Akter, kanserle nasıl savaştığını anlattı - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Perşembe, Nisan 25, 2024
Röportaj

Akter, kanserle nasıl savaştığını anlattı

Akter

SİNÜZİT SANMIŞTI: Yüzü şişiyor, yataktan yorgun kalkıyor, tüm enerjisi gün ortasında tükeniyordu. Önce “yorgunluk” dedi önemsemedi, sonra sinüzit olduğunu düşündü. Göğsündeki morluğun yarattı  “acaba mı” ile yola çıktı. Öğrendi… Akter, Lenfoma kanserine yakalanmıştı. Hızlı ilerleyen agresif bir tip…

ANNE OLMAYA HAZIRLANIYORDU: Anne olacaktı Akter… Hayallerini 5 yıl öteledi. Aşık olduğu mesleğinemola verdi. Vakit kaybetmeden o sonu muamma uzun yola girdi. Çok acılar çekti, mahrum oldu, mahrum etti. Saçlarını, kirpiklerini, kaşlarını kaybetti. Çok yoruldu ama direndi


GÜNEŞ OLUP DOĞDU: Kanseri yendi. Hikayesi ile binlerce kanser hastasına umut oldu. Kaldığı yerden devam etti sonra hayatına. Önce mesleğine döndü sonra anne oldu.  Hiçbir kaybı olmadı zamandan başka. Başkalaşan da yok hayatında. Bildiğimiz, bildiğiniz Aysu. Evimizin ekranlardan yayılan ışığı

KANSERİ KABULLENMEK: “Bedeninizi iyi tanıyın” diyor Aysu Basri Akter. “Sorun hissettiğinizde bunu ötelemeden hekime başvurun. Alternatif tıptan medet ummayın. Doktorunuzun çizmiş olduğu yol haritasına sıkı sıkıya uyun.Başkasını izlemenin hasta olmaktan çok daha kötü olduğunu bilin. Kanseri kabullenin”

Duygu ALAN
Aysu Basri Akter’e konulan Lenfoma teşhisiydi. Hızlı ilerleyen,agresif bir tipti Lenfoma. Aysu, ne başındaydı hastalığının ne de aşırı geç kalmıştı. Üçüncü evreyi hemen geçmiş durumdaydı.
Çok yoğun çalıştığı bir dönemde çıkageldi kanser. Yüzü şişti, sabahları yataktan çok yorgun kalkıyor, gün ortasında bütün enerjisi tükeniyordu. Aysu bu durumu günlük yorgunluğa bağladı önce, sonra göğsün üzerinde bir morluk keşfetti. Pek de önemsemedi. Günler geçti,  göğsündeki bu morluk geçmedi. Yayılmaya başladı sonra. Yorgunluk, yüzündeki şişlik ve göğsündeki geçmeyen morluk bir parça bir ‘acaba’ yarattı Akter’de… Olabilir mi diye kendince internetten araştırmalara başladı. Bir hafta sonu uyandı, yüzü çok aşırı şişmişti, çok da yorgundum. Artık sorularının cevabını bir hekimde aramanın zamanı gelmişti. Doktor Ahmet Gülle’yi aradı. Kendincesorunun sünizit olduğunu düşünmüştü oysa gerçek bu sadece bu değildi.
Dr. Gülle, Akter’e sinizüt olduğunu ama şikayetlerinin bununla ilgisi olmadığını söyledi.
Aysu Basri Akter, eş zamanlı olarak Doktor Erdem Aşardağ’a gitmeye başladı. Dr. Aşardağ, bir takım tetkikler yaptı. Her şey çok yolundaydı. Dr. Aşardağ, Akter’i bir cilt uzmanına sevk edeceği anda ‘Bir de röntgen çekelim’ dedi. Akter’in akciğeri ile göğüs boşluğu arasındabir kitle bulundu. Kitle 10 cm’di.

“Kanseri kabullendim”
Akter’in hikayesi böyle başladı. Ve anlatmaya başladı:

“Belki kendimi hazırlamıştım, bilmiyorum ama ben röntgensonuçlarımı biraz geç aldım. Bir gün program yaptığım kanala gitmeden önce gittim ve röntgenimi aldım. Kırmızı ışıkta dururken ‘acaba ne çıktı’ diye rapora baktım. Lenfoma ya da timoma şüphesi ile ileri tetkik öneriliyordu. Enteresan bir sakinlikle kanala gittim. Program saatine biraz daha zaman vardı.
Dr.ErdemBey’i  aradım, raporuona da okudum. Herhalde o andan itibaren hastalığı kabullendim ve çok fazla itiraz etmedim. Ne yapabileceğime odaklamanın kendimce bir yöntemini izledim. Erdem Bey,‘üzülme ve sakın korkma, istiyorsan hemen şimdi gel’ dedi.
‘Hayır. Benim zaten sizinle sabah randevum var, az sonra da canlı yayınım var. Şu saatten sonra programı iptal edemem’ dedim ve programa girdim. Her şey normalmiş gibi canlı yayını mı da yaptım.”

“Eşim ve arkadaşlarım şok yaşadı”
Program bittikten sonra eşimi aradım ve durumu söyledim. Şok oldu. Sonra birkaç arkadaşımla paylaştım. Herkes çok şaşırdı, çok üzüldü. Önce inanmak istemediler. Bir arkadaşıma;‘kendimi moral olarak kötü hissetmiyorum. Ama eğer gerçekten de kansersem oturup ağlamanın bu hastalığa bir faydası olmayacağını biliyorum. Her halükarda bunu normalleştirmem gerekiyor. Ne gerekiyorsa onu yapmam lazım ve moralimi yüksek tutmam lazım’ dediğimi hatırlıyorum. Bendeki bu kendiliğinden gelen ruh hali çok uzunca bir süre devam etti.

“Ailemden bir müddet sakladım”
Kesin tanı için biyopsi yapılması gerekiyordu ve buradaki doktorlar ameliyatı burada yapmak istemediler. Sanıyorum göğsümdeki kitlenin yeri hassastı… Doğru olanın yurt dışına gitmem olduğu söylendi. Erdem Bey, ‘ben sizi iyi doktorlara yönlendirebilirim’ demişti. Erdem Bey ile konuşurken ‘devlet hastanesi olmasın’ gibi bir hassasiyet koyduğumu hatırlıyorum. Çünkü devlet hastaneleri genellikle birçok ülkede sistemin en kötü tarafıdır ve açıkçası kendimi bu sistemle kapışacak ya da mücadele edecek bir durumda da görmedim. Acıbadem de böyle çıktı.
Durumu önce aileye söylemedik. Onlara bir hafta sonu kaçamak yapacağımızı söyledik ve eşimleİstanbul’a gittik.
İstanbul Acıbadem Hastanesi’nde Kıbrıslı Doktor SiretRatip ile görüştük. Erdem Bey bizi Siret Bey’e yönlendirmişti. Göğsümdeki kitle oldukça büyük olduğundan hemen biyopsi için gün verdiler ve 1 ya da 2 gün sonraydı ameliyat oldum. Biyopsi sonuçlarını beklemeden geri döndük. Ameliyat baya zordu. Yataktan kalkamıyordum. Bu arada Acıbadem’de biyopsi yapılması gerektiği konusunda hemfikir olununca ailelerimize durumu yumuşatarak söylemiştik.Tabi herkes üzüldü ve büyük bir şoka girdi.”

“Uzun, çok zor ve sonucu çok net olmayan bir süreç…”
“Bu gibi hastalıklar hasta için olduğu gibi etrafındaki insanlar için de çok zor. Çünkü onlar da sizin üzerinizden ayrı bir travma yaşıyorlar. Kaybetmek korkusu taşıyorlar. Dolayısıyla bir parça onlar açısından da durumu kolaylaştırmak açısından böyle ağlama, sızlama yerine durumu normalleştirmenin aslında herkese iyi geleceğini keşfettim. Ailece de elimizden geldiğince öyle yaptık. Belki de bu sürecin biraz daha kolay atlatılmasının temel sebeplerinden biri de bu. Ne kadar dramatize ederseniz o kadar zor geçiyor. Ağlamanın, isyan etmenin, sorgulamanın bir sonu olmadığı gibi bir cevabı da yok.  Uzun, çok zor ve sonucu çok net olmayan bir süreçte yapabileceğiniz tek şey yapabileceğiniz şeyleri yapmaya devam etmek…”

“Yüzde 30 yaşama şansım olduğunu söylenmiş”
“Lenfoma kanseriydim.  Biyopsi İstanbul Acıbadem Hastanesi’nde yapılmıştı. Tedaviye de orada başladık. Siret Bey, eşime yüzde 30 gibi bir yaşama şansım olduğunu söylemiş. Eşim tedavi sürecinde bunu benden gizledi ve bununla tek başına yaşamak durumunda kaldı.
Oysa ben o dönemde bu yüzdeliği çok sormuştum ama Siret Bey bana ‘sen artık kendini gazeteci olarak görme, bu kapıdan girdiğin andan itibaren bu soruların hiçbirinin cevabı yok. Ben sana yüzdelik veremem. Sadece ne yapman gerektiğini söylerim ve senin de buna uyman lazım’ dedi. Hemen tedaviye başladık.”

“Eşim ve Hüseyin Ekmekçi çok yardımcı oldu”
“İlk kemoterapiyi aldığımda ameliyatım henüz tam olarak iyileşmemişti ve çok canım yanıyordu. Ama doktoruma çok güveniyordum. Hastanenin koşulları oldukça iyiydi. Burada bir ara sevkte bir sıkıntı yaşadım.
‘Biz de devlet hastanesinde kemoterapi uyguluyoruz. Dolayısıyla senin sevkine gerek yoktur’ gibi bir direniş gösterilmişti. Benim şanslı tarafım eşimin bu prosedürlerle doğrudan ilgilenmesiydi. Sağ olsun Hüseyin Ekmekçi de bu konuda çok yardımcı oldu. Ben çok fazla detaylarla boğuşmadım. Sayın Ferdi Sabit Soyer de o dönem Başbakandı ve kişisel olarak da benimle çok ilgilendi. Destek oldu. Bütün kür öncesi ve sonrası aradığını hatırlıyorum.
Evet kemoterapi KKTC’de devlet hastanesinde uygulanıyordu ama aslında benim tedavim farklı bir tedaviydi. İmminokemoterapi denilen bir tedavi gördüm. Bağışıklık sistemini baskılayan ve yeni uygulanan bir yöntemdi. Siret Bey bunu benimle beraber bir hastasına da uyguluyordu. O dönemde Almanya’da kongreden yeni gelmişti ve o kongrede özellikle bu tedavi yönteminin çok iyi sonuçlarının test edilerek ortaya çıktığını söylediğini hatırlıyorum. Birkaç yıl önce de bir haberde bu tedavi yönteminin daha yaygın olarak kullanılmaya başlandığı okumuştum.

“5 yıl anne olamayacaktım”
Hastalığım 2007 yılında ortaya çıktı. O dönemçocuk yapma kararımız vardı. Ama tedavi bittikten sonra 5 yıl kadar bir kontrol süreci olacaktı ve 5 yıl boyunca kesinlikle hamile olmamam gerekiyordu. ‘Neden 5 yıl beklemek zorundayım, hayat zaten çok kısa’ deyip bunu çok sorguladığımı, buna çok itiraz ettiğimi hatırlıyorum. Ama Dr. SiretRatip Bey, o konuda çok ısrarcıydı ve ‘hamilelik bağışıklık sistemini ve vücudunu çok baskılayan bir süreç dolayısıyla en çok görmek istemediğimiz şey hamile bir hasta. Beklememiz lazım, zaten yaşın çok ileri değil. Ama zaten sen hayatta olmasan da en kötü çocuğun olmayacak ama hani hayatta olmasan da o çocuğa bakamasan da bir anlamı olmayacak’ gibi bir mantık önüme koymuştu. Doğruydu…” 

“Acıbadem doğru seçimdi”
“İstanbul Acıbadem Hastanesi çok doğru bir seçimdi. Orada kemoterapi hastaları farklı bölümlere ayrılmıştı. Benim bölümde örneğin şifre ile açılan kapılardan içeriye giriliyordu. Hemşireleri hatta temizlik görevlileri özel eğitim almış, sadece bu bölümde çalışan hepsi son derece donanımlı ve iyi kişilerdi. Hatta bir hemşire çocuk kanser hastası için saçlarını kazıtmıştı. Çok tatlı bir kızdı. Bölüme girenler spreylerle dezenfekte ediyorlardı. Yemek kapları özeldi. Oldukça yüksek steril bir ortamdı…”

“Saçlarımı sıfıra vurdurdum”
“Saçlarım İlk kürden sonra dökülmeye başladı, ama ben daha öncede doktorumun tavsiyesi ile kısa kesmiştim.  Dökülmeye başlayınca da sıfıra vurdurdum. Çünkü saçlarım dökülürken çok canım yanıyordu, saç diplerim ağrıyordu.”

“Eşimin desteği olmasaydı kolay atlatamazdım”
“Benimle beraber eşim de saçlarını kesmişti. Bu çok anlamlıydı. Kanserde tıbbi tedavi  ve aile desteği, moral çok önemli.
Eğer, o dönem eşimin desteği olmasaydı bu kadar kolay atlatamazdım. Eşim avukat ve tedavi süresince hiç dava almadı. Her adımda yanımda oldu.”

“Okuyamadığımıfarkedince çok panik oldum”
“6 ay boyunca, 3 hafta aralıklarla, ikişer gün boyunca toplamda 8 kür kemoterapi aldım. Sürekli İstanbul’da kalmıyordum. Gidip geliyordum. Tabi maddi manevi biraz zordu ama evinize gelmek ayrı güzel bir duygu… 
İlk iki gün çok kötü durumda olduğumu hatırlıyorum. Aşırı mide bulantısı, baş ağrısı, baş dönmesi oluyor, ağzım kuruyordu. Çok uzunca bir süre tat alma ve koku duyusunu kaybettim. İlk kemoterapi aldığımda televizyona bakamadığımı, hiçbir şey okuyamadığımı ve çok panik olduğumu hatırlıyorum. Konuşamıyor, cümle kurmakta çok zorlanıyordum.
Benim işim okumak, yazmak ama ben bunları yapamıyordum. Bu birkaç gün sonra normale döndü. Genellikle ilk bir hafta kötü geçiyordu,kalkamıyordum. Tedavi süresince işime devam edemedim. Hem çok ağrım oluyordu hem de çok ağır bir izole ortamda yaşamak durumundaydım. Bu 6 ay boyunca bağışıklık sistemi sıfırlandığı için herhangi bir enfeksiyona çok açık olabiliyordum. Bu tedavi sürecim için önemli bir detaydı.”

“10 kişiden 6’mız kanserdik”
“Ziyaretçi yasaktı. Evde de sadece çekirdek aile çok az süre ile görüştük. Ama arkadaşlarımla telefonda sık sık konuşuyordum. Benim bir de göz önünde olmanın getirdiği bir şansım vardı. Emekli öğretmen Mustafa Anlar facebokta bir gurup açmıştı. O grupta yüzlerce üye vardı ve ben oradan binlerce mail aldım. Hiç tanımadığım insanlar bana oradan ulaşıyordu.
Demekki bir şekilde hayatlarına dokunmuşum. O dönem kanserin ne kadar yaygın olduğunu ve nekadar türü olduğunu daha iyi gördüm. Hemen her ailenin birden fazla bu ve buna benzer hikayesi var. Tedavimin yeni bittiği dönemde arkadaşlarla bir akşam dışarı çıktık. Birden bire fark ettik ki 10 kişilik grubuz ve 6 kişi kanser. Ne çok kanser hastası var… Ama biz kanseri o kadar normalleştirmişiz ve öyle bir vurdumduymazlık geliştirmişiz ki bu kadar yaygın olmasına rağmen bunu çok normal yaşıyoruz. Hala yediğimiz, itçimizde kimyasallar var ve buna bir tepki göstermiyoruz ya da tepkilerimiz bireysel bazda oluyor…

“Kısa saçlarımla ekranlara döndüm”
“4’üncü kür sonrasında bir tetkik yapıldı ve tümörün kaybolduğu teşhis edildi. Sonuç çok güzeldi ama kendi başına çok bir şey ifade etmiyordu. Tedavi bittikten sonra da 5 yıl boyunca önce 2 yıl üç ay aralıklarla sonra 6 aya yükselen aralıklarla kontrollerim devam etti.
Önce en korkuncu saçların dökülmesi gibi geliyor. Oysa bu işin en kozmetik ve kolay tarafı. Kuaförüm bana peruk yaptırmıştı, ben onu sadece uçakta ve havaalanında kullandım. Çünkü zaten yüzümde maske vardı bir de saçsız… O görüntü ile insanları daha çok ürkütmek istemiyordum. Onun dışında ben o peruğu hiç kullanmadım.
Kemoterapiden Mayıs ayında arındım. Eylül’de ekrana çıktım. Peruk takmadım… Önce kirpiklerim çıktı, kaşlarım ve en son saçlarım.”

“Kanser utanılacak şey değil”
“Kanser utanılacak bir şey değil” diyor Aysu Basri Akter… “Saklamayın”. Ve devam ediyor… Tedavim sürerken arkadaşlarımın da teşvik etmesi ile hem hastalığım hakkında doğru bilgi vermek ve işimin en azından yapabildiğim kadarını yapmak adına hem de bu kadar çok ilgi yaratmışken bunu pozitife çevirerek umut arayan insanlara bir destek sağlayabilmek adına yazı yazmaya başladım.İyi de yaptım…
Kanser hastası doğal olarak ne yaşayacağını merak ediyor ve hastalık hakkında bilgi edinmek istiyor. Okuma ihtiyacı hissediyor. Ama önünüzde okuyabileceğiniz çok fazla sağlıklı kaynak yok. Ben kendi hikayemi en doğru, yalın hali ile anlatmaya çalıştım. ‘İşte şu ölmemiş, evet çok zormuş ama geçirmiş’ gibi hikayelere o dönemde birçok kişinin ihtiyacı vardı. Tecrübe soranlarla mümkün olduğunca elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım.”

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar