1960’lardan 70’lerden giyinmeye ne dersiniz? - Havadis Gazetesi | Kıbrıs Haber
Cuma, Nisan 19, 2024
Poli

1960’lardan 70’lerden giyinmeye ne dersiniz?

Öntaç Düzgün
Öntaç Düzgün

Lefkoşa Kumarcılar Hanı’nda girişimci genç bir kadının “vintage giyim” dükkanı açtığını, kıyafetlerin 1960’lar, 70’lerden gelme olduğunu duyunca, aklıma ilk gelen kişi nedense Ahmet Okan oldu. Yazıp anlattığı Lefkoşa sokaklarındaki kadınların, ana okul öğretmeninin, Çağlayan’da mahalle gençleri ile birlikte hayranlıkla seyrettikleri etekleri uçuşan genç kızların elbiseleri belki de eski bir hanın küçücük bir odasında yeniden yüzleşmek için O’nu bekliyor olabilirlerdi… Duyunca çok heyecanlandı, buluşup gittik. Karşımıza, annelerimizin giyimlerinde yıllar boyu esin kaynağı olmuş ünlü “Burda” dergisinin kapağından çıkıp gelmiş kadar güzel, ilk görüşte annemlerin dallı güllü saten elbisesini giydiği duygusunu uyandıran dükkan sahibesi çıkıyor. Hayallerinin peşinden giderek burada bir durak yaptığını söyleyen Gizem Uysal. O’na peş peşe sorular yönelterek kim olduğunu ve ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyoruz:

“Geçmiş, eski döneme ait her şeye karşı özel bir ilgim var. Bu ilgi eski bir yapıya olabilir, eski bir arabaya, bir mobilyaya, herhangi bir objeye veya kıyafete. Bu ilgimin daha çocukluk yıllarımdan oluştuğunu biliyorum ve ben aslında bu nedenle moda tasarım eğitimi almayı tasarlamıştım. Günümüzle geçmiş arasında bir sentez yaratabilirim diye düşünüyordum ama olmadı. Ülkemizin çok küçük olduğunu ve böylesi bir uğraşı sürekli kılacak kadar fırsatların olmadığını fark ettim. Böyle olunca eğitimimi hukuk alanına yönlendirdim ve profesyonel hayatımı bir avukat olarak sürdürmek durumunda kaldım. Bu durum iyi de oldu çünkü bu yeni hobi işimde piyasa baskılarından kurtulmuş olarak tamamen kendi içgüdülerimle çalışma fırsatı buluyorum.


Geçmişten gelen ve bir hikayesi, bir ruhu olan kıyafetler kullanmaya yetişkinliğe geçiş yaşlarımda başladım. Yurt dışına ve özellikle Avrupa’ya gittiğimiz zamanlarda bu tür kıyafetlere piyasada ulaşmanın çok kolay olduğunu fark ettim. Bu alan oralarda bir sektör haline gelmiş. Sonra kendimde uygulamaya başladığım bu giyim tarzını acaba başkalarına da önerebilir miyim diye düşünerek bu dükkanı açmaya karar verdim.”

-Burayı açmazdan önce bir toplayıcılık dönemi mi yaşadınız? Mesela annenizin dolaplarını karıştırıp onun gençlik kıyafetlerine el mi koydunuz?

“Maalesef annem bildiğimiz “saklayıcı anne”lerden değil. Şimdi benim kıyafetlerimi görüp “aaa bunun aynisi bende de vardı” diyor. “peki naaptın onları anne?” diye sorduğumda “ya eskidi diye attım ya da başkasına verdim” diyor. Ancak güzel paltoları vardı bereket onlara olsun el koyabildim.

Satışa sunduğum ürünleri yurt dışından temin ettim. Dükkanımı, İzmir’de vintage giyim ürünleri üzerinden büyük faaliyetleri olan bir şirketin yardımları ile açabildim. Ürünlerin menşei ise Avrupa. Ürünler, üretildikleri dönemin marka etiketleri ile satılıyor. Hepsi üretildikleri dönemin 1960’ların, 70’lerin ruhunu taşıyor. Orijinal ürünler. Esasen hayal ettiğim şey ise, ürünleri Avrupa’dan kendim getirtmek ve her bir ürünü tek tek seçerek almak.”

Ahmet Okan elbiseleri tek tek gözden geçirirken 1970’lere gidiyor ve soruyor:

– Siz aslında yaptığınız bu girişimle bir dönemi hedef aldınız 1960’lı, 70’li, 80’li yılları. Bu dönem ayni zamanda özellikle Avrupa’da “devrimci yıllar” olarak da anılır. Üretim ilişkilerinin, yaşam değerlerinin tartışıldığı yıllar. Felsefenin, edebiyatın, müziğin, direnişin patlama yaptığı yıllar. Çiçek çocukların dönemi. Aslında bize sunduğunuz bu kıyafetler ayni zamanda çok zengin bir kültürün sembolleri olarak da algılanabilecek türdendir. İşinizi geliştirirken bu kültürel öğeleri ön plana çıkarmayı düşünüyor musunuz?

“Bahsettiğiniz dönemin ruhunu daha lise ve üniversite yıllarımda anlayabilmek için çok çaba sarfettim. O dönemin değerlerini, gençlerini çok daha doğal, samimi ve içten buluyorum. Sadece müzik alanında bile büyük bir birikime neden oldular. Arkadaşlarım zaman zaman bana takılırlar ve “sen o dönemi nereden biliyorsun ki özlem duyuyorsun” diye sorarlar. Oysa ben o dönemde yaşamışım gibi bir hisse kapılıyorum. Kendimi o döneme bu kadar yakın buluyorum. Ancak o dönemin felsefesi, siyaseti, kültürü veya sanatı ile yüzleşme ve tanıma fırsatımın olduğunu söyleyemem. Yaşım bile henüz buna müsait değil ancak o dönem insanlık tarihinin güzel bir dönemi olarak benim kafamda hep yer alacak.”

Ahmet Okan, karşısında, bir dönemin ünlü Burda dergisinin kapağından çıkmış gelmiş gibi görünen ve üstelik geçmişin yaşam değerlerinden heyacan duyan, nostalji konuşabilen bir genç bulunca o da heyecanlanıyor ve sorgulayarak öneriler yapmaya çalışıyor: “ Tarihsel bir dönemden bahsediyoruz ve siz bu dönemin giyim boyutu üzerine çalışıyorsunuz. Peki bu dönemin mesela plaklarını, kitaplarını aksesuarları da temin edip satış menünüzü genişletmeyi düşünüyor musunuz?

Size belirtmeliyim ki bu işte henüz daha çok yeniyim. Dükkanımızı açalı henüz 15 gün bile olmadı. Bir dönem bu tecrübeyi yaşamam lazım. Yaptığımız işi etrafa ve özellikle gençlere sevdirmemiz lazım. İnstragam hesabım üzerinden yaptığım ilk tanıtım çalışmalarımdan oldukça iyi geri dönüşler aldım. Bu işi anlayan ve bu kıyafetleri kendi yaşam tarzına dönüştürmeye hazır olan bir kitle olduğuna eminim.   Ancak halen zamana ihtiyacım var.”

Ahmet Okan, Gizem Uysal’ın birinci derecede hedef kitle olarak gençleri işaret etmesinin bir hata olabileceğinden kuşkuya kapılıyor ve kendi yazım deneyimlerinden bahsederek yönlendirme yapmaya çalışıyor.

-Gazetede, nostaljiye yönelik yazılarımı daha çok, kıyısından köşesinden dahi olsa o dönemi yaşayanlar, bilenler beğeniyor. Orta yaş kuşağından oldukça fazla geri dönüşler alıyorum. Çünkü tanıklık ettikleri bir dönemden, o dönemin ilişkilerinden, sokaklarından insan tiplerinden bahsediyorum. Gençler, bu günkü durumdan hoşnut olmasalar bile yazdıklarımı sadece anlamaya çalışıyorlar. O dönemin giyim politikasının da çok farklı gelişeceğine inanmıyorum. Bir tişört bir terlikle gezen veya markaların yaratıcılıktan yoksun tek tip kıyafet misali giyecekler kullanan bu günün gençlerine siz vintage giyimi nasıl sevdireceksiniz? Bu konuda düşünmeniz lazım.

Gizem Uysal, Ahmet Okan’ın bu uyarısına önceden hazırlanmış gibi bir cevap veriyor:

-“Bu günün gençlerinin durumuna ben de gerçekten üzülüyorum. Herkes tüketim toplumunun bir parçası haline sokulmaya çalışılıyor ve gençlerin özellikle giyimde sürü psikolojisi ile hareket etmeleri önerilir. Oysa burada bin bir emek ve özenle kişiye özel hazırlanmış kıyafetlerin kişiyi daha özel temsil edeceğine inanıyorum. Gençler için ise 1960’lardan çıkmış gelmiş gibi giyinmelerini önermiyoruz. Günümüz kıyafetleri ile kombinlenebilecek çok özel kıyafetler olduğunu düşünüyorum. Yani insanın sırtında 40-50 yıllık, bir yaşanmışlık hikayesi olan bir parça olması ona özel duygular katabilir. Hatta ben, geçmişin kıyafetlerinin bu gün tekrardan üretilip piyasaya verilmesini dahi doğru bulmuyorum. O kıyafetin bir hikayesi, ruhu yok ki? Tıpkı talep var diye geçmişin plaklarının bu gün yeniden üretilip piyasaya verilmesi gibi. Elinizde bir plak olmuş olabilir ama eskilerin çalınırken verdikleri o cızırtıları duyamazsınız. Sizi o günlere götürecek olan işte o seslerdi. Ama yok.”

Gizem Uysal konuştukça, duygularının ona çok egemen olduğunu, piyasanın satış kurallarını izlemekten geri durduğunu fark ediyoruz. Gelecek için bunu bir sorun olarak görüyoruz ve soruyoruz:

-Reklam ve satışa yönelik piyasacı davranışlardan kaçınıyorsunuz. Mesela bir satış tekniği olarak o dönemin simgeleşmiş isimlerini, onların kullandıkları giysilerin sizde de olabileceği gibi tanıtımlardan uzak duruyorsunuz. Piyasacı olmak sizin prensiplerinizle bağdaşmıyor mu?

-“Bu alanda bu tür satış tekniklerinin olduğunu veya talebe bağlı olarak yeniden üretim yönüne gidildiğini biliyorum. Ancak ben, zamanın ruhuna inanıyorum ve kişi ile giyiminin özel bir ilişki olduğuna inanıyorum. Buna mümkün olduğunca sadık kalacağım.  Beatles’lar en sık kullanılan simgelerdendir. Mesela ben Audrey Hepburn hayranıyım. Çocukluğumdan beridir filmlerini bulup izlemeye çalışıyorum. Giyimde başlı başına bir tarz olduğuna inanıyorum. Ama dediğim gibi her kişinin ve her bedenin kendi uyumunu, yakışanını bulması gerektiğine inanıyorum.”

Tüketicilerin merak edebilecekleri sorulara geçiyoruz. “Sadece kadın kıyafetleri var erkek giyimini neden gündeminize almadınız?”

Eksikliklere yönelik olarak soracağınız her sorunun cevabı bizim bu işte henüz çok yeni olmamızla alakalıdır. Yaşayacağımız deneyimler bize yol gösterecek. Umarım ki önümüzdeki dönemde erkek kıyafetlerine yönelik bir girişimimiz olur.

Fiyatlarınız üzerine ne diyebilirsiniz?

Özel kumaşlardan, özel olarak ve özenle dikilmiş kıyafetler satıyoruz. Bu nedenlerle piyasada fiyatları ile kıyaslanabileceğimiz muadillerimiz yoktur. Hatta bu tarz giyim Güney Kıbrıs’ta da yoktur. Maliyetlerimizin dışında özel olarak bir gelir grubuna yönelik satış yapma gibi bir hedefimiz de olmadı. 99 liradan başlayan ve 239 liraya kadar çıkan bir fiyat aralığımız vardır. Bu kıyafetlerin en az 40 yıllık oldukları da dikkate alınmalıdır.”

Kadın okurlarımız için bir sorumuz var; Kıyafetlerinizin beden aralıkları hangi numaralar aralığındadır?

Kıyafetlerimiz 36 numara ile 44 numara aralığındadır. Ancak eğer annelerimizin eski gençlik fotoğraflarına bakarsanız giydikleri kıyafetlerin üzerlerinde her zaman biraz bol durduğunu görürsünüz. Nitekim ben 34 beden olmama rağmen kıyafetlerin dikim özelliklerinden ötürü 36 veya 38 numaraları dahi rahatlıkla giyebiliyorum. Benim giydiğimi 36, 38 beden bir kadın da giyebilir. Son olarak bu kıyafetlerin seriler halinde olmadıklarını, hatta çoğunun ikinci bir örneğinin dahi bulunmadığını hatırlatmak isterim.”

 

 

Tepki göster
Bayıldım
0
Bayıldım
Huzurlu
0
Huzurlu
Hahaha
0
Hahaha
Üzüldüm
0
Üzüldüm
Hayran Kaldım
0
Hayran Kaldım
Facia
0
Facia
Web tasarım ve geliştirme : Baba Bilgisayar