Geçtiğimiz 15 Ağustos günü sadece Mağusa’nın 1974’de Rum ablukasından kurtuluşunun değil; 1960 Ağustosunun 16’sında bir alay Türk askerinin de Mağusa limanından adaya çıktığı günün yıl dönümüydü..
Benim mistisizmle aram hoş değil. Ancak ilahi adalete inanırım. Ki “Ağustos” Mağusa’nın tarihinde “ilkleri” yaşadığı uğurlu bir aydır. Mesela 6 Ağustos 1571’de Mağusa Osmanlı ordusu tarafından zapt edildiydi..
DÖNÜM NOKTASI: Ancak 1960’da Zürih Londra Anlaşmalarının hemen ardından “ittifak ve garanti” anlaşmaları çerçevesinde bir alay Türk askerinin Mağusa’dan adaya ayak basmasının tarihi ve siyasi önemi büyük olmalıdır.
O gün Rum’un ve kilisesinin 2 bin yıllık Meğalo İdeası (Enosis) hayali bir daha gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir darbe ile tarihin gayya kuyusuna gömüldüydü!
Eğer Kıbrıs Cumhuriyeti oluşurken, “üç garantör ülke” olayı yerine “bağımsız bir Kıbrıs” yahut “BM’ler gözetiminde” gibilerinden bir siyasi güvence oluşturulsaydı, Türk halkı ne 1963 Kanlı Noel olaylarını atlatabilirdi ne de 1974 darbesini! Kıyım kıyım kıyılır, Rum Eokacı ve Yunan askerlerinin saldırılarıyla mahvolmaktan kurtulamazdı!
Nereden mi biliyoruz? “Birbirlerini bile düşman kamplarına ayırarak kurşunlayıp öldürecek kadar acımasız olan bu insanların Türk halkını bağışlayacağını mı sandınız?
Ki daha dün “kurşunlanıp toplu mezarlara gömülen kundaktaki bebelerden yaşlı dede ninelere kadar katledilen insanlarımızı andıktı mezarları başında…”
BU GÜNLERE GELİRKEN: 1974’de eğer “garantörlük” görevinde Gönyeli’deki Türk alayı olmasaydı Akritas planı çerçevesinde saldıran Rum-Yunan askerleri kısa sürede Lefkoşa Türk kesimine girecekti! Sonrasını düşünmek bile istemiyorum çünkü kimsenin durdurmayı başaramayacağı sokak savaşlarıyla devam edecek o saldırılar sonucunda geriye kaç Türk’ün şehit olmadan kalacağı meçhuldü!
Söylemek istediğim şudur: Bugünlere kolay gelmedik.. Bedel ödedik, kan döktük, öldük.. Tüm bunları “bağımsızlık ve egemenliğimiz” için yaptık.. Devleti de bunun için kurduk.. Sonra ne yaptık ama?
Topraklarımızı iade edip kurduğumuz devleti yıkmak için Rum tarafı ile müzakerelere başladık. Neyse aptal insanlar, hâlâ daha kazandıklarına burun kıvırıp muzırlık yapıyorlar.. Oysa ayakları bir bassa Kuzey’e bakın görün bakalım, neymiş bu insanlar hele yanlarında Türk oldu mu nelere muktedirmişler! Neyse ki “bizim yetkili ve sorumlu politikacılarımız değil, Allah şaşırtıyor kendilerini!”
**********
“BÜYÜYEMEDİĞİMİZ” İÇİN BÜYÜK OLAMIYORUZ
Tutun ki Turizm Bakanı Fikri Ataoğlu “turizm konusunda nelerin yapılacağını, sektörün nasıl daha faydalı olacağını saydı döktü… “Güzel” dedikten sonra aklınıza takılıyor ama:
Onca söyleme karşılık anlıyorsunuz ki “turizmde sorunlar ulaşımdan gelen turistlerin memlekette harcadıkları paraya kadar eksiklik ve yetersizliklerle devam ediyor..
Mesela “Türkiye’ye takoz olmak niyetinde değiliz biz kendimize yeteriz” diyor ama ardından ekliyor Sn. bakan: “Dış ülkelerde gezerken acentelerin önünde Yunan adalarının reklamlarını gördüğümde ağırıma gidiyor!.. Ambargolar turizmimizi olumsuz etkiliyor ama yapacak bir şeyimiz yok!.. Direkt uçuşlarda sorun var!.. Uçak sıkıntımız var!.. Kıbrıs’a gidilmesi yönünde dış ülkelerde kampanya başlatılabilir… (Yani henüz başlatılmadı!)
Kısaca simit var, yağ var, şeker var ama helvayı yapamıyoruz! Çünkü nasıl bunları harç haline getirip yapacağımızı bilmiyoruz!
Öteki sektörlerimizde de olay farklı değil. Mesela Çavuşoğlu tarım kesiminde “planlar, projeler, yeniliklerden söz ederken, o da ne? Karşımıza yeniden domates sorunu çıkmaz mı? Domates üretim ve pazarlaması ile tabi ki kalitesini bile sağlayamayan veya ıskarta oluşuyla kıtlığına karşın tüketicileri mağdur etme pahasına ithalatı geciktirilen, her zamanki şu bildik sorun! Kaldı ki kilosu bir iki kuruşa ithal edilen domates çarşıda yine beş lira! Öte yandan:
LİMANLARIMIZ MI? Ercan hava alanını işaretleyerek övgüler düzen Sn. Ulaştırma Bakanı iskelesi yıkılan Mağusa limanına dönüp bakmıyor bile..
Buna karşılık ne diyor Maliye Bakanı Denktaş? “İlk 7 ayda gelir fazlası 170 milyon TL.yi geçti… Allah versin de yarın öbür gün kalan kısmı da göçüp gidecek Mağusa limanındaki İskele ne zaman onarılacak?
TC İLE İLİŞKİLER: Olumlu buluyoruz. Mesela Maliye Bakanı Ağbal’ın KKTC’yi ziyareti önemli olmalı. Ne var ki bu tip ziyaretler başından beridir muhalefet şerhine takılıyor, artı KKTC’deki sonuçlarına da elleyemiyoruz!
Lafın kısası kendi insanımızın büyük beceri ve kültürü nedeniyle yarattığımız pisliklerle bile mücadele edemiyor, içinde boğuluyoruz! Kısaca “büyüyemediğimiz için büyük olamıyoruz!”
**********
KISACA TAKILDIĞIM: (TURİSTİ ÇARŞI PAZARA ÇEKEMİYORUZ!)
Keşke öyle olmasaydı ama maalesef öyledir. KKTC Türkiye için “kendinden bir parçadır, her hangi vilayeti esamesindedir, dolayısıyla ikide birde sözünü etmenin anlamı yoktur!
Böylesi bir yaklaşım ilişkiler yönünden çok sıcak görülebilir ama TC’nin medyasına bakıyoruz, yat kalk Allah Yunanistan adalarını, Mikonos’u “tam tatil yapılacak yerler diye öve öve bitiremezken, KKTC’den tek kelime etmiyor! “Gidilecek, gezilecek, görülecek yerler” seçimlerinde artık Kuzey Kıbrıs yoktur!
Tabi bunda bizim de suçumuz vardır: Turistik lüks otellerimize “cazino işletmeciliği” yetiyor! Geliyor hafta sonraları kumarcılar TC’den, bir giriyorlar otele, bir de dönecekleri gün ve saatte ayrılıyorlar otelden…
Çarşı pazara, oteller dışındaki eğlence yerlerine para bırakmayan turistle turizm mi olur? Rum tarafı otellerinde sabah kahvaltısından başka yiyecek vermezken, Ayanappa’daki eğlence yerlerini gece yarısı açtırır ki öncesindeki küçük ölçekli eğlence lokanta ve alışveriş yerleri de çalışsın… Bunları en iyi bilen tabi ki Turizm Bakanlığıdır da “doğal turist” sayılan üniversite öğrencileri de olmasa lüks oteller dışında turizmden nasip kısmetin tırnağını görmeyecek KKTC!
