Çoğunluğun diktatörlüğü - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Mart 28, 2024
Köşe Yazarları

Çoğunluğun diktatörlüğü

KKTC’de bu ay seçimler var ya, yerel TV programları tanıdık, tanımadık adaylar, ayni sorular, aynı cevaplar, zaman kısıtlamaları, bir karagözlük dür gider. Hepsi hayat kalitemizi yükseltecek. Hatta bir aylığına başa geçen geçici hükümet de! Bu rekoru dünya durdukça vallahi kimse kıramaz! Parti programlarının tartışıldığı, bunların didim, didik edilerek seçmene sunulacağı yerine, ortada suratlar. Neden? Uygulanmayan, hatta geçmişte tam tersini icra etme yalancılık ve utanmazlığı, parti manifestolarını benim de gözümde sıfır ile çarptı. Bize politik felsefe dersinde “Devlet ve onun temsilcisi hükümet söylediğini yapan, yapamayacağını söylemeyen bir olgudur” demişlerdi. Bizde ne gezer? Yönetim erki elimizde mi ki? Elimizde olsa bile dürüst müyüz? Bizi kollayan, finanse eden  Anavatanımız saydığımız ülke ile yaptığımız ve benim de içeriğinin %90’nına  olumlu oy verebileceğim (başta özelleştirme, peşkeşler, ganimetin meşrulaştırılması, rekabet ortamının sağlanamaması hariç) ve de UBP’nin parti programı olarak benimsediği o meşhur protokol bile UBP Kurultayı öncesi delinmiş, 400’ün üzerinde Kamuya istihdam yapılmış, protokolün uygulanmasının gözeticilerinden tıs çıkmamış. Bundan daha büyük bir rezalet mi olur? Şimdi ben o protokolün uygulanacağına nasıl inanayım? Demek ki bazılarının işine gelince uygulanacak, işine gelmeyince uygulanmayacak. Düpe düz aldatmaca. E, demek ki, benim ve benim gibiler suratlara göre oy vereceğiz. Hade eskileri tanırım, ne mal olduklarını bilirim. Onlarda yanılmam düşük bir ihtimaliyat. Ya tanımadığım yeni yüzler, gençler. Bazıları, çok azı, “medyatik”tir.  Ağızları güzel laf eder, ama her şeyi bilirim havalarında. Muteber bir üniversitede politik felsefe okumasaydım (keşke de okumasaydım) o tiplere, hele akademisyen ise tereddütsüz oy verirdim. Tanımadıklarıma ise, her halde konuşma kabiliyeti (ki bende yoktur diye kıskanırım), bayan ise, güzelliği, erkek ise, yakışıklığı doğrultusunda mı oy vereyim? Diye düşünürüm.
KKTC’de çoğunluğu sağlayan ganimet yiyenler, 3’lü kararname rezaletinde yağcılıkla yararlananlar ve aileleri, hısım, akraba çokluğu, dıştan ithal ve halen bu ülke şartlarına uyum sağlayamamış ve dürtü ve tehdit ile oy verenler. Bu mudur demokrasi? Ve de bu mu iyi bir yönetim çıkartma ümidi? Denenmemiş; Söylediklerinin çoğu bana hitap eden, üyelerinin kalitesini averajın çok üstünde gördüğüm bir parti tutalım, o partiye oy verelim dedik, ama hüsranla karşılaştım. Kaliteli görüp, öyle değerlendirdiğim ve tuttuğum o partinin en kaliteli üyelerinden çoğunun bir, bir elimin altından kaydığını gözledim. İlki Samani diye bildiğim bir akademisyen bir kültürlü bayan. Sonra dünyalar iyisi, dürüst, zeki, herkes tarafından sevilen bir doktor; daha sonra çok çalışkan, araştırmacı bilgili bir hukukçu; yakından tanımadığım ancak ağzı laf yapıp doğruları korkmadan söyleyen bir Mertekçi. Düşünüyorum, bir türlü karar vermede kapasitem yetmiyor. Keşke bilmeseydim ve görmeseydim. O zaman kısa günün kârı doğrultusunda oy verirdim.
Bizde demokrasi değil çoğunluğun, güçlünün (para verenin) diktatörlüğü var. Doğru, demokrasilerde çoğunluk yönetime el kor. Ama demokrasi yalnız bu değildir. Çoğunluk hükümetinin en önemli görevi, azınlıkları ve güçsüz vatandaşlarını korumak, onların hissiyatına saygı göstermektir. Elinde silah veya para tutanlar, seçimde çoğunluğu kazananın diktatörlüğü değil. Ben çoğunluğu kazandım diye değer yargılarımı, inançlarımı tavizsiz 5 yıl empoze etme hakkını bana vermez. Zorlama, horozlanma, yalnız kendi doğrularını görme, savunma, diğerlerini küçümseme onlara “besleme”, “ayyaş” deme hakkı da vermez. Fikir özgürlüğünü, yıkımsız protesto özgürlüğünü, hoşuna gitmez diye cezalandırma hakkını da vermez. Yani “Nanny State”, baba devlet olma hakkını da vermez. Çoğunluğun ve/veya gücün getirdiği tahakkümü demokrasi kaldırmaz. Acaba bu söylediklerimi aldıkları eğitim vermez mi? Diye haksızlık ediyorum diye düşünüyorum.

II’nci Cumhurbaşkanı beni üzdü
TV’de rastladım. Dört kulak kendisini dinledim. AK Parti ekonomik yönetimini ben de takdirle karşılarım. Ancak başta Başbakan Sayın Erdoğan’ın bu güzel gidişatı devam ettirebilme riskini yaratan zafiyetlerini de görürüm ve seslendiririm. Herhalde Sayın Talat tekrar KKTC Cumhurbaşkanı olmak ister ve de bunun yolunun Ak Parti zafiyetlerini görmemezlikten gelme bir tarafa %100 övgüler döşemesini beklemez, karakterine yakıştıramadım. Kendi gücü ile değil destek isteyen şark politikacısı havaları.
Geçici hükümetin maaşların yalnız %60’ını karşılayabildiğini Türkiye’ye mutlaka muhtaç olduğumuzu ifade etti. Siz, biz gelirlerinizin %40 düşmesine razı mısınız? Diye de sordu. Program yapımcıları gerekeni tam zamanında sormaz ki! Şimdi ben kendisine sorayım. Eğer kurultay, seçim deyip kamuya lüzumsuz istihdam yapılmasa, lüzumsuz harcamalar, örneğin, kalabalık ve gereksiz yurt dışı seyahatler, makam ve hizmet aracı rezaletleri, müşavirler, gereksiz popülist sübvansiyonlar olmasa, rant’tan, lüks tüketimden vergi alınabilse, ekonomi mümkün mertebe kayıt altına alınsa, bırakın bütçenin %40 eksilmesini artıya bile geçer. Diyelim ki beceriksiziz ve bütçe eksi %10’da kaldı, ben ve eminim toplumun ezici bir çoğunluğu, evinin efendisi olmak için, buna, hatta daha fazlasına dünden razı oluruz. Cumhurbaşkanımız KKTC halkını temsil eder, AK Parti’yi değil, bilinsin.
O söyleşi bana, aman Allah’ım Sn. Talat görüşmeci olursa yine anlaşma olmayacak dedirtti. Rum’a Maraş’ı iade etmek, Rum’a dondurmalı ekmek kadayıfı sunmak imiş. Mantaliteye bakın siz! Sizin kullanmadığınız, hatta Maraş’ın açılması ile sizin de faydalanacağınız bir olguyu, kokmaya yüz tutmuş bir ekmek kadayıfını sahibine, hatta mali zorda olan evlenmek istediğiniz birisine vermemek kötülük değil de nedir? Hade Sn. Talat mühendistir, “Sunk Cost”dan anlamaz. Elimizde koz muş! Marş’ın kozluğu mu kaldı? Benim gibi kağıt da mı oynamaz ki bir kozu zamanında harcamak eldeki diğer kozları güçlendirdiğini bilsin. Bunlarla, yani empati yapamayan Rum/Türk görüşmecilerden anlaşma beklemek, ölü gözünden yaş beklemeye benzer; Meğer ki emperyalistler! Dışarıdan müdahale etsin…


Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar