Doya doya yaşamak bayramı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Köşe Yazarları

Doya doya yaşamak bayramı

Bayram sabahını beklemeden…

Geceden başlayan o heyecan…
Yastığın dibinde “gıcır” ayakkabılar…
Yan tarafta pantolon- gömlek…
Neden heyecan..?
Çünkü “para” günü…
Şeker günü…
Kebap günü…
İzin günü…
Sabah sabah erkenden kalkılır…
El öpme yok…
Zaten anam sabah sabah kalkardı…
Giyinmeme yardım eder…
Ben kardeşlerimi bile beklemeden doğru cami önüne…
En arkada saf tutulur…
Önce ezanın başlamasını beklerdik.
Uzun uzun okunan dualar, kılınan namaz…
Ama “bitmeye” yakın tek belirti vardı…
O da…
Hocanın talimatı ile yapılan Selamlama…
“Esselamun Aleykum ve Rahmetullah”
Yani Allah’ın Rahmeti Üzerinizde Olsun…”
Bu cami ahalisinin dışarıya çıkacağının bir işaretiydi.
Kapıdan çıkan herkesin istisnasız eli öpülürdü…
Birkaç yılda, kimin para, kimin şeker verdiği bile belliydi.
Hepsi aklımda değil ama…
Ali Faik Taşçıoğlu amcamız, rahmetlik Halil Hoca amcamız, İrfan dayı, Ahmet Ali Yalçın babam, asla hediyesiz göndermezdi.
Bir de, “Eve gel” diyenler vardı…


Evimizde bayram sabahı
Bir ritüel de buydu…
Eve gelinmesinin ardından yapılan el öpme töreni.
Hiç kaçmaz, her bayram, annem rahmetlik babamın elini öperdi.
Sonra önce babamızın…
Sonra annemizin elini öperdik.
Büyük abim Gökmen’in…
Diğer abim Türkmen’in…
Ablam Münüse’nin…
Ablam Mahan’ın…
En küçük bendim ya…
Annemin talimatı ile ablalarımın elini öpmek zoruma giderdi.
Şimdi aşkla sarılırım ellerine… Canlarım benim…
Neyse…

Nohutlu pilavsız bayram mı olur?
Değişik adetler vardır…
Bayramda ekmek kadayıfı yapmadan rahat etmez kimileri…
Tatlıydı… Kebaptı…
Ama bizim evimizde iki vazgeçilmez vardı…
En önemli yemeğimiz nohutlu pilav…
Nefis yapar annem…
Akşamdan nohut suya konur, pirinci ayıklanır, sabah sabah ekmeği dilimlenir.
Nohutlar pilava dökülür, karıştırılır…
Ardından küçük küçük kesilen ekmek kavrulur ve o nefis yemek ortaya çıkar…
Nohutlu pilav…
Bugün yine yapacak annem, biliyorum…
Bir de Arife günü yapılan çörekler…
Mutlaka ama mutlaka her Arife günü yapılırdı.
Fırınlar yanar, hamurlar yoğrulur, şekerli ve şekersiz çörekler yapılır…
Kafesler pişirilir…
Ekmekçi çocuğu olmanın da avantajı ile… Evde yemek şöleni yapılırdı resmen…
Babam masanın başında…
Annem sürekli “garsonumuz” modunda…
Kardeşlerim masada dizili…

“Ben köyü gezeceğim…”
Unuttum sanmayın… Nasıl unuturum…
Camiden çıkışta “eve gelin” diyenler var ya… Yemekte niye vakit kaybedeyim…
Tam bir köylü kurnazlığında…
Evine ilk gidilecekler vardı mutlaka…
Komşularımız…
Hayriyaba… Münnevveraba… Şaziyaba… Hürmüs nene… Ve daha niceleri…
Eller öpülür, şekerler, paralar alınırdı…
Öbek öbek gezer köyde çocuklar…
Biz de ayrı bir gruptuk…
Ve karşıdan gelen grupla yapılan münakaşalar…
– Kime gittin?
– Para mı verdi şeker mi?
– Sen kaç para topladın?
Uzayıp giden sorular…

Tatil dedik ya…
Bizim evde 100 baş civarında koyunlarımız vardı…
İlkokulda başladım, liseye varıncaya kadar, Alaniçi ovalarında koyun bekledim.
Hani ayağımın değmediği taş…
Suyunu içmediğim kuyu…
Üzerine çıkmadığım selvi ağacı…
Meyvesini yemediğim incir ağacı…
Topumu içine düşürmediğim kuyu yok o bölgede…
Ama bayram günü…
Koyunlar evde kalırdı…
Yemleri verilir, sağılacaksa sağılırdı o kadar…
Tabii ikinci gün, doğru ovaya…

Akşamları İskele
Ve “yol yorgunu” gelinirdi bayramlamadan eve…
Paranın yarısı, belki de tamamı “özgürce” harcanırdı sıcağı sıcağına…
Langırta, atariye, yemişe, oyuncağa…
“Alın teri” paranın harcanacağı o kadar çok yer var ki?
Eve gelinirdi akşamüstü…
Yolculuk İskele’ye…
Hüseyin dedem… Münüse nenem bizi beklerdi.
Bayramın birinci günü mutlaka bu yapılırdı…
Babam ve tüm kardeşleri… Torunlar akşam yemeği için İskele’ye giderdik.
Arabamız yoktu bizim.
Taksi tutulurdu…
Ya da köyden birine rica edilirdi…
Dönüşte de amcamlar bırakırdı…
Ama her halükarda İskele bizim için bizim için müthiş bir keyifti…
Halalarımın neşesi…
Amcalarımın sohbeti…
Yeğenlerle oynanan oyunlar…
Ve orada da toplanan para…
Heyecandı…

Ya şimdi?
“Ah nerede o eski bayramlar” demeyeceğim…
Sağlık, huzur, mutluluk olsun yeter…
Ama nerden geldiğimizi…
Nasıl geldiğimizi…
Hangi kültürle beslendiğimizi…
Kim olduğumuzu…
Unutmamak gerekiyor.
Hiç olmazsa, “dam altında” yaşatmalıyız kültürümüzü…
Şımardıkça, “başkalaştık” kültürlerimize…
Her şeyde olduğu gibi “bayramlarımıza” da yabancılaşıyoruz.

Köyde olacağım
Bu sabah bayramı köyde karşılayacağım…
Sabah sabah kalkıp…
Yine köy camisinde olacağım…
Bu kez cebimde param, kapı önünde bekleyen çocukları sevindireceğim…
Annemle yapacağım “nohut pilavlı” kahvaltımı…
Önünde eğilip, elini öpeceğim aşkla, zevkle, gururla, minnetle, şükranla…
Binlerce kez teşekkür ederek fedakarlıklarına…
Siz bu satırları okurken, ben yine gazetede, işimin başında olacağım…
Yarından itibaren de 10 günlük bir tatil için, Türkiye’de eşimin akrabalarının yanında olacağız…
Bayramı doya doya yaşayarak bugün…
Sonra 1-2 gün ara…
Yeniden bu köşede birlikte olmaya devam edeceğiz.
Farklı izlenimlerle…


Koca koca adamlar olduk… Annem şimdi gururla kucaklıyor haylaz üç oğlunu

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar