Eşikte Gün Saymak ve Kıbrıs Türk Siyaseti - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Poli

Eşikte Gün Saymak ve Kıbrıs Türk Siyaseti

 

Eşiksellik kavramına bir süredir taktım galiba. Ama bence bu kavram durumumuzu gerçekten en iyi şekilde izah etmemize yardım ediyor. Öyleyse eşitsellik nedir? “İlkel” toplumların üyelerinin “Geçiş ritlerinin” veya “törenlerinin”  üç temel aşamada yapıldığı bilinmektedir: Birincisi eski durum ya da statüden kopulduğu zaman; İkincisi, iki durum arasındaki eşik ya da statüsüzlük durumunda; son olarak ise yeni bir durum veya yeni bir statü ile bütünleşme olduğu zaman. Fakat özellikle Antropologların ilgilerini çeken şey ikinci aşamadır yani eşiksellik diye adlandırdıkları kişinin statüsüzlük durumudur. Bu tür “aşamalar” günümüz toplumlarına da uyarlanabilir.

Antropolog Victor Turner’e göre eşiksellik, “durumlar arasındaki evre, insanların bir yerden ayrılıp henüz bir başkasına ulaşamadıkları araftır” ve “eşikteki varoluş; ne buradadır ne ordadır, hem ikisi arası-hem ikisi ardında; kanunların, adetlerin, anlaşmaların ve seremonilerin tayin ettiği bir pozisyondur” (Turner 1969: 359). Eşikteki toplumlar, gruplar veya daha genel anlamda sosyal varlıklar, konumları itibarıyla iki statü arasında hiçlik ile yokluğu yaşamak zorundadırlar. Ancak öyle olsa da bu evre, yeni bir statü kazanmaya evirildiği oranda da enerjik bir yapıya sahiptir. Bu nedenden dolayı, “eşiksellik” genelde olumlu ve yaratıcı bir dönemi işaret edebilir.


Bu tip geçiş evresinde, geleneksel yapıların ortadan kalkmasından dolayı insanları sınıflandırmak kolay olmadığı için, “eşiksellik” içerisindeki toplumlar büyük bir oranda eşitlikçi bir yapıya sahip olurlar. Fazla hiyerarşik değillerdir.

Pozitif “eşiksellik” olarak nitelendirebileceğimiz bu dönem, “içinde türdeşlik, eşitlik, anonimlik, servete ve cinsiyete bağlı ayırımların olmaması, cömertlik, acı ve ıstırabın kabulü gibi özellikleri barındırdığından dolayı yoğun bir yoldaşlık duygusunu besler” (Turner 1969: 357). Genellikle, daha “ilkel” toplumlarda bu geçiş sürecine “seremoni yöneticisi” veya “şaman” olarak adlandırılan ve bu tip bir yolculuğu daha önce yapmış, veya nasıl yapılabileceğini iyi bilen bazı rehberler liderlik eder (a.g.e).

Ancak,  bazen “eşiksellik” olumsuz bir hale de dönüşebiliyor. Bu durum sosyolojide ve antropolojide “negatif eşiksellik” olarak nitelendirilebilir. Bir türlü son aşamaya (yeni statüye) geçemeyen ve kalıcılaşan “eşiksellik” hali, “negatif eşikselliğin” iyi bir örneğini oluşturur. Yani hacca gitmek için yola çıkan bir kervanın Kabe’yi bulamayıp çölün ortasında dönüp durması gibi.

Eski durumdan koptuktan sonraki iki durum arasındaki eşik ya da statüsüzlük durumunun kalıcı bir hal alması, toplumun korkunç bir stres yaşamasına neden olabilir. Son aşamaya bir türlü ulaşamayan ve yeni bir statü kazanamayan toplumlar işte bu aşamada kendilerini büyük bir krizin içinde bulabilirler. O ana kadar bir hedefe varabilmek için yapılan yoldaşça tavır içerisindeki mücadelenin yerini iç buhranlar alır.

“Eşiğe” girilmesiyle birlikte yok edilen eski yapıların veya projelerin yerine yenisi bir türlü kurulamadığından, sürekli bir keşmekeşlik hali baş gösterir. Ortak hedefin ortadan kalkması veya inandırıcılığını yitirmesi toplum içerisindeki birlikteliği tamamen ortadan kaldırır. Siyasetçiler yerlerde sürünürler ve tüm inandırıcılıklarını kaybederler.

Artık siyaset yapıcıları “objektif” gerçekliğin ortadan kalkmasıyla birlikte yaratıcı olma yerine öykünme  ve taklit eylemler peşinde koşmaya başlar. Sadece öykünen ve her şeye tepki veren bir cemaate dönüşür toplum. Artık sadece ve sadece korkunç bir gürültü çıkaran kalabalık vardır karşımızda. Güvenilir yapıların halihazırda ortadan kalkmış olmasından dolayı (bu bazen kurumların veya yapıların tamamen ortadan kalkması olabilir veya bu tür yapılara olan güvenin tamamen ortadan kalkması da olabilir) herkes, yeni bir hedef veya yol gösterecek, güçlü bir karizmatik lider aramaya başlar.

Bazı sosyologlar ve psikologlar, toplumların böylesi taleplerinin arttığı aşamalarda, Türkçe karşılığı  “kandırıkçı” (trickster) veya bir çeşit “düzenbaz” olarak ifade edilebilecek bazı tiplerin ortaya çıkabileceği, saygı kazanabileceklerine dair gözlemlerde bulunmuşlardır. Dahası bu tiplerin, ortaya hiçbir proje ve hedef koymadan, sadece topluma öykünerek ve topluma duymak istediklerini söyleyerek, yaratıcı siyaset yerine bir çeşit popülist siyaset yapmak suretiyle bu “kalıcı eşikselliği” beslediklerini ifade etmişlerdir. Yani ahali ellerini kaldırdığında elini kaldıran, indirdiğinde indiren ve sanki onlar gibi düşünürmüş diye kalabalıkları ikna eden kişilerdir bunlar.

Bu tür önerisiz ve tepkisel siyasetlerin ise krizi daha da derinleştirecekleri aşikârdır.

Antropolog Gregory Bateson, daha önceki birliktelikleri bozulmuş ve hizip içinde birlikte olmak mecburiyetinde kalmış toplumlarda veya toplum içindeki gruplarda, kimi hallerde, şiddet bile içeren tuhaf bir zoraki birlikteliğin oluşabileceğinden de söz eder.

Aynı bilim adamı, hatta bütün bir kültürün bile şizoid karakterler üretmeye başlayabileceği iddiasında da bulunur.

Kanımca son dönemde yaşadığımız bu iç buhranın en büyük nedeni, açıklamaya çalıştığım bu “kalıcı eşiksellik’ten” yani başka bir deyişle, arafta takılı kalmaktan kaynaklanmaktadır.

Şöyle bir etrafımıza baktığımızda bu kargaşanın tüm semptomlarını rahatça görebiliriz. Bu bunalımın başlıca nedeni olarak ise bir türlü çözülemeyen Kıbrıs sorunu gelmektedir.

Son dönemlere kadar Kıbrıs Türkü’nün önünde iki önemli proje vardı. 2004 yılındaki referandumdan sonra bu projelerin ikisi de çökecekti (ikincisi Akıncı ile birlikte tekrar son zamanlarda tekrar canlanmış gibi görünmektedir). Birincisi: milliyetçi çoğunluğun desteklediği “KKTC’yi sonsuza dek yaşatalım,” projesiydi. Bu siyasi proje, Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun oylarıyla, Annan planı referandumunda ortadan kalkacaktı. Öte yandan, ikinci proje olan Birleşik Kıbrıs ve AB üyeliği de ayni referandumda, Rumların verdiği “Hayır” oylarıyla başka bir bahara ertelendikten sonra, eski statüsünden ayrılmak için o aşamaya gelirken geçtiği birçok köprüyü yıkmış olan Kıbrıs Türkü, coşkuyla çıktığı bu güzergahta yarı yolda kalacaktı. Kıbrıslı Türkler bu kertede sadece kendi iradeleriyle geleceklerini kotaramayacaklarını da anlayacaklardı. En önemlisi, kendi projelerini gerçekleştirmek için, ikinci ve hatta üçüncü bir unsurların da olurunu almaları gerçeğiyle karşı karşıya kalmışlardır artık.

Yaşadığımız bu ortada kalmışlık hali ne kadar sürer bilemem ancak buradan çıkabilmek veya bu süreci sağlıklı bir şekilde atlatabilmek için acilen toplumun büyük bir kesimini de kapsayacak ulaşılabilir bir projeye ihtiyaç duyulduğu aşikârdır. (Şüphesiz geleceğin birlikte kurulacağı diğer unsuru da ikna edecek bir proje olması şartıyla). Bir hedef saptandıktan sonra ve hatta saptanmadan önce bile mevcut yapıları dönüştürerek, çalışabilir hale getirerek, sahiplenerek ve toplumsal iç huzuru sağlayarak, bu kalıcılaşmış eşiksellik halini nispeten sorunsuz bir halde aşmak mümkün olabilir.

Öte yandan, yeni bir proje inşasına girerken ve bu eşikselliği, erginleşebilir ve yaratıcı bir hale getirmeye çalışırken, sakın ha kurtarıcı veya “karizmatik lider” diye, devamlı bizim şikâyetlerimizi bize anlatan, bu kalıcı eşiksellikten beslenen yukarıda da betimlendiği üzere bir “düzenbazı”(Trickster’i) veya “düzenbazları” yol gösterici olarak seçmeyelim. Eğer yine bu tip siyasetçilere gidilirse, onlar bizi artık kalıcılaşmış bir hale bürünmüş bu mevcut eşikte tutmaya ve içten içe yok etmeye devam edeceklerdir.

(Bu yazının yine benim yazdığım biraz farklı versiyonu üç yıl kadar önce Gazete 360’da çıkmıştı.)

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar