Aygün: Talat, KÖGEF’in seçimle gelmeyen tek başkanıdır - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Mart 29, 2024
Kıbrıs

Aygün: Talat, KÖGEF’in seçimle gelmeyen tek başkanıdır

Aygün: Talat

 TALAT VE ARKADAŞLARI SOVYETLER’İ KABE OLARAK GÖRÜYORDU…
Sovyetler’in dışarıya askeri müdahalede bulunmasını, biz devrimci ve sosyalist açıdan sakıncalı bulduğumuz o ülkelerin iç dinamiklerine dayanmayan başka türlü hareketler olarak değerlendiriyorduk. Talat ve arkadaşları ise Sovyetler Birliği’nden çıkan her şeyi kanun olarak görüyordu. Sovyetler onlar için Kabe gibi bir şeydi. Sovyetlerin dağılması ile beraber hem buradaki AKEL, hem dünyadaki izdüşümleri yalpalamaya başladı

 GENÇLER CTP’Yİ SOVYETİK YÖNTEMLE ELE GEÇİRDİ…
1970’li yıllarda ilk defa üniversitelerden mezun olup gelen insanlar CTP’nin içerisinde kendilerini ifade edecekleri farklı bir yol izlediler. Bu yol neydi? Sovyet çizgisinin bir ideolojisi vardı. O ideoloji şudur: ‘Buna kapitalist olmayan yol’ denirdi. Kapitalist olmayan yol ve ilerleme modeli şudur. Size yakın bir partiye gireceksiniz ve çalışmalarınızı o partide yapacaksınız. Bu şekilde o partiyi ele geçirebilirseniz geçireceksiniz


Hamit Aygün ile yaptığımız röportajın ikinci ve son bölümünde Devrimci Grubun yani Halk-Der’cilerin KÖGEF’ten kopuşu sürecini okuyacaksınız. Hamit Aygün, Devrimci Grup’un KÖGEF’ten koptuktan sonra KÖGEF’in özelliğini yitirdiği görüşünde… Aygün Halk-Der’in Kıbrıs’taki faaliyetleri ile ilgili de açıklamalarda bulundu. Mehmet Ali Talat ve arkadaşları ile yaşadıkları tartışmaları da anlatan Aygün, “Sovyetler onların Kabesi idi” dedi.
Mete Tümerkan: KÖGEF ile ilişkileriniz ne oldu?
Hamit Aygün:
KÖGEF’in birinci kongresinde delege seçimlerinde seçilen delegelerden biri de benim. Ankara’daki delege seçimlerinde bütün delegeleri aldık. Mehmet Ali Talat KÖGEF’in seçilmeyen tek başkanıdır. İkinci başkanı Ferdi’dir ama biz artık yoktuk. Birinci kongre olduktan sonra Trabzon’da bir öğrenci derneği daha vardı. Geçmişte Trabzon’daki öğrenci derneği ile de ilişkiler devam ederken. Bu restleşme olurken, Trabzon’daki dernek bu siyasetin dışında idi. Dev-Genç ve Kurtuluş aslında birbirlerine ideolojik olarak çok yakındılar. Biz bu derneğin KÖGEF’in içinde olmasında ısrar ettik. Çünkü KÖGEF’te üç tane dernek kalmıştı. Sonuçta bizim dernek üyeliklerimizi sildiler. Benim de o günlerde artık öğrencilik hayatımın da sonu idi.
“Bize göre KÖGEF olayı orada bitti”
Bizim KÖGEF’le olan ilişkimizi anlayabildiğimiz kadarı ile 77 yılının sonunda bitirdiler. O talebimiz de olmadı ve bu üç dernek İstanbul, İzmir ve Ankara, İzmir’de Oktay Kayalp ve ekibi, İstanbul’da da Ferdi vardı KÖGEF’i oluşturmaya devam etti. Trabzon’u kabul etmediler. O zaman Hürrem Tulga Dev-Genç’in adamıydı. KÖGEF’te etkin olan arkadaşların demokratik anlayışına da tepki vardı. Bunların demokratik anlayışı o kadar farklıydı ki, saate bakarlarmış, “iki dakikan doldu, söz hakkın bitti, otur yerine” derlermiş. Bize göre KÖGEF olayı orada bitti. KÖGEF ondan sonra da bir şekilde devam etti ama artık etkisi olmayan bir yapıydı. Çünkü bu gençlik örgütleri eğer çok renkli olmazsa içinde değişik grupları barındıramazsa demokratik olamaz. Azınlık olan grubun söz hakkını siz keserseniz orada demokrasi denen bir şey olmaz. O zaman siz kendi kendinize söyler, kendi kendinize dinlersiniz. Bizim zenginliğimiz neydi, Halil Paşa arkadaş farklı bir dünya görüşünü savunuyordu, bizim içimizde yer aldı. Biz hiç bir zaman Halil Paşa’ya en ufak bir antidemokratik davranışta bulunmadık. Onun görüşüne katılmadık, o istediği zaman bizim aramızdan çıktı ve konuşmasını yaptı, biz de ona karşılık vermişizdir ama o kadar, susturmadık. Bu bir öğrenci gençlik hareketi çünkü.
Mete Tümerkan: Mehmet Ali Talat’la bu konuları herhalde tartıştınız…
Hamit Aygün: 
Sovyetlerin dışarıya askeri müdahalede bulunmasını, biz devrimci ve sosyalist açıdan sakıncalı bulduğumuz o ülkelerin iç dinamiklerine dayanmayan başka türlü hareketler olarak değerlendiriyorduk. Onlar ise Sovyetler Birliği’nden çıkan her şeyi kanun olarak görüyordu. Sovyetler onlar için Kabe gibi bir şeydi. Sovyetlerin dağılması ile beraber hem buradaki AKEL, hem dünyadaki izdüşümleri yalpalamaya başladı. Dünyada sosyalizmin de gerilediğine katılıyorum. Ama bu arkadaşlarımız bir şey üretmiyorlar, kendilerinin bir sloganı yok. Her şey belli bir merkezden çıkıyor, o merkez ne derse odur. Bu doğru bir şey değildir. Sosyalistler yaratıcıdır. Ülkelerinin gerçekleri ile ilgilidir. Örneğin, bizimle beraber yüksek öğrenime giden bazı arkadaşlarımız başarısız oldu. Bir grubu adaya döndü, bir grubu başka ülkelere gitti. Kıbrıs’a gelen arkadaşlarımızdan Coca Cola fabrikasında çalışmaya gidenler oldu. Şöyle bir uygulamayla karşılaştılar. Üç ay çalışıyorlar, üç aya bir gün kala işten duruyorlar, bir gün sonra tekrar çalışıyorlar. E burada bu kadar sendikalar varsa bu insanlara neden sahip çıkmıyorlardı. Biz buna da tepki gösterdik. 74 öncesi bu arkadaşlarımıza Kıbrıs’ta sahip çıkılmadı. AKEL ve ona yakın sendikalar bu uygulamalara tepki göstermedi. Ulusalcı bir yaklaşım sergilediler.
Mete Tümerkan: Bu devrimci grubun Kıbrıs ile herhangi bir siyasi bağı var mıydı?
Hamit Aygün:
Bu grup şunu yaptı, Kıbrıs’a ilk defa CTP aleyhindeki siyaseti taşıdı. CTP biliyorsunuz kurucuları Denktaş’ın bariyasıydı. Kıbrıslı namuslu iş adamları diyelim. Sol kimlikte değillerdi. 1970’li yıllarda ilk defa üniversitelerden mezun olup gelen insanlar CTP’nin içerisinde kendilerini ifade edecekleri farklı bir yol izlediler. Bu yol neydi? Sovyet çizgisinin bir ideolojisi vardı. O ideoloji şudur: “Buna kapitalist olmayan yol” denirdi. Kapitalist olmayan yol ve ilerleme modeli şudur. Size yakın bir partiye gireceksiniz ve çalışmalarınızı o partide yapacaksınız. Bu şekilde o partiyi ele geçirebilirseniz geçireceksiniz.
Mete Tümerkan: CTP böyle mi ele geçti?
Hamit Aygün:
CTP böyle ele geçti. Aynı şeyi TKP (Türkiye Komünist Partisi), Türkiye’de CHP’nin içinde yaptı ama CHP’nin içerisindeki TKP’li komünistler CHP’lileştiler ve CHP’yi değiştiremediler. Dünyadaki birçok yerde bu başarısızlıkla sonuçlandı. Bu çok önemli bir Sovyetik taktikti. Burada da aynı şey oldu. CTP’ye girilip parti ele geçirildi. İlk defa devrimci grup solu farklı bir şekilde buraya taşıdı, Halk-Der’le kendini gösterdi onun arkasından bizim arkadaşlarımızla 1976 yılında Halkçı Parti’den ayrılan bir grup yakınlaşmaya çalıştı. Çünkü o dönemde gençlik örgütleri bir tek CTP’de ve bizde vardı. Bizim arkadaşlarımız TKP’nin (Toplumcu Kurtuluş Partisi) içerisinde yer almaya başladılar. Hatta TKP’de de yetkili yerlere geldiklerini duyuyordum. Ben TKP’ye katılmadım, çünkü o kurucular heyetini biraz biliyordum. Lefkoşalı olmam dolayısı ile isimleri biliyordum. Bu isimler eninde sonunda bizim arkadaşlara bir kazık atacaktı ve öyle de oldu. Sonuçta bizim arkadaşlarımız TKP’den de ayrılmak zorunda kaldılar. Bir kısmı da disiplin kurulu kararları ile ihraç edildi. Arkasından da 1989’da YKP’yi kurdular. Bugün Zehra Cengiz var. O bizim ekibin arkadaşıydı. İstanbul grubundaydı. CTP’nin dışında bugün bir çok renkli sima varsa bu bizim taşımamızla oldu.
Mete Tümerkan: Öğrenci hareketleri denildiği zaman hep KÖGEF ve ÜTK görülüyor, onlar dışında bir oluşum yokmuş gibi anlatılıyor, bunu neye bağlarsınız?
Hamit Aygün:
Bu tamamen bir mücadeleyi veya bir fikri örtmek, karalamak için bugün bile halen yapılıyor. YKP’ye baktığınızda zorlama ile kapıları açıyoruz. YKP yokmuş gibi hareket ediliyor. Bu toplumda daha farklı görüşler de var. Ama CTP’nin baskın olduğu ortamlarda sizi yok sayan bir görüşü var.
Mete Tümerkan: CTP neden daha geniş bir tabana ulaşabildi ve devrimci grup ulaşamadı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Hamit Aygün:
Bu imkan ve örgütlülük meselesidir. Biz hala daha siyaset yaparken kaynağı cebimizdir, çocuklarımızın harçlığıdır. Ben hala daha bugüne kadar etkin yardım alıp da siyaset yapmadım. Ne de partim. Ben YKP’liyim bir seçime girdik çok cüzi bir paramız, var o da bizim çocuklarımızın harçlığından keserek yaptığımız yardımlardandır. Bugün CTP’nin bir Yenidüzen’i var. Bence dürüst olarak bu tarihçeyi onların anlatması gerekiyor. Biz Türkiye’den devrimci bir hareketin içinden çıktık geldik. İstihdam da yapılmadı. Kıbrıs’ta bir fişleme olayı var, herkes biliyor. Dolayısı ile güç kazanamadık. CTP’de bugün yeşil atkıyı önüne koyup dolaşanlar eskiden müdürlük müsteşarlık yapmış insanlardır. Bizim bunu becermemiş olmamız çok daha iyi.
Mete Tümerkan:  Türkiye’de daha etkin bir grubun içerisinde yer aldınız. O grubun Türkiye’de örgütlenme sürecinde size bir katkısı olamaz mıydı?
Hamit Aygün:
80 öncesinde burada bayağı etkili olmuştuk. CTP kongrelerinde bütün bunların hepsi yansıdı. Ama CTP acımasız davranıyordu, doğrudan doğruya sizi partiden ihraç ediyordu. Siz CTP içerisinde sesinizi yükselttiğiniz zaman bugün bile sizi harcıyorlar. Hiç gözünüzün yaşına bakmıyorlar. TKP deneyiminde belki bunu becerebilirdik ama orada bir darbe yedik. Denktaş’ın bir sözü vardır “TKP’nin içindeki solcuları temizledim” der.  YKP radikal söylemleri ile toplumdan tepki çekti. Herkes takdir etti ama korktu. Dolayısı ile biraz da Kıbrıslı Türklerin yapısı değişti. Rüşvete alıştı, alıştırıldı. Memlekete bakıyorum kim emekçidir diye, işçi sınıfı diye bir şey yok, sadece bir aydın grup var ortada. Sendikaların durumu ortada. Sağlıklı bir görüş yok aslında.
“Biz doğru düzgün bir çocukluk yaşayamadık”
Gelelim Türkiye’de bize destek veren o büyük parçaya. 12 Eylül 1980 faşist darbesinde en büyük darbeyi yiyen grup oldu. Hakikaten çok köklü bir değişim oldu. Ben kendi kendimin farkında olmaya başladıktan sonra bir askeri otoritenin altında yaşadığımızın farkında oldum. Biz ne doğru düzgün bir çocukluk yaşayabildik ne gençlik yaşayabildik. Lise ikinin başında hepimizi askere aldılar. Bugün sizlere sorarım, 16 – 17 yaşındaki çocuğunuzu pazar günü kaldırır mısınız? Bırakın uyusun dersiniz. Bize öyle bir hayat hakkı tanımadılar. Biz boyumuz kadar piyade silahını aldık ve Lefkoşa’da mevziiye gittik. Bunu kimse bize ne parayla iade edebilir, ne başka bir şeyle.
“Türkiye’de sosyalistlerin işini çok çok zorlaştırdılar”
Türkiye’ye gittiğimizde iyi kötü bu şeyi kırdık. Hep hayatın gerisinden ve zorlama ile geldik. Demek ki biz de zekiymişiz ki başarıp bitirdik. Yoksa kolay bir okul değildi ODTÜ. Bütün bu koşullarda Türkiye’de, Türkiyeli devrimci arkadaşlardan biz çok şey öğrendik. O büyük grup da Türkiye’de büyük bedeller ödedi, hala daha da ödüyor. Türkiye’de de ne yazık ki şimdi Türk ve Kürt diye kamuoyunu böldüler. Türkiye’de sosyalistlerin işini çok çok zorlaştırdılar. Son dönemlerde YKP olarak Türkiye’deki sosyalist partiler ile çok iyi ilişkilerimiz var. Tabii ki bize destek vermeye çalışıyorlar çünkü oradaki gelişmeler potansiyel laboratuvar daha büyük. Deneyimler daha fazla. Onlardan da etkileniyoruz.
Mete Tümerkan: Geriye dönüp baktığınızda pişmanlık duyduğunuz bir şey var mı?
Hamit Aygün:
Hiçbir pişmanlığım yok. Ben doğduğumda benim babam emekçi bir adamdı. Sekiz kardeşin en küçüğüydüm. Ben üniversiteyi bitirdiğim günden itibaren çalıştım. Yaklaşık 34 sene fiili öğretmenlik yaptım ve emekli oldum. Emeği ile yaşamış bir insanım. Ben inandığım gibi yaşadım. İnandığım gibi yaşamaya da devam ediyorum. Hiç pişmanlık duymadım. Keşke daha demokratik bir ülkede yaşasaydık. İnsanların ölmediği, şehirlerin bölünmediği bir ülkede yaşasaydık. Birleşme için de doğru düzgün bir mücadele verildiğine açıkçası inanmıyorum. Burada da CTP’li arkadaşlarla sıkıntı yaşıyoruz. Hasan Erçakıca arkadaş, Mehmet Ali Talat’ın sözcüsü oldu ki bunlar AKEL’e laf söylettirmeyen insanlardı. Adam her gün Cumhurbaşkanlığı denen saraydan karşı unsura sövdü. Biz bu dönemi yaşadık. Bunlar da bizi çok üzdü. Çünkü biz bunları biliyorduk ama toplum anlamadı. Toplum CTP’yi demokrat zannetti, sosyalist zannetti.
“Kendine sol diyen insanlar ve partiler artık bunun gereğini yapsın”
CTP demokrasi kurallarını içeren bir partidir diyebilirim. Sosyal demokrat bir partidir. Sosyalist ve sosyal demokrat arasındaki tek fark şudur, ikisinin de kökeninde Marksizm var, ama sosyal demokratlar son tahlilde burjuvazi ile işbirliği yapar. Bu dünya tarihinde çok net görülüyor. Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’na girişi de bununla ilgilidir. Halkımız bunu bilecek. Emeğin partisi işçi sınıfının partisi gibi bir grubu görmek mümkün değil. Bugün bu piyasada kendine solcu diyen ben de dahil olmak üzere herkes aslında aydın karakterinin kendinde bulduğu bir güçtür. Bunun hatası bizde mi, sistemde mi bilemiyorum. Biz bu ülkede yaşayacaksak, anayasal vatandaşlıkta önemlidir. Bu Türkiye’de de tartışılıyor. 2013 yılında kendine sol diyen insanlar ve partiler artık bunun gereğini yapsın. Bu barışçıl mesajları versinler. Biz buradan uzağız gibime geliyor. Bütün bu sosyalistleri tek noktada buluşturmak kolay değildir. Ben o görüşü taşıyorum.

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar