EİDE Kıbrıs Sorununu Bilmiyordu! - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

EİDE Kıbrıs Sorununu Bilmiyordu!

Eşref ÇetinelEşref Çetinel

       Bir büyük tehlike varmış! Eğer Kıbrıs siyasi sorununun çözümü imkânsıza toslarsa bakın ne olurmuş. “BM’lerin sorunu çözülemeyen  bir sorunlar dosyası varmış! Kıbrıs sorununu da onun içine atar ve artık esas yeri olan rafa kaldırırmış! Bir daha da mümkünü yok kimseler bu dosyaya elini uzatamazmış, vesaire!”

Okuduğumda güldüm ve şöyle dedim karnımdan: “İşte o zaman sorun çözülür!” Çünkü:


Çünkü bilindiği ve yaşandığı için kendinden menkuldür. Bugüne kadar BM’ler hiçbir siyasi sorunu çözmeyi başaramadı! Kaldı ki Kıbrıs gibi çetrefil, 1974’den beri çözülemediği için kronik, Türk ve Rum halklarından oluştuğu için zor, Rum’un aklından ve yüreğinden çıkaramadığı Enosis nedeniyle şaibeli, Rum Ortodoks Kilisesinin yemini nedeniyle “Kıbrıs Helendir Helen kalacaktır” sloganına sarıldığı için netameli, falan olan bu sorunu çözsün!

ZATEN BM’ler  çoktan ivme kaybetti. Dolayısıyle inisiyatifini de Avrupa Birliğine kaptırdı! Nitekim Güney artık BM’leri tırnak kadar takmıyor. Hatırlayın görevinden ve adadan ayrılmak zorunda kalırken Downer’in   arkasından teneke çaldılardı artık  Avrupa’ya yaslanıyor. Nitekim bu kez  müzakerelere damgasını vuran Rum’a desteği ile AB oldu.

BM’LER HATASI: “Bugüne kadar hiçbir siyasi sorunu çözemedi” iddiasını tam da yabana ve yalana çıkartırken 2004 de Annan Planını hazırlayıp müzakereleri referanduma kadar taşıma başarısı gösteren BM’lere  biliyorsunuz  Rum tarafı referandumda “hayır” diyerek büyük kazık attıydı!

Buna karşılık BM’ler onca çaba boşa giderken  ne Rum tarafının AB’ye haksız ve insafsız bir kararla üye yapılmasının hesabını sordu ne de adadaki Türk halkını bir kez daha Rum-Yunan ikilisine yedirme operasyonu olan bu kararı mesela 14 yıl sonra başlayan ve elan devam müzakerelere yansıtacak bir plan yaptı!

BÜYÜK OLASILIKTIR:  Eide de Kıbrıs sorununu hiç bilmiyordu,  siyasi popülaritesi ve başarıları nedeniyle  görevlendirildiydi. (Tabi bir parantez açıp düşünmek istiyorum. Espen Eide masayı kurup tarafları bir araya getirirken Hristofyas’lı Rum tarafının referandumda niçin “hayır” dediğinin analizini yaptı mıydı? Annan planını masada   referans olarak  alırlarken, Rum tarafının bu kez elbette ki “hayır” demesinden kaynaklı nedenlerle Kuzey’den çok daha fazla ödün isteyeceğini gördü müydü?  Ve müzakere sürecini bunlara göre mi planladıydı?)

Hiç sanmıyorum!  Eide aslında iki toplumun tarihi süreç içindeki (olayları değil) yaşadıkları travmalara bağlı ruh hallerini de bilmiyordu! Bilseydi çözümün içine çöreklenen “birleşik” kelimesini söker atar, yerine “iki bölge iki kurucu devletin” kesinliğini ikame ederdi!                                                                                              **********                                     

 

  NÜFUSUMUZ, AZINLIĞIMIZ VE TUTMAYAN DEVLET MAYASI!

Nüfusumuzun azlığı her dönemde başımızı ağrıttı. Hem siyasi hem sosyoekonomik yönden! Nitekim 1958’lerde falan 90 bin kişi ya var ya yoktuk! (Zaten hiçbir devrede nüfusumuzu tam olarak bilme imkânımız olmadı!) Bu nedenle Zürih Londra Antlaşmalarında yönetimi ve kamu kurumlarını paylaşmak söz konusu olduğunda yüzde 30 Türk ile yüzde 70 Rum oranlarını kabul ettik. (Ve hiç düşünmedik. Türk Rum nüfusları hep öyle mi kalacak? Zaten düşünme fırsatımız da olmadı bir buçuk yılda kopan arbedeyle KC’i de dağıldı!) 1963’lerden sonra kendi kendimizi 110 bin kişilik toplum olarak lanse ederken, Rumları da 350 binlerin içine falan koyduktu.. Ya 1974’lerde kaç kişiydik? Tutun ki 180 bin çünkü Londra’lara felaket göçler olduydu..

Buna karşın bir devlet düzenine ihtiyacımız vardı,  Otonom Kıbrıs Cumhuriyetini, ardından Federesini, sonrasında da KKTC’i kurduktu. Aslında hepsi de birbirlerinin benzeri siyasi oluşumlardı. “Benzer” olmayan, bu kuruluşlara karşın başından beridir var olan  siyasallaşmanın içine sokuşturulan “seçimler, bu nedenle zırt pırt kurulan siyasi partiler, kazanılan her seçimden sonra bu siyasi partilerin “kadrolarını” oluştururken öncesindekileri yıkma mücadeleleri… (Ki her iktidara gelen kendi kadrosunu oluştururken öncesi muhalif kadroları da nasıl izale edeceğinin mücadelesini verdi! Bu durumda devlette iş mi yapılacak düzen mi kurulurdu?

Kaldı ki ilk kez Salih Coşar’ın seslendirdiği “popülizmi” de yönetim erkinin önüne koştulardı ki ondan sonra memleket  partizanlık, hatır gönül ve hamahuma düzenlerine  teslim olduydu!

       YANLIŞ KURULUŞ:  İnsanlar akıllarını beğenirler. Benim de beğenmemek için şimdilik bir nedenim yoktur. Bu bağlamda diyorum ki 1974’den sonra çoğu yazımda dilime pelesenk  hep, “biz seferberlik toplumuyuz” diyor nihai çözüm olana dek “seferberlik toplumları ne yaparlarsa öyle davranmamız gerektiğini yazıyordum.”

Mesela tarım sektöründe  İsrail’den de etkilendiğim için sürekli Kooperatifleşmekten söz ediyordum… Sağlıkta Sosyalizasyonu öne çıkarıyordum… Eğitimde Hasan Ali Yücel dönemleriyle “Halk Evlerini” örnekliyordum, falan…

OYSA  biz tam donanımlı devlet olduk ki sanırsınız küçük Amerika! Nüfusumuz? Son müzakerelerde tescilli kabulü ile 225 bin kişi… Üstelik çoğalma da Yok! Ve bakın bu devletin haline?

Hastahanelerde doktor kalmadı! Alacak verecek davaları nedeniyle 60 bin kişi mahkemelik! Esrar ilkokullara kadar düştü! Trafik canlar almaya devam ediyor! Alt yapı pislik rezillik! En önemlisi artık “soygunun, vurgunun, alavere dalaverenin, rüşvetin devlet kurumları içine girip yuvalanmaları!”

       Ayakta kaldığını sandığımız “bankalar ve bankacılığımız”  vardı ki geçen gün  Hüseyin Ekmekçi Merkez Bankasının, kökeni İslâm’a dayanan “katılım Bankacılığına” dönüşmeye hazırlandığının haberini veriyordu.. İyi mi? Tutun ki Bankacılık sektörü de gidici!                                                 **********

KISACA TAKILDIĞIM: (İŞİMİZ ALLAH’A KALDI DEMEK!)                                        

    1974’den beridir ne zaman Türkiye’de bir “yenilik” söz konusu olsa eğer müsaitsek Ankara ilk denemesini KKTC yapar!  Mesela Turgut Özal’ın Mağusa’da serbest limanı oluşturması gibi! Ki buradaki batıp kapanırken  Mersin’de İskenderun’da devasa limanlar haline geldilerdi! Kumar’ı yasaklarken KKTC’de beterinin oluşması da tutun  ki madalyonun öteki yüzü! Son girişim “katılım Bankacılığı!” Kökü “din” olduğuna göre demek ki sonunda işimiz Allah’a kaldı!

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar