi var.

Erdoğan’a her gün seçim.

Seçim olsun olmasın ayni tempo ve canlı yayın trafiği ile iletişime devam.

Muhalefet, “medya bize yeterince yer vermiyor” diyor.

Bunu ölçümlemeye gerek yok. Doğru.

Geçen hafta devletin televizyonu TRT’nin adaylara ayırdığı süreler yine eleştiri konusu oldu.

Almanya- Brezilya maçı gibi. Bir noktadan sonra tabelaya bakmaya detaya girmeye gerek var mı?

Medyada yöneticilik yapan arkadaşlarım var.

Medyaya hâsıl olan psikolojiyi aktarıyorlar.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gittiği her yerde onlarca canlı yayın aracı konuşlanıyor. Konuşmayı canlı yayınlamasanız, “Hayrola hemşerim. Bir sorun mu var” denilebilir endişesi bile yayıncıya yetiyor.

Yayın yaptığınızda risk yok. Diğer kanallar da aynı konuşmayı verdiğine göre kimse reytinglerde öne geçecek bir cinlik de yapamaz. Televizyon yöneticileri de bu açıdan rahat.

Başbakan Tayyip Erdoğan her gün konuşuyor, anlatıyor, açıklama yapıyor…

Asıl trajikomik durum medyanın bir kısmının her konuşmayı manşetlik sanması.

Erdoğan aynı şeyleri tekrarlasa da her konuşmasında haber değeri var sanılıyor olması.

Kullanılan ve eleştiri konusu olan bu orantısız güç konunun bir yarısı ise diğer yarısı da Erdoğan’ın kendi performans potansiyeli ile ilgili.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu kadar enerjiyi, iştahı nereden bulduğu tıbbın yanıtlayacağı bir soru. Belki sorunun yanıtı, Erdoğan’ın Türkiye’nin alışık olmadığı bir siyasi karakter olmasında gizlidir. Kişinin kendini bu tempoya motive etmesi için çok güçlü duyguları ve isteğinin olması lazım.

Erdoğan kendi iç dünyasında kendini artık tarihle baş başa kalmış ve tarih yazan konumda olduğunu düşünüyor. Bunda da haksız değil.

Her seferinde topluma “Hakikaten demokraside bu olur muymuş? Hemen kaldıralım. Değiştirelim” dedirten politikaları gündeme getiriyor ve uyguluyor. Bunu da ancak yoğun bir iletişim trafiğiyle yapabileceğini, söylediklerini başardıkça dozunu artırarak devam ettirmek istiyor.

Ve her değişikliği yedire, yedire, sindire, sindire, sabırla bu yoğun iletişim trafiğiyle gerçekleştiriyor.

İletişiminde örneğin “Atatürk” ismini telaffuz etmiyor.

“Gazi Mustafa Kemal” diyor.

Sebebi yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Gazi Mustafa Kemal bu toplumda yaşayan herkesin lideri olduğunu düşünüyor.

Ama aynı kişiye Atatürk denildiğinde sadece Türklerin atası olarak algılanıyor düşüncesinde. İçinde Türk geçtiği için ideolojik bir isimlendirmedir ve birliğimizi bozar siyasetini uyguluyor. Toplumu yavaş yavaş getirdiği nokta bu. Bunu da son on yılda konunun etrafındaki iletişimi ile neredeyse gerçekleştirdi.

Buna benzer yaklaşımlarla sürekli toplumun ezberleriyle oynuyor. Buna hem inanıyor hem de bunu yapmaktan bence keyif alıyor.

Toplumu dönüştürdüğünü görüyor ve bunu yarı yolda bırakmaması gerektiğini düşünerek daha fazla gaza basıyor…

Üstelik hedefine giderken hiç sapmıyor.

Sistem ile bu kadar oynayan, değiştirme motivasyonu bu denli güçlü bir lider, halkın bir bölümünde sevgi, takdir duyguları yaratıyor. Gururları okşanıyor.

Bunu görmek de onun motivasyon ve enerjisinin kaynağı oluyor bence. Böyle karşılıklı beslenen bir enerji kaynağı döngüsü oluşmuş halk ile Erdoğan arasında.

Miting ve açılışlar da bunu her an görmesi ve hissetmesi gerektiği için bağımlılık yaratmış.

Toplumun diğer bölümünde ise bir korku tüneline girme sendromu yaratıyor bu iletişim trafiği.

Muhalefetin eleştirilerinin temel kaynağı da Erdoğan’ın hedeflerine varış yöntemleriyle baş edememesi. Bu yetkinlikleri ve kadro güçleri yok muhalefetin. Hani muhalefete medyada daha fazla zaman verilse bence yine fayda etmez.

Bundan dolayı giderek muhafazakarlaşan ve tek parti kontrolüne giren bir Türkiye manzarası (ya da algısı) güçleniyor toplumun diğer yarısında. Bunu da Erdoğan çok umursamıyor.

Her alanda orantısız güç kullanmaya müsait bir ortam yaratılmış, ama sağlık açısından da çok güçlü ve kitlelerle devamlı iletişim kurma bağımlılığı oluşmuş olan bir siyasetçi var muhalefetin karşısında.

Muhalefetin, siyaset, hukuk ve ekonomi uzmanlarını bir kenara bırakıp tıp ve psikoloji bilimlerinden de faydalanmasında fayda var.

Hem rakiplerini daha iyi anlamak ama daha da önemlisi kendileri için.

Çünkü Erdoğan’ın siyasetini ve medyadan aldığı desteği bir kenara bırakın kendisiyle kişi olarak baş etmek gerçekten çok zor.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar